Kitleleri sevk ve idare etmenin önemli araçlarından biri olan medya, cemiyeti müsbet bir istikamete sevk etmek gayesiyle işletilmesi gerekirken, yozlaşmayı teşvik eden, yozlaşmış insanların operasyonel faaliyetler için kulanılan bir vasıtaya dönüşmüştür. Bilhassa lağımın patlamasıyla gün yüzüne çıkan ve anlaşıldığı kadarıyla şimdilik buzdağının sadece görünen kısmı olan iğrençlikler, Türkiye’de medyanın sağıyla soluyla, altıyla üstüyle, önüyle arkasıyla gırtlağına kadar pisliğe battığını bir kez daha bize göstermiştir.

Esasında Türkiye bu gibi vaziyetlere pek de yabancı sayılmaz. Kemalist rejimin çoraklaştırdığı bu topraklarda yozlaşma tüm müesseselere sirayet etmiş, medya hemen hemen her dönemde bir operasyon aracı olarak kullanılagelmiştir. 28 Şubat’ı hatırlayalım… Bugün birbirine namus ve ahlak satan dönemin Kartel medyasının iğrenç manşet ve haberleri, o döneme şahit olanların hâlâ hatırında…

Tekrar bugüne gelirsek; Hadi Özışık ile başlayan, Veyis Ateş ile devam eden “serimleme” sürecine yeni eklenen isimler-hadiseler ve aşikâr olması muhtemel yeni gelişmelerle birlikte medyanın istisnalar dışında ziftten daha kara bir vaziyette olduğu tam anlamıyla bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, “o’cu, şu’cu, bu’cu” ayırt etmeksizin istisnalar dışında tamamının!.. E, hâl böyle olunca, yani söz konusu meselelerin içinde “birkaç oradan”-“birkaç da buradan” kalemini sattığı iddia edilen gazeteci ve yine aynı şekilde “haber satan” operasyon gazeteleri bulununca, bugün tüm Türkiye’nin kilitlendiği davalar ile alakalı 2019’da açık kaynaklara düşen ve “bomba haber” niteliği taşıyan iddialar sümenaltı edilebiliyor ve edilmiş.

Geçtiğimiz günlerde 28 Şubat Kartel medyasının operasyon kalemlerinden Yılmaz Özdil’in Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazetecilerin SBK aşına su katmak istemem ama, SBK’nın kafakola aldığı gazetecilerin listesi ABD’de açılan davanın iddianamesinde yazıyor... Kimlere televizyon kanalı kurdurdukları bile orada yazıyor! SBK’nın kafakola aldığı gazetecileri, kime hangi televizyonu kurdurduklarını biliyorum ama söylemem demedim, aksine açık açık söylüyorum, ABD’deki iddianamede yazıyor... Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazeteciler niye bu mevzudan hiç bahsetmiyor diye soruyorum?” şeklindeki twitleri, o sırada Tuncay Mollaveisoğlu ile Tele1’de canlı yayında olan Uğur Dündar’ı küplere bindirmişti.

Özdil mevzubahis twitinde, Uğur Dündar, Tunvay Mollaveisoğlu, Haluk Şahin, Özlem Gürses, Banu Güven, Ece Temelkuran gibi isimlerin kuruluş kadrosunda yer aldığı Artı 1 TV’nin Sezgin Baran Korkmaz ve Ekim Alptekin tarafından finanse edildiği iddiasına atıf yapıyordu. Bahsettiği “SBK’nın kafakola aldığı gazetecilerin” adının geçtiği iddianame ise aslında “BoraJet”e çökülmesi ile alakalı olarak Yalçın Ayaslı’nın ABD New Hampshire Bölge Mahkemesi’nde bulunduğu ve savcılık tarafından kabul edilip jüri talep edilen şikâyetleri çerçevesinde hazırlanan soruşturma dosyası. Özdil ya iddianame ile şikâyet arasındaki farkı bilmiyor yahut da bir şeyler için manipülasyon yapıyor. Bu ayrı mevzu.

“Case 1:19-cv-00183” dosya numarasıyla açık kaynak taraması neticesinde ulaşılabilecek 02.18.2019 tarihli 127 sayfalık dosyada, Ayaslı’nın Sezgin Baran Korkmaz, Kamil Feridun Özkaraman, Fatih Akol, SBK Holding Anonim Şirketi, SBK Holding USA, Inc., Bugaraj Elektronik Ticaret ve Bilişim Hizmetleri Anonim Şirketi ve Mega Varlık Yönetim Anonim Şirketi hakkında şikâyette bulunduğu görülüyor.

Dosyanın basını alâkadar eden “The Rico Enterprise’ın BoraJet’i ele geçirmek için gasp planı” başlıklı bölümünde Lev Dermen’in 2016’da Türkiye’de bir havayolu şirketi almaya karar verdiği ve daha sonra bunun hedefin Ayaslı’nın sahibi olduğu BoraJet olarak belirlendiği söyleniyor. İddiaya göre; gasp plânı 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından devreye sokulurken ilk aşamada medya vasıtasıyla BoraJet’in karalanarak değerinin düşürülmesi için faaliyetlere girişiliyor. Esasında kendi sicili de parlak olmayan Ayaslı hakkında neşredilen yazı ve haberler vasıtasıyla şirketin değeri düşürüldükten sonra alım işleminin gerçekleştirilmesinin planlandığı iddia edilen dosyada The Rico Enterprise’ın, Korkmaz ve Alptekin’in basındaki bağlantılarını kullanarak bunun yapıldığı belirtiliyor. Dosyanın 52-53. sayfalarında Bülent Başköy, Ergün Diler, Ersin Ramoğlu, Mahmut Övür ve Soner Yalçın’ın Borajet ve Ayaslı hakkında karalayıcı yazılar yazarak; Takvim, Sabah, Gazeteport, Cumhuriyet, Hürriyet ve Habertürk gazetelerinin de bu yönde haberlere imza atarak suça ortak olduğu iddia ediliyor.

Ne hikmetse, 2019’da ABD’de bir mahkeme tarafından kabul edilen bu şikâyet, Türkiye’de hiç mi hiç haber olmuyor; acaba sebebi “düşman kardeşler”in tamamını alâkadar etmesi olabilir mi?

Burada Soner Yalçın’a ayrı bir parantez açmak gerek. Amerika’daki ifadede kalemini sattığı “iddia edilen” gazeteciler arasında adı anılan Soner Yalçın, birkaç gündür bu ifadenin geçtiği dosya haricinde hadisenin etrafında müthiş gazeteciliğini konuşturmakla meşgul. 23 Haziran tarihli yazısında, zaten herkesin kirli sicilini bildiği Ayaslı hakkında “bu zaten böyle” diyor. Yine bugün kaleme aldığı “Sözde gazeteciler” başlıklı yazısında şikâyet ile iddianame farkını ayırt edemeyen gazetecilerin Yalçın Ayaşlı’nın ne kadar kirli olduğunu da anlayamayacağını söylüyor. Fakat mesele bu değil ki. Şikayet eden oymuş, buymuş, öyle temizmiş, böyle kirliymiş önemsiz. Asıl mesele şu: Amerika’da içinde yanlışlıkla Türkiye kelimesi geçen cümle kurulsa burada koştura koştura en “özel” cinsinden haber yapanlar, söz konusu yargı dosyasındaki vahim iddiaya gözlerini niçin yumuyorlar? Yoksa her kesimden kalem ve medya grubları işin içinde olduğu için, suskunluk anlaşması devreye girdi de kimse kendisine tutulan bu aynaya bakmaya mı cesaret edemedi?

Tablonun şimdiye kadar beliren kısmındaki manzara bile insanımızın emniyet duygusunu yitirmesine yeter de artar bile. Halen tahammül dairesi içinde ilerleyen bu sürecin, ortaya çıkacak hangi yeni rezaletle bir infiale doğuracağı ve büyük bir temizliğin başlangıcına vesile olacağını ise merakla takip ediyoruz. Tabii o gün, bu meşhur üçüncü sınıf kalem mafyalarının kendilerini hadiseden sıyırmak için yapacakları soytarılıklarla kendilerini daha ne kadar küçültebileceklerini de görmek için sabırsızlanıyoruz.

Görüş: Faruk Hanedar