Derin bir nefes aldı ve nefesini birkaç saniye tuttuktan sonra güçlü bir nara attı. Tüm gücünü koluna toplayıp omuz, pazu ve el kaslarından yardım alarak başkanın yüzüne güçlü bir tokat indirdi… Macron düştü…

Fransa’nın güneyinde Dron bölgesinde yaşanan bu olay sırasında Macron, bir restoranda Covid-19 salgını sonrası hayatın normale dönüşünü konuşmak üzere iki işçi ve birkaç öğrenciyle bir araya gelmişti.

Bu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yediği ilk tokat değildi. İki yıl önce yediği bir başka tokat fiyakasını bozmuş, etrafındakileri bile ondan nefret eder hale getirmiş ve onu çekilmeye mecbur bırakmıştı.

2018 yılında ise Paris’te her yıl düzenlenen tarım fuarında dolaşırken bir çiftçinin attığı yumurta başına isabet etmişti.

Diğer bir tokat da 290 bin Fransız’dan gelmişti. Sarı yeleklerini giymiş ve Macron’un bir grup Fransız zenginin çıkarları için halkın geniş bir kesimini ezen politikalarını protesto etmişlerdi. Fransızlar, Macron ve politikalarına karşı kızgınlıklarını gösterdikleri 17 Kasım gününü unutmayacaklar. O ise sözde “aydınlığın” ve “özgürlüğün” ülkesinde protestoları bastırırken gerçek yüzünü göstermiş ve o gün 230 kişi yaralanmıştı. Ancak Macron vazgeçmedi ve baskılara devam etti. Her ne kadar aniden tekrar tutuşabilecek bir kor olarak kalsa da sonunda gösterilerin ateşini söndürmeyi başardı…

Aslında bu protestolar, Macron'un kendi hükümeti içerisindeki hoşnutsuzluğun da bir yansımasıydı. Sadece iki yıl içinde 11 bakan istifa etti. Bu Fransa’nın gördüğü en büyük istifa dalgasıydı. Seçilmiş cumhurbaşkanı, kısa süre içerisinde yeni bir hükümet kurmak zorunda kalmıştı. Ancak Macron'un bakanlarının kaçma rekoru daha ilk ayda bir kez daha kırıldı; dört bakan istifa etti. Bunlardan ilki, bakanlık görevine başlamadan önce kamu parasını zimmete geçirme suçlamasıyla istifa eden İskân Bakanı Richard Ferrand oldu. İstifa ederken Macron'u kendisine suç ortağı olarak gösterdi. Macron’un Ferrand’ı parlamentodaki iktidar partisi bloğunun başkanı olarak yeniden göreve getirmesi ve ardından parlamento başkanı yapması bu şüpheleri doğrular nitelikteydi.

Ancak Macron’un bakanlarının istifalarının arkasındaki skandalların ardı arkası kesilmedi. Adalet Bakanı François Bayrou da yolsuzluk suçlamaları nedeniyle istifa etti. Aynı gün, Avrupa Birliği Bakanı Marielle de Sarnez de, Avrupa Parlamentosu'nda danışman olarak atanmasının arka planında sahte belgeler bulunması nedeniyle istifasını verdi. Hemen ardından Savunma Bakanı Sylvie Giulard da, yolsuzluk suçlamaları nedeniyle istifasını sundu.

Avrupa Birliği ve özellikle Almanya'nın müdahalesi ve Fransa'ya sağlık ve ekonomik konularında pandeminin etkilerinden kurtarmak için verdikleri destek olmasaydı, Macron korona kriziyle de başa çıkamayacaktı. Zira öncesinde Macron ve hükümetinin tedbirleri yetersiz kalmış ve Fransız halkının kalbindeki öfkeyi ateşlemişti. Sağlık Bakanı'nın önerilerine rağmen Macron’un ekonomiyi açık tutma kararlılığının ardından sosyal medyada yükselen tepkiler bu öfkeyi gösteriyordu. İşlerin kontrolden çıkmasına rağmen, kapanmama hakkındaki “Biz haklıydık… Suçu kabul etmeyeceğim ve pişman olmayacağım. Başarısızlık da hissetmiyorum.” yorumu, Fransız halkının büyük bir bölümünün kızgınlığını daha da arttırdı.

Macron'un Rothschild örgütü tarafından oluşturulan imajını sarsan tokatların eşlik ettiği bu performans bir yana, Macron gerek hükümet denilen resmi bakanlıklar, gerekse yakınlarından oluşturduğu ve resmi bakanlıklardan daha nüfuzlu hale gelen paralel bakanlıklar düzeyinde dış politikada da ardı ardına başarısızlıklar elde etmiş durumda.

Fransa'nın Macron dönemindeki dış ilişkileri emperyal Fransa'nın eski gücüne geri dönüşü şeklindeki bir yanılsamaya dayanıyorken ve Macron dünyanın hala De Gaulle dönemi ile aynı olduğunu düşünerek yeni De Gaulle rolünü oynamaya çalışırken; gözlemcilere göre Macron'un düştüğü durum, ülkeyi sömürgeci vesayet çağına geri getirme noktasına götüren bir paranoyadan ibaret. Bu durum, Burkina Faso Devlet Başkanı Marc Christian Kabore’yi Burkina Faso'daki bir üniversitede öğrencilerin önünde utandırmasından belliydi. Burkina Faso Devlet Başkanı olan biteni reddettiğinin bir ifadesi ve ülkesinin millî egemenliğinin tasdiki olarak salondan ayrılmak zorunda kalmış ve konuğunu orada bırakmıştı.

Ancak Macron'un son yıllarda Mali, Libya, Lübnan ve Suriye'deki müdahaleleri, liderlik yaparak ittifak oluşturmak için Ortadoğu'daki diktatörlüklerle yakınlaşma çabaları, bu rejimler tarafından halkını öldürmek veya istismar etmek için kullanıldığını bilmesine rağmen bu ülkelere silah satması ve son olarak ikinci dönem hayalini kurduğu Fransa seçimlerinden önce Irak'ta iş birliği arayışı içinde Bağdat konferansını düzenlemesinin yanında Burkina Faso Devlet Başkanını utandırması basit sayılır.

Fransa Cumhurbaşkanı, "İslami aşırılık" dediği şeye karşı amansız bir savaşa devam edeceği sözü vermek için hiçbir fırsatı kaçırmazken ve her ortamda bunu dillendirirken, tıpkı sözde teröre karşı sürekli savaştıklarını vurgulayarak Ortadoğu devletlerini yöneten diktatörlüklerin yaklaşımını benimsiyor. Daha birkaç gün önce IŞİD’de finansal destek davasının Fransız Yüksek Mahkemesi tarafından incelenmesinin ardından, Fransız yönetiminin IŞİD'le ilişkileri yeniden gündeme geldi. Batıda hazırlanan raporlar, Fransız istihbaratının, Fransız şirketi "Lafarge"ın Suriye'de IŞİD’i finanse etme rolünden haberdar olduğunu belirtiyor. Dava 2017 yılında açılmış ve Fransız makamları bu konuda Fransız şirketin terör örgütüne finansman sağlamasıyla ilgili soruşturma başlatmıştı. Ancak Yargıtay davayı yeniden açana kadar ortalık birdenbire sakinleşmişti. Sonunda ise Macron bir tokat daha yemiş oldu. Bir sonraki gün de daha büyük bir tokatla uyanan Macron’a bu sefer sözde müttefiklerinden daha büyük bir darbe geldi.

Washington, Londra ve Canberra, stratejik bir ittifak (AUKUS) kurduklarını duyurdular ve bu Canberra’nın Fransız denizaltılarını satın alma sözleşmesini feshetmesiyle sonuçlandı. Macron’un Fransa için yüzyılın ticareti olarak nitelendirdiği ve sürekli övündüğü sözleşmenin feshedilmesi Macron için yeni bir tokat oldu. Aksine, bakanları ise bunu Fransa'ya bir bıçak darbesi olarak nitelendiriyordu. Ama bu anlaşmaya sarılan Macron için çok zor bir zamanda yeni bir tokat sayılabilir. Çünkü seçimlere birkaç adım kaldı ve hayalini kurduğu ikinci dönemde cumhurbaşkanı olabilmek için tutunacak bir başarı arıyor. Ancak Macron için gerçek kriz, Avustralya'nın Fransız denizaltı anlaşmasını Amerikan denizaltıları lehine iptal etmesinin ardından açık bir krize doğru yönelen ilişkiler. Gözlemciler bu durumu, özellikle de beklenen tepkiler ve kibirli hareketleriyle Elysee'nin en genç sakininin önünde yeni bir kriz olarak görüyor.

Ancak Macron, her ne kadar kendisini Drom'da tokatlayan genci ve Paris Tarım Fuarı'nda kendisine yumurta fırlatan çiftçiyi yakalamayı başarmış, sarı yeleklilerin gösterilerinin ateşini söndürmüş,  Avustralya ve Amerika'dan büyükelçilerini çağırmış, Libya ve Mali'deki başarısızlıklarını Rusları dahil ederek örtbas etmiş  ve birkaç ay boyunca eski ABD Başkanı Trump'ın şımartmalarından keyif almış görünse de, Fransa’nın siyasi tarihinde benzeri görülmemiş tokatlar yemesi yaklaşan seçimleri önemli ölçüde etkileyecektir. Bastırılabilecek gösterilere sokağın tepki vermesine gerek yok; Macron ne kadar hırslı olursa olsun, toplumların kendilerine hizmet etmeyenlere uyguladığı bir muamele vardır.

Belki de Fransa'yı yöneten genç cumhurbaşkanı, kıdemli Türk cumhurbaşkanının tavsiyesini almak zorunda. Zira kendisine yavaşlamasını, boyunun ölçüsünü bilmesini, ayağını yorganına göre uzatmasını ve acele etmeden önce nerede olduğuna bakmasını önermişti. Erdoğan'ın Macron'u "vasıfsız açgözlü" olarak nitelendirmesi ne kadar da doğruydu.

Görüş: Yasir Abdülaziz

Arapçadan tercüme: Baran Haber