Amerikan istihbarat servislerinden birinin başına oturtulan ve Türkiye’ye operasyon çekmekle vazifelendirilen Fetullah Gülen’in memleketimize vermiş olduğu en büyük zarar 15 Temmuz darbe girişimi değildir. Fetullah Gülen’in Türkiye’ye vermiş olduğu en büyük zarar, senelerdir takkesi altında yaptığı ajanlık faaliyeti esnasında milletimizin zihinlerine aşıladığı ağlayan, zırlayan, takiyye adı altında kâfire hoş görünmek için kırk takla atan, zavallı, sümüklü, şahsiyetsiz, paçoz Müslüman (!) tiplemesi olmuştur. Bilhassa kâfire hoş görünmek için, itikadî meselelerde bile küfre rıza gösterip imanını pazara çıkartan Müslüman (!) tipi, FETÖ’nün eseridir. 15 Temmuz ise bütün bunların tam aksine, Müslüman milletin yeniden şahsiyetini parıldatmasına vesile teşkil ettiği için Fetullah Gülen’in sağlamış olduğu tek faydadır.

Lunapark Aynalarında Çoğalan Fetullah Gülenler

Şimdi bu satırları okuyanlar muhtemelen diyorlardır ki, “Fetullah Gülen de nereden aklınıza geldi?” Fetullah Gülen, başta AK Parti olmak üzere, kendisini “İslâmcı” olarak tanıtan yahut İslâmcılığının tıpkı yanağında şeker saklıyormuş gibi yaptığı şişkinlikten anlaşılmasını bekleyip, her türlü herzeye karışan siyasetçiler ile şucular ve bucular sayesinde aklımızdan hiç çıkmıyor ki. Hem zaten Fetullah Gülen, tüm bu karakterlerin, farklı farklı sergiledikleri rezilliklerin, tek bir bünyede mücessem hâle geldiği kimse, bunların kutbu, remz şahsiyeti değil de nedir ki?

Tüm bu sebeblerden dolayı, İslâmî bir kimlikle kendisini tanıtan kimseler arasından, ne zaman İslâm düşmanlığıyla meşhur Mustafa Kemal gibi kimselere güzellemeler düzen birini görsek, Allah’tan değil de kâfirden uman birini görsek, sırf Müslüman olduğu için maruz kaldığı sıkıntılarla savaşmak yerine dırdır edip zırlayan birini görsek, kâfire şirin gözükmek için bırakın füruattan olanları amentüyü bile çiğneyip geçecek kadar hayasız birini görsek, vıcık vıcık bir ağlama edebiyatı üzerinden İslâm’ı hâkim kılacağını iddia eden birini görsek, kâfire merhamet dileyip Müslümanın derdiyle derlenmeyen birini görsek, enflasyon sayesinde garibanın cebinden ne indirdiğini sabah akşam takib eden birini görsek, ekranlarda ayetlerle hadisleri kapıştırıp bundan nemalanan birini görsek, din pezevenkliği yapıp bundan dünyalık biriktiren birini görsek bizim aklımıza hemen Fetullah Gülen gelir.

Fetullah Kaçak, Zihniyeti Muteber

Biz şunu merak ediyoruz, mademki Fetullah Gülen bu kadar çok çoğaltılacaktı, o zaman FETÖ ile mücadele ediyorum adı altında gerçekten kiminle mücadele edildi? Kimse kusura bakmasın ama siyasî partilerin grub toplantıları, televizyondaki tartışma programları, sosyal medyadaki paylaşımlar, yazılan yazılar, daha bilmem neler; kafamızı ne yana çevirsek, binbir surete bürünmüş Fetullah Gülenler görüyoruz. Şunu da ilâve etmeden geçmeyelim, senelerce kuduz İslâm düşmanlığı yapan CHP başta olmak üzere, kimi siyasî klikler de kendilerini bu rüzgâra kaptırmış olacaklar ki, onlar da tersinden Fetullah Gülenler olarak arz-ı endam ediyorlar.

Bütün bir memleket solucan yetiştirme çiftliğine dönmüş vaziyette. Kimi neresinden tutsan elinde kalıyor, vıcık vıcık, her şeyin iç içe geçtiği, kokuştuğu bir iklim…

İtikadî Meselelerin İktisadî Takiyyesi

Meselâ biz uzunca bir süredir Türkiye’nin TL’yi sağlam bir kazığa bağlaması gerektiğini, Türkiye için bunun yolunun da Altın Lira’dan geçtiğini türlü vesilelerle defalarca kez anlattık. Niçin mi? Aslında çok basit. Bu memleketteki siyasetçi ve sermayedarlar memleketteki düşük ve sabit gelirli kimseleri sıraya dizse ve ellerini ceplerine atıp paralarını çalmaya yeltenseler, nasıl buna karşı çıkılması ve tebdir alınması gerekiyorsa, biz de siyasetçi ve sermayedarlar kimsenin cebine el atmadan orta, düşük ve dar gelirlinin cebindekinin değeriyle oynayarak çalınmasının formülü olan enflasyona karşı çıktık ve tedbirler tavsiye ettik. Bizim tedbirimiz iktisadî bakımdan doğru yahut hatalı olabilir; fakat işaret ettiği ihtiyaca binaen her iki şekilde de doğrudur. Öyle ya, ekonomik hokkabazlıklarla türlü kavramlar kisvesine büründürülerek yapılan şey neticede hırsızlıktır. Sözlükte hırsızlık, başkasının zilyedi olduğu taşınır bir malı zilyedin rızası olmadığı halde kendisine veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bulunduğu yerden alınmasıyla meydana gelir. ... Hırsızlık suçu, malvarlığı değerlerine karşı ve ekonomik bir çıkar elde etmek amacıyla işlenen suçlardandır. Yaşanan hadiseleri faiz, kur, enflasyon falan diye iktisadî iktisadî allayıp pullayınca, işlenen fiil hırsızlık olmaktan çıkmıyor. Memleketin idaresinde yetkili ve söz sahibi olanlar “Müslüman” olduklarını iddia ettiklerinden, hırsızlık fiili aynı zamanda kul hakkına girmek anlamına geldiğinden, enflasyon ise bilhassa garibanın cebindeki paranın satın alma gücünü düşürerek çalınması ve dolayısıyla onun kul hakkına girilmesi anlamına geldiğinden ve bununla beraber bir de memleketteki gayr-ı millî sermayenin urlaşmasına hizmet ettiğinden mütevellit biz buna karşı çıktık, ikaz ettik, tedbir geliştirdik. Bugünden bakıldığındaysa anlaşılıyor ki, yaşanan hadise yalnız iktisadî değil aynı zamanda itikadîdir!

Mevduatı Dolardaysa, Her Türlü Zulme Rıza

Bir de seyirciler var tabiî. Müslüman nasıl olur da zulme rıza gösterir? Müslüman zulme rıza göstermez de, servetini döviz cinsinden mevduatlarda tutan ve bu vaziyete sesini çıkarmayanlar için yaşanan hadiseler kul hakkına girmek değil, “pasif gelir” anlamına geldiğinden sıkıntı (!) yoktur. Görüldüğü üzere yalnız sabit gelirlinin kazancının değerini düşürmek suretiyle çalınmasını enflasyon kavramıyla iktisadîleştirmemişler, aynı zamanda bu vaziyetten nemalanmanın iktisadî kılıfını da bulmuşlar. Kavramlar iktisadî olduğuna göre biz de vicdan, iman falan diye cahil cahil, gerici gerici ne saçmalıyoruz değil mi?

Mustafa Kemal “Müslüman”lar İçin Turnusol Kağıdıdır

Batıcılığı zirvesine ulaştıran, hilâfeti ilga eden, İstiklâl Mahkemeleri kurup Müslümanları asan, İslâm harflerini yasaklayan, ezanı ve kameti Türkçeleştiren, Ayasofya'yı müzeye çeviren, Müslümanların kisvesini gavurlaştıran, hacca ve umreye gidilmesini yasaklayan, cami ve mescitleri ahıra çeviren, tekkeleri kapatan, Kur'ân-ı Kerim basılmasını ve öğretilmesini yasaklayan, dinî eğitimi yasaklayan, burada mevzu bahis ettiğimiz dâhil her türlü hırsızlığın siyasî ve iktisadî kavramlar perdesi arkasında gerçekleşmesine müsaade eden rejimi tesis eden biri hakkında Müslüman olan bir kimse nasıl güzellemeler düzer? Bu düzenden nemalanıyorlardır da, ondan düzerler.

***

Sekiz paragraflık şu yazıda da görüldüğü üzere Türkiye’de cereyan eden, birbirine yumak gibi dolanmış tüm menfî hadiselerin altında itikadî sorunlar yatmaktadır ve yine bu tablodan görülebileceği gibi resmin bütün kahramanlarının şahsiyet noktasında zaafiyeti bulunmaktadır.

Ha, unutmadan, Fetullah Gülen tüm bu yaptıklarını İslâm’ı “öyle” anladığı için “hata” olarak yapmadı, ajan olduğu için belli bir disiplin içinde kalarak yaptı. Mustafa Kemal ise tüm yaptıklarını Allah ve peygamberine karşı düşmanlığı yüzünden yaptı. Görüldüğü üzere her ikisinde de bir şuur var. Peki, ya siz neyi, niçin yapıyorsunuz?

Ömer Emre Akcebe

Baran Dergisi 778. sayı