İhvanı Müslimin, Mısır'da 1928'de Hasan El Benna ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. Hasan El Benna kurduğu bu hareketi; “sünni, selefî, sufi, siyasi, sportif bir cemaat; ilmî ve kültürel bir cemiyet; ekonomik bir şirket ve sosyal bir fikir sistemi” olarak tanıtmaktadır. Benna'nın fikir dünyasını oluşturan Muhammed Abduh'tur. Reşit Rıza, üstadı Abduh'u ikna edip beraber "El Menar" dergisini çıkarırlar. Abduh 1905'de, Reşid Rıza ise 1935'de vefat etti. Benna ise R. Rıza'nın vârislerinden izin alıp 1940'larda El Menar dergisini çıkarmaya devam etti. Hareketini tanımladığı "sünni, selefî, sufi"nin temellerinde Abduh yatar. Daha sonraları ise siyasete girerek Abduhcu çizgiden Abduh'un biricik Üstad’ı olan Cemalettin Efgani'nin çizgisine gelirler.

İlerleyen dönemlerde Seyyid Kutub da harekete katılır ve kaş yapayım derken, göz çıkardığı eseri "Yoldaki İşaretler"i yayımlar. Sağlam bir dünya görüşüne yaslanamamış, strateji ve taktik sahibi olunmadan, kendini avlatıcı bir hüviyete sahiptir bu cemiyet. Kutub'un diğer eserlerinde Ehli Sünnet anlayışına aykırılıklar vardır. Mesela İslam Düşüncesi eserinde şöyle der:

"... İkbal İslam düşüncesinden ve İslam hayatından o gereksiz ve lüzumsuz subjektivizmi temizlemek istedi... Kur'an ayetlerinin de tabiatına zıt olan tevillere sapmak zorunda kaldı.” (Seyyid Kutub, İslam Düşüncesi, Çağrı Yayınları, Sf. 64)

İkbal'in Kur'an'a ters düşen tevillerine "ama ne yapalım başka çare yok" cinsinden küfür soyuna yaltaklanıcı bir teselli ile bu çıban kapatılmaz. İkbal'i temize çıkarmak sana mı düştü, derler. Aynı familyadan olunca oluyor. İşin iyisi Kutub, kaş yapayım derken göz çıkarmış ve İkbal’in görüşlerinin Kur'an'a aykırı olduğunu söylemiş.

Seyyid Kutub meselesi ayrı bir meseledir fakat parça bütünün habercisidir, hikmeti gereğince Kutub'a da değinmiş olduk. Cemal Abdünnasır tarafından 1966'da idam edilen Kutub, Hz. Osman’a da dil uzatma cüretinde bulunmuştur. Kutub hakkında Üstad Necip Fazıl’ın hükmü bizim için önemlidir, yanlışlarından döndüyse şehiddir.

Mısır’da faaliyetlerini sürekli baskı altında sürdürmeye çalışan Müslüman Kardeşler, 1950’lerde Hür Subaylar Hareketi’ni darbe sonrası kendilerine uygun politikalar güdülmesi taahhüdü karşılığında desteklenmiş; fakat bu politik hamle hüsran ile sonuçlanmıştır. Darbeden kısa bir süre sonra darbeyi gerçekleştiren Hür Subaylar Hareketi, İhvan ile ters düşmüş ve İhvan'ın, Mısır devlet başkanı Nasır'a düzenlediği suikastın başarısızlıkla sonuçlanması neticesinde, darbeden sonra örgüt üzerinden kalkan baskılar bir anda tekrar artmıştır. Cemal Abdünnasır'dan sonra başa Enver Sedat geldi. İhvan ile arasını yumuşattı ve cezaevindekiler için af çıkardı.

1970'lerde dünyada yeni bir dönüşüm dalgası ortaya çıkarken İslâmcı hareketler de güçlenmeye başlamıştı. Bu değişim tüm dünyada iktidar değişimlerini beraberinde getirdi. İslâm dünyasında da, 1979'da İran devrimi, 1980'de Türkiye’de 12 Eylül yaşanırken 1981'de ise İhvan eliyle Enver Sedat’ın öldürülmesi neticesinde Mısır'da da iktidar değişimi yaşandı. Zira 1979'dan sonra Müslüman Kardeşler'den ciddi kopuşlar başlamıştı. Sebebi ise Kutub taraftarlarının "Seyyid Kutub'un düşüncesine ihanet edildiği"ni düşünmesiydi. Müslüman Kardeşler'in içinden İslami Cemaat, İslami Cihad, Şevkiciler, Nervan Grubu... gibi birçok yapılanma çıkmış ve yollarını ayırmıştı.

Hüsnü Mübarek yönetiminde de Müslüman Kardeşler üzerindeki baskılar sürse de çok geniş bir toplumsal tabana yayılmışlardı. Nitekim bu sosyal gelişim, Müslüman Kardeşler’i Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra iktidara taşıdı; fakat 100 yıllık bir hareket olmalarına rağmen yönetmenin “nasıl”ına dair bir projeleri yoktu ve sadece başarısız olmakla kalmadılar, o güne kadar belki de hiç görmedikleri zulümlerle yüzleştiler.

Müslüman Kardeşler'in genel hikayesi bu şekilde. Dün ise Müslüman Kardeşler siyasetten çekildiğini ve tüm şiddet olaylarını durdurduğunu ilan etti. İhvanı Müslimin hareketi böylece kurulduğu mantığa Abduhcu çizgiye tekrar dönmüş oldu.

Müslüman Kardeşler, İslam alemi için gerekli olanı verememiş, daha da önemlisi tüm Müslümanlar için bir ders olmuştur. Sistem çapında bir ideoloji yokluğunun, iktidar elde edilse bile orada kalmayı imkânsız hâle getirdiği….

Görüş: Hasan Akdağ