Müslüman sayısının 21. yüzyıl dünyasında farklı coğrafyalarda giderek arttığı gerçeği bilimsel çalışmalar ile ortaya koyulmuştur. İslam’ın ve onun mensubu Müslüman toplulukların dönemsel olarak farklılaşan motivasyonlarla sınır aşan yayılımları neticesinde dünya üzerindeki her coğrafyada İslamiyet’e ve onun mensuplarına rastlamak mümkün hâle gelmiştir. Vurgulanan zor-barışçıl araçlarla ve gönüllü-zoraki dağılımlar hasebiyle günümüzde Müslüman topluluklara dünyanın neredeyse her coğrafyasında rastlanır. Ancak diğer bölgeler ile kıyaslandığında Latin Amerika bölgesindeki Müslüman nüfusun görece az olduğu dikkat çekmektedir. Kuşkusuz bunun nedeni olarak Latin Amerika bölgesinin, İslam ülkelerine ve İslam’ın doğduğu coğrafyaya çok uzak olması görülmektedir. Son 20 yılda Batı’nın İslam dünyasına yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyon ve işgaller dolayısıyla buna tepki olarak doğan ve savunma insiyakıyla hareket eden örgütlerin yaptığı eylemler ve neticesinde Batı’nın inşa ettiği “İslamofobi” kavramı çerçevesinde güttüğü İslâm düşmanlığı politikası, farklı coğrafyalarda İslam dinine karşı bakışı değiştirerek İslâm’ın bu yükselişini önlemek adına yürütülen faaliyetlerdir diyebiliriz. Bu durum, Latin Amerika halklarının da İslam’a bakışlarını ve yönelimlerini etkilemektedir. Dünya’nın birçok bölgesinde Müslüman varlığı ve etkisi çok daha fazla bilinirken, Latin Amerika bölgesindeki Müslüman varlığı ve etkinliği daha az bilinmektedir. Latin Amerika’daki Müslüman topluluğun Avrupa’ya kıyasla bulunduğu kıtanın halkı tarafından bir sorun olarak görülmesi durumu daha az yaşandığı için kıtadaki Müslüman varlığına ilişkin çalışmaların sıklığı da bundan etkilenmiştir.

Latin Amerika Müslümanlarının kıtaya gelişi takribi 10. yüzyıla kadar geri götürülebilse de Müslüman göçmenlerin ekserisinin kıtadaki varlığı 20. yüzyıla dayanmaktadır. Dolayısıyla tarih ile mevcut durum arasındaki jenerasyon farkı kıtaya yönelik ilk Müslüman göçlerinin tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Ancak, açıklanan tarihi veriler, Müslümanların kıtaya gelişinin İspanya hegemonyasıyla mücadele şeklinde gerçekleşmiştir. İspanyolların, kıtaya etkisi Latin Amerika konusundaki tüm meselelerde öne çıkmaktadır. Dolayısıyla resmi kaynaklara göre, Latin Amerika’ya İslam’ın gelmesi 17. yüzyıla dayanmaktadır. Fakat bundan daha ziyade Müslüman nüfusun artışı 1920’ler ve 1960’larda üç dalga halinde kıtaya gelen Arap kökenli Osmanlı vatandaşlarıyla başlamaktadır. Kıtada Suriyeli, Filistinli, Lübnanlı ve Osmanlı’nın diğer coğrafyalarından gelen Müslümanlar vardır. Bazı kaynaklarda ise Ortaçağ dönemine dayanan göçlerin olduğu ve göçmenlerin Afrika kıtasından gelen siyahi Müslüman köleler olduğu belirtilmektedir. Özellikle son göç kafilelerinin Osmanlı Devleti’nin son yıllarına denk gelmesi ve Osmanlı Devleti’ne ait bölgelerden gelinmesi hasebiyle göçmenler “Los Turcos” (Türkler) olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca tüm tezlerde, Müslümanların İspanyollar tarafından gemiler ile getirildiğinden de bahsedilmektedir.

Tüm kıtanın nüfusu yaklaşık 625 milyon civarında. Müslümanların tüm kıtadaki sayısının yaklaşık 5 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayıya Arap kökenliler ve İslam’a yeni girenler dâhildir. Önümüzdeki süreçte özellikle gençler arasında daha fazla bir şekilde İslam’ın yayılma ihtimali bulunmaktadır. Latin Amerika 18-24 yaşlarında gençlerin İslam dinine girdiği bir coğrafya olarak dikkat çekmektedir. İslamiyet’i kabul edenlerin çoğunluğu kadınlardır. Bu genç nüfustaki İslam’a yönelim ve artış oranları, İslam dünyasının kıtaya çok yoğun ve yakın bir ilgi göstermesi gerektiğini ihtar etmektedir.

Anadolu Ajansının yaptığı bir röportajda, Arjantin İslam Merkezi (CIRA) Başkanı Anibal Bachir Bakir, "Latin Amerika'da İslam'a yönelik büyük bir ilgi var. Özellikle basın ve sosyal medyada İslam'ın yanlış tanıtılmasıyla başta üniversiteler ve üniversiteliler İslam'ın gerçekte ne olduğunu anlamak istiyor."ifadelerini kullanmıştır. Bakir, Latin Amerika'da Müslümanların derin bir tarihi olduğuna işaret ederek, "Müslümanlar, Latin Amerika'ya ilk defa Kristof Kolomb ile engizisyon mahkemelerinden kaçıp gelmişler. Hatta bazı kaynaklarda, Amerika kıtasına ilk Müslümanların geldiğini ve buradaki yerlileri İslam'ın selamıyla, 'Selamın Aleyküm' diye selamladığı yer alır." demiştir. Arjantin'de yaklaşık 400 bin Müslümanın yaşadığını da ayrıca belirten Bakir, "Latin Amerika'da İslam'a yönelik büyük bir ilgi var. Özellikle basın ve sosyal medyada İslam'ın yanlış tanıtılmasıyla başta üniversiteler ve üniversiteliler İslam'ın gerçekte ne olduğunu anlamak istiyor. Aslında, her zaman çeşitli alanlardan birçok kişinin İslam'a daha meraklı olduğunu görüyoruz." açıklamalarını yapmıştır. Latin Amerika ülkelerinin tamamının başkentlerinde mescitler bulunmaktadır. Bölgede yaşayan Müslümanların genel sorunu İslami eğitim, başkentler dışındaki şehirlerde mescit olmaması, İslam’ı öğrenebilmeleri için yeterli kitap ve kaynak ihtiyacı gibi başlıca sorunlardır. Yapılan araştırmaların ortak noktası, İslam dünyasının bölgeye daha çok yönelmesi gerektiğini göstermiştir.

2015 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’nde Haiti’den İmam Hanif “Eşim Kur’an-ı Kerim’i Türkiye’de öğrendi.” demiş, geçmişte dedelerinin kölelikten kurtulmak için hep Osmanlı’yı beklediğini anlatarak, şu anda da İslâm dinin öğrenmek için Türkleri beklediklerini söylemiştir.

Aynı zirvede; Küba’dan İmam Yahya Pedro, “Müslümanların size ihtiyacı var.” demiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Görmez’i Küba’ya davet etmişti. Pedro, “Türk kardeşlerimiz Küba’ya bakabilsin ve bizleri görsün istiyorum. Küba’nın size ihtiyacı var. Türklere özellikle ihtiyacı var. Ekonomi ve sosyalalanlarda ihtiyacı var. Yatırımlarınızı bizim ülkemize yapabilirsiniz. Müslümanlar olarak kendi birliklerimizi geliştirebiliriz.” ifadelerini kullanmıştır.

Ayrıca Latin Amerika kıtası ile bağlantısı bulunan ABD içerisindeki Latin kökenli Müslüman nüfusun da giderek arttığı yapılan çalışmalarda öne çıkmaktadır. Pew araştırma grubunun yaptığı bir çalışma bunu ortaya koymaktadır. Pew Araştırma Merkezi’ne göre; Amerika’daki Müslümanların yüzde altısını Latin kökenliler oluşturuyor. Bu oranın yarısından fazlasının da kadın olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum, Latin Amerika bölgesine yapılacak olası yatırım ve çalışmaların ABD içinde de etkisinin olacağını göstermektedir.

Kıtada yaşayan Müslümanlar ticaret hayatındaki varlığı ile öne çıkmakta, dolayısıyla toplumdaki konumları olumlu yönde seyretmektedir. Ekvator ve Arjantin Müslüman cumhurbaşkanları tarafından yönetilmiştir. Venezuela’da Müslüman çok sayıda milletvekili bulunmaktadır. Genel olarak sosyal entegrasyonda başarılı olsalar da bu başarıları ister istemez dini anlamda bir zayıflığa yol açmakta; çünkü Latin kültürü çok baskın ve güçlü bir kültürdür.

Latin Amerika’yla Orta Doğu’nun kaderi oldukça birbirine benzemektedir. 1950’lerden sonra her iki kıtada da siyaset batı karşıtlığı çerçevesinden şekillenmektedir. Ortadoğu’da İslamcılar, Latin Amerika’da da sol hareket bu karşıtlığın temsilcileriydi. Fakat her iki tarafta da askeri darbeler, sosyal hareketlilikler başlatan batının ciddi müdahalesi vardı. 1990’dan sonra başlayan ve özellikle 2000’lerden sonra netleşen benzer olaylar ve benzer aktörler her iki tarafta da bulunmaktadır. Batı karşıtlığı siyasetinin Latin Amerika’da en fazla kabul gördüğü Venezuela olmuştur. Batı taraftarı, Batı’ya yakın siyaset tarzını Ortadoğu’da Mısır, Latin Amerika’da ise Kolombiya temsil etti. Kolombiya ayrıca İsrail ve Mısır’dan sonra batıdan en çok yardım alan ülkelerden biri olarak öne çıkmaktadır. Diğer yandan bölgesel-küresel çıkarlar ve dengeler üzerine kurulu siyaset yapma iddiasını ise Latin Amerika’da Brezilya’da Lula da Silva temsil ederken, Ortadoğu’da ise Türkiye, temsil etti. Gelinen noktada Erdoğan-Lula modeli kazanmış durumdadır. Yeni dünya düzeninde denge politikası yapabilmek oldukça zordur. Türkiye ve Brezilya, Uluslararası sistem içerisinde denge politikasını başarı ile uygulayabilen devletlerdendir.

Osmanlı Devleti’nin uyguladığı Dar’ül Harp ve Dar’ül İslam kavramları bugün Türkiye’nin modern yönetim anlayışı içerisinde de yer almaktadır. Türkiye, birçok bölgede beklenen ve istenilen aktör olarak geç başlattığı Latin Amerika açılımını hızlandırmak durumundadır. Latin Amerika, son dönemde küresel güçlerin odağında yer almaktadır. Bölgede Çin, Rusya, İsrail ve ABD gibi aktörlerin arasında var olabilmenin ve etkili diplomasi üstünlüğü sağlayabilmenin sırrı, bölgedeki maddi hedeflerin yanına manevi birlikteliğin ve Müslüman duruşunun da eklenmesi ile mümkün olacaktır. Bugün kıta sakinlerinin Latin Amerika’da İslam’ı yaymak ve politik iktidarı ele geçirmek gibi barışçıl yöntemlerle İslam’ı yaymaktan ziyade hayatta kalmak ve temel gayelerinin mevcudiyetlerini korumak olduğunu ileri sürmek abartılı olmayacaktır. Tüm bu noktalardan hareketle belirtmek gerekir ki Latin Amerika’daki Müslüman topluluk diğer bölgelerle kıyaslandığında kıta halkıyla bir örtüşme halindedir. Mevcut bölge halkları şayet desteklenmez ise gelecekte Latin Amerika için bir İslamlaşma söz konusu olmayacaktır.

Görüş: Mustafa Kökmen

Aylık Baran Dergisi 1. Sayı

Mart 2020