(...) Türkiye bürokrasisi tamamıyla (atama, tayin, terfi, görevden alma) Cumhur İttifakı’nın inisiyatifinde bulunmaktadır. Yani seçilen cumhurbaşkanı ve hükümet ortağının tercihleriyle şekillenmektedir. Vakıa Türkiye bürokrasisi içerisinde Batılı müttefiklerin “ortaklık” kurabileceği herhangi bir yapı-klik kalmamıştır. Bundan dolayı Tayyip Erdoğan’ı seçimle devirmekten başka seçenekleri yoktur. Millet İttifakı’nın bir proje olduğu ve ittifak ortağı partilerin Batılılara biat ettikleri bilinen bir şey artık. (Söz konusu ittifak ortağı parti temsilcilerinin sürekli batılı diplomatlarla basılmaları tesadüf değil.) Son dönemde ana muhalefet liderinin bürokrasi eksenli tehditleri de devlet içerisinden ortak arayışından başka bir şey değil.

Evet, tüm bu anlatılanlar çerçevesinde Türkiye’de bürokratik bir dönüşümün-devrimin yapıldığı sonucuna ulaşmak mümkün. Tüm bu değişim ve dönüşüm beraberinde bir rejim değişikliğini zorunlu kılmaktadır. Yoksa demokratik rejimde, Cumhurbaşkanının geniş yetkilerle donatıldığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde 20 yıllık kazanımların bir seçim sonucuyla kaybedilmesi işten bile değil. Olağanüstü gayretler ve risklerle elde edilen bu başarıların seçimle kaybedilmesine elbette göz yumulamaz. Onca yıldır halk Tayyip Erdoğan’a Kemalist vesayeti kaldırması, öze dönüş ve kendi değerlerimize dayanan bir yönetime geçiş için destek çıktı. Bu eşikten ötesi İslam İhtilâli, dönüşü ise bütün emeklerin boşa çıkması demektir. Halkımız bu uğurda nice bedeller ödedi; 15 Temmuz gecesi şehidler verdi, gaziler edindi. Hem iç hem dış şartlar müsait ve hazırken; tarihin Türkiye’yi zorladığı misyonu yüklenmemiz gerekmez mi? (...)

Abdullah Said

Makalenin tamamı için TIKLA