Hukukçu değilim. Yirmili yaşların başından itibaren “hukukun muhatabı” olmuş, oldurulmuş biriyim. Cunta dönemini, Özal’ın transformasyon şeysini, geberip gitmesiyle başlayan cunta hazırlıklarını, “beceriksiz darbecileri”, “babalar gibi satarım” utanmazlığını, “artık öz adaylarımızı listeye koyacağız” çıkışını, ardından başlayan darbe soruşturmalarını, “ne istediler de vermedik” dönemini, HSYK cephe savaşlarını, 17/25 ahmaklığını, 15 Temmuz balık avını, milletin sokağa hakimiyet kurmasını, “çocuklarına kadar intikam alacağız” sözlerini, “oluşa uygun” diye işkenceli polis ifadelerinin karara mesnet yapılmasını, tek bir fotoğraf paylaştı diye ceza taleplerini vs. ya yaşamış, ya yaşayanlardan dinlemiş, görmüş, duymuş biri olarak, hukukçu olmadığıma da seviniyorum.

Az istisna olmak kaydıyla, hukukçu denilen özneler savrulup durdular çünkü.

İtiraz edenler olabilir, “Efenim ben ta Ergenekon davalarındaki hukuksuzluklardan beri karşı çıkıyorum!” veya “Efenim 15 Temmuz davalarındaki karışıklıkları devamlı söylüyorum.” veyahut “Atamızın takımı Fenerbahçe’ye kurulan kumpasla gerçekleri haykırdım.” falan filan.

Eh işte hep kendi takımınıza göre tavır aldınız, derim. Az istisna dışında…

Niye? BİZİM yanımıza hiç uğramadınız da ondan alçaklar! [Gelenler zaten belli.]

Tüm bu süreçlerde hukuku yeniden keşfetti bu özneler! Yargıtay kararında, “Seminer boyutunu aşıp bir darbe hazırlığı şekline bürünmüş.” vurgusuna rağmen bunak ihtiyarlar gibi beraat de beraat diye höykürdüler; evet bu vurguya rağmen beraat de ettirdi Yargıtay çoğunu, çünkü cümleyi, “… bürünmüş OLSA DA” diye devam ettirdiler, lakin 5 kişiyi beraat ettirecek mazeret bulamadılar!

15 Temmuz davalarında da herkes masum maşallah! GKB binasında olan herkes masum, harekât merkezi yapılan Akıncı Üssündeki 143. Filo’daki herkes masum veya karşı taraftan bakanlara göre, herkes suçlu; ama 2-3 kişi hariç! [Askeri öğrenciler, erat, bunlar darbeye karışsalar bile sorumlu tutulamaz, o esnada işledikleri suç varsa o hariç.]

Tafsilatı kalsın, tüm bu süreçlerde basın nasıl ikiye bölünüp suçluluk veya suçsuzluk’u “ölümüne savundu” ise, hukukçular da öyle yaptılar. Hukuk da “profesyonelleşince” [“duygusallaşınca”] devrimizde, duruşmaların ilerleyen safhalarında ortaya çıkan yeni bilgiler neredeyse hiçbirinin umurunda olmadı, güçlü zannettiklerinin yanında olanlar utanmadan hâlâ delik deşik olmuş şeyleri savunmaya devam ederken, diğerleri de koskoca general ve albay müvekkillerinin “hiçbir şey görmedim, duymadım” ifadeleriyle beraatlarını istediler. (1)

Geçelim bunları.

*

Özal’ın icadı Terörle Mücadele Kanunundan sonraki en vahşi kanun (tadilatı) olarak gördüğüm şey, 2005 TCK! Ardı sıra içine, AB müfredatı sebebiyle/zorlamasıyla ilave edilen, güncellenen, güncellenmiş halinin defalarca güncellenmesiyle delik deşik olmuş maddelerini, dünyada şöyle bizde de böyle diye masal okuyarak savunan çok bilmiş hukukçu öznelerinin “literatür kasmaları”, sadece aktif özne olmalarıyla alakalı.

Kâğıt üstünde yazan kelime yığınları önemsiz, içinden yaşayarak geldik çünkü o maddeleri. Metris cezaevini, attığım ilk “yanıcı ve patlayıcı madde” ile 2000’de yakıp yıkmaktan verilen ceza sebebiyle, 28 Şubat 2012’de evden alınıp götürüldüğüm Silivri’de gördüklerim, okuduğum [Ergenekon’dan da yatanlardan öğrendiklerim bir yana] “adli dosyalar” yeterli bu “kanaatim” için. Hele 2005 TCK’nın “nitelikli” uygulaması! Yazanların yatacak yeri yok, yatacak yeri! Basit hırsızlık kalmadı sayelerinde! O tarihte “cepci” bile 15 sene almış içeride yatıyordu bu “nitelikli hukukçu özneler” yüzünden!

2005 TCK’yı hazırlayan “duayen” denilenlerden biri de Prof. İzzet Özgenç. Özgenç, iki senedir tivitır sayfasından ara ara “makale” paylaşarak “duyarlı hukukçu” olduğunu göstermekte. “Uyarılar” da yapmakta. Geçen aylarda ortaya atılan ve “Fetöcülere af projesi” diye yaygara koparılan şeyi yazdığını da kabullendi bu arada. Lakin kimseye yaranamadı tabii! Birileri af çıkaracaklar diye yaygara yaparken, diğerleri de “terör suçunu kabul etmiyoruz” diye yapıyor!

Benim dikkatimi çeken ise, iki yaygaracı grup ve Özgenç’in sadece kendi taraftarlarını düşündükleri ve “saygın kişiler” olunca “hukuki mülahazalar” yaptıkları!

Bunların 28 Şubat tutsaklarına dair laflarını duydunuz mu? Evet duymuş olabilirsiniz belki, “işte CHP kafası!” diye haber yapıp geçerken ama sadece! Duyamazsınız! Çünkü “onlar” da tutsakları “suçlu” görüyorlar! Suçlu olup olmadıklarını değil, adil yargılanma haklarını savunduğumuzu, konuştuğumuzu ve savunulması, konuşulması gerektiğini hiç düşünmüyorlar ama!

O tarihlerde bir milletvekili “Ama bizden domuz bağları yapanları serbest bırakmayı istemeyin!” deyince “Hayır, istemiyoruz, sadece adil yargılanma haklarını verin, yeniden yargılayın, suçluysalar isterseniz güneşin altında çarmıha gererek idam edin, ama suçunu ispatlayın önce!” diye nazikçe cevap vermiştim yüzüne karşı!

Dikkat edin ama: Kafadan suçlu olarak görüyorlar! Kafadan! TBMM’nin 28 Şubat Raporu (2) orada durmasına, hukuka nasıl taklalar attırıldığı yazılmasına rağmen!

Bahsettiğim iki gruptan birine ait olanlar ve Özgenç işte bu sebeple 28 Şubat tutsaklarının çoğuna yardım elini bırakın, “dilini” dahi uzatmadılar. Arkasındaki “dini anlayış farklılığı”ndan kaynaklanan hususlara hiç girmiyorum.

*

Özgenç 12 Mart tarihinde yazdığı “makalemsi” şeyinde, aynı teraneler üzerine kurduğu düşünce dünyası üzerinden tekrar “HUKUKA DÖNME ÇAĞRISINDA” bulunuyor. (3)

1994 Şubat ayında başlayan tanışıklık üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitap ediyor. Yazdıklarımı zatınıza ilettim çeşitli kanallardan, kimi dikkate alındı, kimi alınacak dendi kimi hiç uyulmadı teessüf ediyorum, ülke batacak haberiniz olsun arz ediyorum, diyor kısaca.

Belirli yanlışların yapılmasında ısrar edilmiş, gelinen nokta itibariyle yanlışın yanlışla telafisi imkânı da kalmamıştır. Telafi için bir an önce ‘hukuka geri dönülmesi’ kaçınılmazdır.” diyor. Ne güzel.

Ve şu cümlesi… Esas cümlesi… Asıl cümlesi… Ruh röntgeni cümlesi…

“… BAŞTA BELİRLİ SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMALAR OLMAK ÜZERE, ULUSLARARASI İLIŞKİLER VE HATTA EKONOMİK VE FİNANSAL ALANLARDA YAŞADIĞIMIZ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE BİRİNCİ KOŞULUN HUKUKA GERİ DÖNMEK OLDUĞUNU …”

Burada dikkat çeken ilk husus, yukarıda yazdığımız, “hukuk ve seçkin kişiler” lafına “hadi canım sen de!” diyenler olduysa, yutun o laflarınızı demeye hak kazanmış olmamdır herhalde!

“Belirli soruşturma ve kovuşturmalar”, mesela, 28 Şubatçı köpeklerin BİZİ katletmek için geldiklerinde, içlerinden geçip, yere iki seksen uzatıp, “200.000 İNSANIN KELLESİNİ KURTARDIĞIMIZ” HUKUK MÜDAFAASI DİRENİŞ olan Metris İsyanları Dosyaları değil tabii!

Bilakis, 28 Şubatçı Köpekler (4) ile 15 Temmuz sanıklarını kastediyor! Hatta “geçmişte yaşanan gelişmeler” diye aba altından sopa gösteren şarapçı ve kanyakçı bildiri yayınlayan amiral öznelerini! Ama asla bizleri DEĞİL!

Manisa’nın köyünden fırlayıp gelen, edebiyat ustalığından başka hususiyeti olmayan “aşağılık kompleksi”ne sahip birinin hediyesi olan “seçkin vatandaşlara” dair vurguma hak verildiyse, geçiyorum. Ki verseler de vermeseler de kimin umurunda! Silindir gibi üzerlerinden geçeceğimiz günler yakın, görürler ve hak verirler.

*

Hukuk’un her şeyin başı olduğuna inanmamak muhal; “hukuka geri dönme çağrısına” karşı olmak da bu anlamda muhal.

O halde neyi tartışıyoruz, neyi tartışıyorum? (*)

Adama göre muameleci, bu anlamda “muamelesi iyi” olanların ağızlarına “hukuk” lafının hiç yakışmadığını söylemek istiyorum sadece!..

Tonton Özal’ın, 141-142-163’ü kaldırıp bin beter Terörle Mücadele Kanununu getirmesine, “uluslararası terör tanımı”nı, ülke şartlarına uyar mı uymaz mı diye hiç tartışmadan “harika buyurdunuz efenim!” diye baş göz edip “duayen” olanların, basit bir kopyacı ve “ithal ikameli mal” olduklarının anlaşılması gerektiğini söylüyorum.

Onur, izzet, haysiyet sahibi hukukçular, bırakın ithal “terör” kavramının yerleştiği kanunları tartışmayı, işi ilk baştan ele alır, “HER ÜLKENİN KENDİ ŞARTLARI VARDIR, AYRIDIR, JONİ’NİN, HANS’IN, DİMİTRİ’NİN “YENİ DÜNYA DÜZENLERİ” İÇİN ORTAYA ATTIKLARI VE SADECE KENDİ ÇIKARLARIYLA İÇİNİ DOLDURDUKLARI “TERÖR” KAVRAMININ CANI CEHENNEME TONTON EFENDİ”, derdi! BİZ dedik!

Mesele, oradan başlar işte!

Evet, o dönemde bazıları karşı çıkar gibi oldular ama, kendi takımları için karşı çıktılar buna!

Avrupa Birliği’ne de!..

Sorsan hepsi karşı!

Ama başları derde girince AİHM önünde kuyruğa girdiler! Ergenekon’da, Balyoz’da gördük mesela bunları! En büyük Atatürkçüler, AİHM’in bilmem ne kararının bilmem ne maddesindeki “karşı görüş”ten medet umdular yahu! (5)

Sözleşme’den, AİHM kararlarından, ülkenin kurtuluşunun (bunlara uyarak daha demokratik ülke olacağız ya‼!) orada olduğundan dem vuranlara, yine turnusol kağıdı hüviyetinde ve ama Sözleşme’nin “kapısı” noktasında olan “ifade hürriyeti”ne adım atmak ve “seçkin vatandaşlar” dışında başkalarını da düşündüğünüzü göstermek istiyorsanız, AİHM’nin 2014 yılında verdiği “Murat Vural kararı”nı tatbik edin, edilmesini isteyin derim!

Kılları kıpırdamaz ama! 5816 sayılı faşist kanunla insanlar hâlâ yargılanırken, bu en “temel insan hakkı” olduğu söylenen ifade şeysine popolarını dönmeyi bilirler sadece!

O karar üstelik çok ilginçtir. Murat arkadaş boş vakit buldukça, yedi adet olması lazım, almış eline BALYOZ’u, vur babam vur girişmiş CHP eski genel başkanının heykellerine! Suç üstü de olmuş hem! Buna RAĞMEN, AİHM “OHA OĞLUM OHA!” demiş! Olsa olsa CHP eski genel başkanının büstünü tahripten veya kamu MAL’ını tahripten para cezası, bu ne birader, 14 sene demiş! Hadi, hukukçusunuz ya! Duayensiniz ya! Hadi buyurun! Ama yok! Olmaz!

*

Özgenç’in yazdıklarına dönelim.

Ne diyor?

“… ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE HATTA EKONOMİK VE FİNANSAL ALANLARDA YAŞADIĞIMIZ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE BİRİNCİ KOŞUL!”

Hiç sakınmadan yazıyorum. Tehdit ediyor Özgenç!

Veya iyi niyetli düşünelim, dünyadaki alınan son kararları arkalayarak, aba altından sopa gösteriyor!

Ergenekon ve Balyoz sanıkları ile taraftarları içeri tek tek tıkılmaya başladıklarında nasıl ABD veya AB’den medet umup birtakım tedbirler bekledi, 15 Temmuz sanıkları ve Gülenistlerle “FETÖ üyeleri” bas bas bağırıp “ambargo istediler”, duayen Özgenç’in şimdilerde söylediği “hukuka geri dönme” talebini ağızlarına alıp istismar ede ede “bir hal oldular” ya, işte dünyadaki son gelişmeler ile de hepsi kendi hesabına tekrar canlanıverdiler!

Tehdit demekten kastım da bu ve şöyle:

Ukrayna ile Rusya arasında gerçekleşen n’idüğü belirsiz “müsabaka” sebebiyle ABD ve İngiltere öncülüğünde AB’nin zoraki girdiği birtakım ekonomik kısıtlama denilen ama aslında yüzyılın haydutluğu damgasını rahatça üzerine basabileceğimiz şeyler sebebiyle canlanıverdiler.

Özgenç’in demek istediği, koskoca Rusya’ya neler yapılıyor bak, kendine gel Erdoğan, uluslararası anlaşmalara uymayan Rusya’nın tepesine çöktüler, “hukuku buna göre dizayn et” ki sana da çökmesinler!

Lastik gibi laf kullandığından, ben böyle demedim diyebilir, ama “bu saatte” çıkıp da, “başta belirli soruşturma ve kovuşturmalar olmak üzere, uluslararası ilişkiler ve hatta ekonomik ve finansal alanlarda yaşadığımız sorunların çözümünde birinci koşulun hukuka geri dönmek olduğunu” yazıyorsanız, akla gelecek olan budur!

Boşa tehdit ama!

Bu ülke Müslümanları, CHP eski genel başkanı sayesinde Lozan anlaşmasıyla üzerimize yıkılan “Osmanlının borçlarını” ödedi senelerce, son taksidini de Özal 1986’da yatırdı! 1971’de kurulan TÜSİAD ile “yeni dünya sistemi”nde bekçilik görevi alındı, ekonomi ona göre dizayn edildi, Özal ile “globalleşme” adımları atıldı, sarışın güzel Çiller ile Gümrük Birliği anlaşması yapılıp “işçisin sen işçi kal, hatta köle kal!” denildi, ardından tüm operasyon masrafları tek seferde tahsil edildi meşhur “batık bankalar” oyunuyla, Erdoğan’ın Ak Partisi de tüy dikti üstüne, “babalar gibi satacağım” diyen arsızla! Yetmedi, AB’ye “fasıl fasıl” bağlandık! Allah’tan 17/25’te birilerinin kapısı tık tık vuruldu da uyandılar! O esnada tabii Zarraf’ ile [ve -nedense pek bahsedilmeyen- Rüçhan ile] İran’a “tüm irtibatlar” açık edildi. (İran ile yapılan var-yok ticaretin meşruluğuna hiçbir şey demem, Yankee pisliğinin kararı bizi bağlamaz, ama bal tutan parmağını yalar diyenlere ağız dolusu sövgüm bakidir.) Trump denilen hergele, “ya papazı verirsiniz ya ekonominizi batırırım, daha önce de yaptım bunu” demişse, ekonomik ve finansal baskı-çökme ile tehdit, hava civadır “hukukçu şeyler!”

Osman Kavala davası sebebiyle Avrupa Parlamentosunun “incitici” lafları malum, üyeliği askıya almaya kadar gidebilecek bir sorun. AB, Rusya’yı parlamentodan attı ve ekonomik yaptırımları da sadece Rus devletine değil, Rus vatandaşlarına da şamil kıldı ya, işte Özgenç’in açıklaması da burada hayat buluyor. (6)

Sadece TC Devleti’nin değil, yurtdışında malı mülkü ve parası olan “vatandaşlara” da “çökmeyle” tehdit ediyor Özgenç! Hoş, zaten “iktisatı kuşatılmış” bir ülkeyiz, borsa-döviz-faiz üçgeninde senelerdir kanımızı emiyorlar işbirlikçileriyle, bir gecede “sıfırlansak” ne olur? “Tehdit korkusu” ortadan kalkar en azından! Yani Özgenç’in satır aralarında söylemeye çalıştığını zaten yaşıyoruz, ama o yaşamadığımızı zannediyor herhalde ki, Rusya’nın başına gelenler üzerinden bin defadır söylediğini yine söylüyor.

Ama bu sefer “zamanlama manidar!”

Aslında “her şey manidar!”

Notlar:

(*) Hukuk, gerçekten de toplumu ayakta tutan ve system kurulmasına, sistemin işlemesine sebep olan bir nesne; hukuk yoksa, ortada hiçbirşey yok demektir. Bu anlamda, hukuk’un darbelenmesi veya keyfi tatbiki, güvenilirliği azaltacağından hayatın durma noktasına gelmesi mukadder olacaktır. Ama mevzumuz bu değil.

1. Dönemin GKB başkanı general Hulusi Akar'ın özel kalem müdürü olan albay Ramazan Gözel'in savunması. Akar'ın en yakını, darbeyle alakalı çok şey biliyor olması gerekirken, kendi savunması açısından etkili ama darbeciler noktasında beş para etmez bir savunmadır bu. İmalar, kaş göz işaretleri vs. şeyler dışında hiçbir şey yok. Ama okunması gerekir. İlgili sayfada olan "15 Temmuz Savunmaları"nı da. https://wordpress.com/post/yrapor.wordpress.com/215

2. "Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu" Raporu: https://acikerisim.tbmm.gov.tr/handle/11543/2782?locale-attribute=en

3. https://twitter.com/izzetoezgenc/status/1502546516233314309

Ayrıca: https://izzetozgenc.com/hakkimda

4. 28 Şubatçı Köpekler ifadesi tarafımdan "kamuoyuna kazandırılmış" meşru ve kanuni bir terimdir. Metris'den 2000 senesinde askeri harekat ile Eskişehir F Tipi'ne sürüldüğümüzde, o dönem Çağdaş Gazeteciler Derneği Eskişehir şubesi başkanı olan Sakarya gazetesi yazarıyla cezaevinden yaptığımız tartışmada, kendisine gönderdiğim "yazı-mektubun" içinde geçmektedir bu ifade, utanmaz herif almış bunu savcılığa ispiyon etmiştir, benim de gazeteci olduğumu bile bile üstelik, 7 sene ağır hapis cezası ile yargılanacağımı da duruşmanın ilk günü gittiğim Eskişehir adliyesi duruşma salonunun kapısında öğrenmiştim, tek celsede beraat ile neticelenmişti dava, herkes gönül rahatlığıyla kullanabilir kısaca.

5. General eskisi Çetin Doğan'ın websitesine bakmak yeterli bu hususta.

6. Şuna dikkat yalnız ve kafaların karıştığı nokta da bu: "Saygın insanlar" denilen tiplerin yargılandığı davaların içlerinin boş olması veya yazılan iddianameden istenilen ceza maddelerinin çıkmasının imkansıza yakın olması bir şeydir, onları savunmak başka bir şeydir. Kavala dosyası da böyledir. Aydınlık cenahının "adliye bürokrasisi" içindeki gücü veya tuzağı olarak bakıyorum o davaya. En fazla "polise mukavemet" ve "mala zarar"dan açılacak bir dosyada Kavala'nın, üstelik hayali Büyükada toplantısı üzerinden yargılanması hukuk tarihi açısından acınacak bir durumdur. Memleketin savcı ve hakimleri ne iddianame, ne karar yazmayı öğrendiler, tüm mesele de buradan çıkıyor; illa en üstten alacak davayı. Asalım, keselim! Öyle! Ağırlaştırılmış müebbet denilen ceza, bundan 20 sene önce idamdı!

Görüş: İbrahim Hacevic