Ne de çok hayranı, seveni var Üstad’ın! Devlet Başkanı’ndan tutun da, dağdaki çobana kadar! Koca bir hayranlar ordusu!

50 yıl önce tanıdım Üstadı. 50 yıllık Üstad okuyucusuyum, anlayacağınız. Okumakla kalmadım, hakkında yazılar yazdım, konuşmalar yaptım, tanıtıcı faaliyetlerde bulundum.

Bu yarım asırlık zaman diliminde, gördüğüm şudur: Sevenlerin ve hayran olanların büyük çoğunluğu, ya birkaç şiirini sevmiş, ya bir espirisine hayran olmuş; eski nesillerden ise, bir hitabe veya konferansının tesiri altında kalmış. Kimisi, mahkemelerde hâkimlere kök söktüren müdafaalarını dinleyip coşmuş! Kimisi, ceberut tek parti diktatörlerine ve diktatörlüğüne başkaldırısını sevmiş.

Elbette, Üstad’ın bu cephelerine, bu hususiyetlerine hayran olmamak mümkün değil. Bu yönleri, elbette sevilmeye değer. Ancak, Üstad’ın şiirimizdeki müstesna yeri, mevkii ve şiire biçtiği memuriyet iyi okunup, doğru anlaşılmadıkça; şairlerden iyi bir şair deyip geçildikçe, Üstad’ı anlamak mümkün olmaz. “Ver cüceye, onun olsun şairlik, / Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta!” derken, neyi anlatmak istemişti acaba Üstad Necip Fâzıl Kısakürek?

“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; / Mârifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” derken, ne anlaşılıyorsa, işte büyük sanatkârlık odur, Onun için.

Gerek, Üstad’ın dâvâsına düşman cephede, gerekse, dost sanılan cephede, Üstad’ın “Mütefekkir” tarafı hep görmezden gelinmiştir. Düşman cephenin niyetini tahmin etmek zor değil! Asıl acı olanı, dâvâsına dost olduğu sanılan çevrelerin, hasetlikten, kıskançlıktan, ahmaklıktan, bencillikten, sığlıktan, kaynaklanan tutumları!

Üstad’ın bu büyük tefekkür tarafının, genç nesiller tarafından bilinmemesi için, iki taraf da, adeta ağız birliği etmişçesine, sükut külü dökmüşlerdir, Üstad’ın eseri ve tesiri üzerine. Üstad, gerçekten de, sistemli bir biçimde sükut suikasdına maruz kalmış bir fikir ve dâvâ adamıdır.

Âhir ömründe, şöyle hayıflanıyordu:

“Lâfımın dostusunuz, çilemin yabancısı;

Yok mudur sizin köyde, çeken fikir sancısı?”

2021 yılının Mayıs ayındayız. Mayıs ayı Üstadın hem doğum, hem de vefât ayıdır. 38 sene önce, 26 Mayıs’da uğurlamıştık sonsuzluk yurduna Üstadımızı. Geçen zamanda, hayranları, sevenleri, azalmadı, gittikçe çoğaldı ve çoğalıyor!

Üstad, elbet her insan, her şair, fikir ve sanat adamı gibi sevilmeyi, takdir edilmeyi severdi. Ancak, yakından bilen birisi olarak ifâde edeyim ki; O, ciddî olarak okunmayı, doğru ve tam anlaşılmayı her şeyin üstünde tutardı. Kurusıkı pohpohlamalardan, boş hayranlıklardan, sığ ilgilerden nefret ederdi, tiksinirdi.

110 ciltlik Necip Fâzıl külliyatı içinde üç şiir kitabı vardır: Çile, Öfke ve Hiciv ve Esselâm. Bir hikâye kitabı. Senaryo Romanları ve Aynadaki Yalan Romanı. Yirmiye yakın Tiyatro eseri. İdeolocya Örgüsü başta olmak üzere, geri kalan eserleri, tefekkürî mahiyetteki kitaplarıdır.

Bu kitaplar, Üstad’ın sevenleri ve hayranları tarafından boyuna bakılmak için değil, okunmak, üzerinde düşünmek ve kafa yormak için, kendi tâbiri ile “ciğerinden kalemine kan çekerek” yazılmış, büyük emeklerin ve çilelerin mahsulüdür.

Fikre, dâvâya, çileye tâlip olanları, Üstad’ın bereketli ve büyük sofrasına çağırıyorum.

Görüş: Muzaffer Doğan

Baran Dergisi 749. sayı