Savaş patlamadan birkaç gün önce şunu iddia etmiştim: İngiliz daima düşmanını saldırmaya mecbur ederek savaş başlatır. İki dünya savaşını da bu şekilde başlatan İngiliz belki de üçüncüyü başlatmış durumda. Kendi açısından savaşsız kıramayacağı bir çemberin içine düştüğünü gören Rus en sonunda harekete geçti ve Ukrayna’ya saldırdı. Belli hedefleri olan bir operasyon gibi görünen Rus saldırısı net bir zafer getirmedi. Askerî açıdan çok daha üstün olan Rusya’nın kolayca kazanacağı beklenirken Ukrayna hâlâ ayakta. Peki bu iş bundan sonra nereye varır?

En başta tekrar edeyim, bu savaşta ilk vuran Rusya olsa da asıl saldıran taraf Amerika’dır. Takriben 20 yıl önce Doğu Avrupa’da NATO yayılması başladığında aciz kalan ve 10 yıl sonrasında Kırım’a müdahale ederek cevap veren Rusya çoktan kuşatılmıştı. Kırım işgali ve Ukrayna’nın doğusunu karıştırarak vermeye çalıştığı baş ağrısının, aslında kendine dert olacağını kestiremeyen Rusya, bu sayede Ukrayna ile savaş durumuna geldiğinden, komşu halk üzerinde nefret ettirici etki bırakmış oldu. Oldubittiyle sonuç alamayıp düşmanlarını kızıştıran Rusya karşısında, NATO şemsiyesini genişleterek Rusya’yı kuşatan Amerika kullanacağı en uygun fırsatı elde etmiş oldu.

Öyle ya da böyle Rusya saldırmaya mecburdu, NATO’nun Ukrayna’ya da yerleşmesine seyirci kalamazdı ve kalamadı da. Başında komedyen bir başkan, zayıf görünümlü bir ordu ve arkasında varlığı net olmayan Batı desteği ile Ukrayna, Rusya tarafından hafife alınmış olmalı. Belli hedefleri vurarak Ukrayna rejimini çökertmek amacıyla savaştan çok, operasyon görünümünde başlayan Rus taarruzu net bir hedefe ulaşamadı. Başkent Kiev kapılarında kalan Rusya karşısında ciddiye almadıkları komedyen “Sefil Bilo”dan bir “Eşkıya”  türedi. Sert ve karizmatik lider Putin prestij kaybına uğrarken, Zelenskiy kahraman haline geldi. Hele bir de çatışmalarda ölürse Batı toplumları nezdinde ve Ukrayna’da kuvvetli bir sembol haline gelebilir. Hortlayan Rus saldırganlığı korkusu sayesinde Avrupa Amerika’nın yanında Rusya’ya karşı cephe almaya yöneldi.

Çeçenistan ve Suriye’de Müslümanları havadan bombalayıp şehirlerini yok ederek zafer kazanan Putin, her yandan kuşatılmış ve zayıf düşürülmüş Müslümanları katlederek kahraman olduğunu zanneden bir cellat olarak, kimsenin adam yerine koymadığı Ukrayna’yı bir miktar füze sallayarak alt edebileceğini düşünmüş olabilir. Neyi amaçladığı hala anlaşılamayan tuhaf saldırının sonunda Kiev kapılarında kalan, aslında Kiev’e nasıl girecek ve ne yapacaktı o da belli olmayan Putin, sadece korku verip anlaşma sağlamak istemiş olabilir. Karşılığını bulamayan bu harekât şimdi Kiev’e doğru muazzam askerî sevkiyat görüntüsünde seyrediyor. Peki, Ukrayna yine taviz vermezse Putin ne yapacak? Kiev şehrini İdlib veya Grozni gibi yerle bir etmekten başka çaresi yok. Halkın Kiev’den ayrılmasını isteyen Rusya güya korkutup sivilleri boşaltarak rahatça şehri vurmayı düşünmüş olmalı ama herkes Ruslar kadar aptal değil. Böylece Avrupalı Hıristiyan sivilleri vurmadan kötü bir rejimi ortadan kaldırdım diyecek.  Müzakere yoluyla bir şey elde etmesi zor görünen Putin eğer sokak savaşı yapmayı göze alırsa, Donbass’taki Rusya taraftarı ayrılıkçılara karşı tecrübeli olan Ukrayna, Rus ordusunun başına bela olabilir. Ukrayna içinde Rusya yanlısı sağlam bir muhalefet olmadığına göre Ukrayna şehir savaşında zor teslim olur. Bu durumda iş uzadıkça uzar. Artık Suriye’yi kendi güneyinde bulan Rusya’nın iki yakası bir araya gelmez. Ukrayna da Batı’dan aldığı destekle savaşmaya devam edebilir ama sonuçta kısmen işgal altında, kısmen savaşta, nüfusunun kaçta kaçı da mülteci bir ülke olur çıkar. Amerika Avrupa kıtasını tekrar yanına almış, Rusya’yı da pis bir savaşa sokmuş olarak Çin’i tecrid etmeye doğru yoluna devam eder. Putin Suriye’de olduğu gibi acımasızca bombardımana girişirse NATO tarafından meşru hedef haline gelir ve iyice yalnızlaşarak köşeye sıkışır.

Rusya işin çıkmaza gittiğini görüp şerefli bir antlaşmayla savaşı bitirmenin yolunu aramak zorunda. Yoksa Rus halkı nezdinde kendi devletlerinin prestiji sarsılır, bunu hiçbir devlet kabul edemez. Amerika ise savaşın sürüp Putin yönetiminin iyice yıpranmasını isteyeceğinden Rusya’nın istediği şerefli barışı ona hediye etmez. Bu durumda Rus derin devleti Putin’i harcayıp faturayı ona keserek ve de yenilmiş olarak geri çekilebilir. Ama bu, imparatorluk mazisi olan Rusya için katlanabilecekleri bir tercih olabilir mi? Çok zor. Gerçekten de bu ihtimal çok zayıf. Üstelik Rusya bu yolla da yakayı sıyıramaz. O halde Ruslar savaşı Avrupa’ya yaymak zorunda kalır. İşin nereye gittiğini gören Almanya şimdiden silahlanma hazırlığına başladı bile. Öte yandan nüfusunun yetersizliği ve iç dengelerin değişebileceği tehlikesinden dolayı Rusya, Avrupa’ya doğru yürüyeceği savaşta Hitler’in yalnızlığına düşebilir. O zaman Rusya, Hitler’in köşeye sıkışınca sahip olmak isteyip de yapamadığı nükleer silahları kaçınılmaz olarak kullanma noktasına gelir. En başta nükleer restini çeken Putin çok sıkışırsa işlerin nereye varacağının farkında olduğunu gösterdi. Savaşta en kuvvetli silahını en başta göstermek olmaz, demek ki işin varacağı noktaya kestirmeden gidiyor Putin. Bu durumda Amerika ve NATO da Rusya’nın ne kadar ciddi olduğunun farkına varmış oldu. Buna rağmen Amerika Rusya’nın sinirlerini bozucu şekilde tahrike devam ediyor. Belki de Rusya’yı ve Putin’i iyice şeytanlaştırıp kendileri nükleer kullanma niyetinde.

Biz Türkiye olarak -şimdilik- taraf tutma mecburiyetinde değiliz. Bir tarafın çöküşe gittiğini kestirirsek diğer tarafı tutarız gerekirse. İbda Mimarı’nın 1999 yılında Amerika’nın Sırpları bombalaması karşısındaki temennisini hatırlatayım: “Amerika bombalasın, Sırplar yenilmesin.” Müslümanlara zulmeden zayıf Sırbistan’ın süper güç tarafından terbiyesi, ama kurtarıcı rolüne soyunan Amerika’nın bundan kâr elde edememesi arzusu… Anlaşılıyor değil mi? Rusya - Ukrayna davasında taraflar NATO ve Rusya olarak nettir. İki tarafın birbirini yenemeden sürekli savaşması veya kestirmeden gidip birbirini nükleer bombayla vurması hem hadiselerin akışına uygundur, hem de dünyadaki bütün Müslümanların ve mazlumların rüyasıdır.

Görüş: İbrahim Tatlı