Rusya’nın Ukrayna’ya askerî müdahalesinin ardından en fazla tedirgin olan ülkelerin başında Polonya geliyor. Malum krizin ilk günlerinde ABD, cephe genişletip Rusya’nın gücünü bölmek için Polonya’yı Moskof’un önüne atmıştı. Polonya, “MİG29’ları Ukrayna’ya ver sana F16 vereyim.” teklifinde bulunan ABD’ye “Tamam uçakları ben Almanya’ya göndereyim, sen teslim et.” diyerek yaptığı manevrayla paçayı kurtarmıştı.

Polonya’nın endişeleri tabiî ki son bulmadı, bulması da mümkün görünmüyor. Geçtiğimiz günlerde Polonya Başbakan Yardımcısı Jaroslaw Kaczynski, Fransa ve Almanya'yı "Rusya'ya çok yakın olmak" ile suçlamıştı. Kaczynsk açıklamasında, Almanya'nın mevcut hükümetinin "Rusya'nın suçlarını görmezden geldiği" iddiasında bulunmuştu. Ardından bir açıklama da Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki’den geldi. Fransa lideri Macron ve Almanya Başbakanı Scholz'a "Putin'le pazarlık ediyorsunuz" diyen Mateusz, Almanya ve Fransa’yı Rusya’ya yakın olmakla suçladı. Aslında bunlar, Avrupa’nın içinde bulunduğu durumu da gözler önüne seren gelişmeler.

Rusya’nın Ukrayna müdahalesinin başlamasının ardından Avrupa’nın üzerine bir Rus korkusu çökmüş, Amerikan Başkanı Biden her açıklamasında NATO’nun Rusya sayesinde hiç olmadığı kadar bir araya geldiğini vurgulamıştı. Rusya korkusu sebebiyle Avrupa yeniden ABD’ye sarılıyordu. Fakat süreç uzadıkça, Rusya hem askerî açıdan o kadar cevval çıkmayıp hem de ambargolara karşı mütekabiliyet esasına dayalı adımlar atmaya başlayınca işler değişmeye başladı.

İktisadî hamlelerle iktifa ederek Rusya’yı durdurmaya çalışan ABD öncülüğünde gelen yaptırımlarla Rusya SWIFT’ten atıldı, ticari faaliyetler durduruldu, Batılı özel şirketler Rusya’dan çekilmeye başladı, Rus finansal varlıklarının ve rublenin değeri baskılandı. Memleketimizdeki birçok kişi de Rusya’ya uygulanan yaptırımların çok ağır olduğundan bahsetti, Rusya’nın bu yaptırımlara dayanamayacağını iddia edenler dahi oldu. Oysa Rusya’nın sadece enerji değil birçok ham maddenin de tedarikçisi olmasından dolayı elinin güçlü olduğunu hiç hesaba katmadılar. Nitekim Rusya işi bir para savaşına dökünce işler değişti.

Türkiye’deki müzakerelerin ardından Kiev çevresinden çekilen ve askerî operasyonu yavaşlatan Rusya, bugünlerde güçlü elini kullanarak sistemin doğrudan kalbine yönelik hamleler yapıyor. Savaş öncesi yurtdışındaki altın rezervlerini Rusya’ya taşıyan Putin, döviz rezervlerinin bir kısmını ise taşımamıştı. ABD öncülüğünde Batı, kanunsuz bir şekilde Rus oligarkların mallarına el koyarken Rusya merkez bankasının döviz rezervlerine de el koydu. Bunun Putin’in, doların “ABD kontrolünde güvensiz bir rezerv para” olduğu yönündeki ifadelerini desteklemesi bakımından altın rezervlerini ülkesine getiren Putin’in döviz rezervlerini Rusya’ya niçin taşımadığını da gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde Suud’un petrolü Yuan ile satmak için Çin ile anlaştığı yönündeki haberlerin ardından Aramco tesislerine gerçekleştirilen saldırılar ve bugüne kadar petro-dolar sistemini ayakta tutması sebebiyle ABD’nin şah damarı pozisyonundaki Suud’un ABD’yi açıktan tehdit etmesi malûm… Çin ile Suud arasındaki bu flörtün ardından Putin’den de petro-dolar sistemine ve Amerikan dolarının rezerv para tahtına doğrudan tehdit niteliğindeki, Batı yaptırımlarına karşı petrol ve doğalgazı ruble ile satma açıklaması geldi.

Rublenin Rus merkez bankası kontrolünde olmasından dolayı petrol ve doğalgazın ruble ile satılması durumunda Rusya’nın oluşabilecek krizleri alıcılara yayabileceği -sanki ABD bunu dolarla sürekli yapmıyor- yönündeki açıklamalara karşı ise Putin, küresel iktisadî sistemi kökünden sarsacak hamlesini yaptı. Altını rubleye payanda yapan Rusya, 5000 rublenin 1 gram altına tekabül ettiği bir altın standardı getirdi. Böylece enerji ticaretini ruble ile yapmak konusunda tereddüt gösterebilecek herkesin elindeki bahaneyi de çekip aldı. Böylelikle ambargonun ambargocuları çözdüğü bir manzara ile karşı karşıya kaldık.

Tıpkı global düzen için olduğu gibi, Avrupa özellikle de Almanya için de şimdi iki seçenek var; 70 küsur yıldır Rus korkusu yüzünden eteğine yapıştığı, fakat son dönemde dünya hakimiyetini kaybeden ABD ile yola devam etmek yahut da Hitler’in ihtirasları sebebiyle heba ettiği Rusya-Prusya birliğiyle Anglo-Saksonların karşısına çıkmak…

Görüş: Faruk Hanedar