Seneler evvel üniversitede bir hocamın tavsiye ve övgüleriyle bir kitap aldım. Daron Acemoğlu ile James Robinson’un ortak çalışması olan, 2012’de yayınlanan ve “Ulusların Düşüşü: Güç, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri” adıyla Türkçeye tercüme edilen bu kitap, “Batılı” devletlerin ve halkların sahip olduğu yüksek refah düzeyine mukabil diğer halkların ve devletlerin niçin yoksul ve istikrarsız vaziyette olduğunu açıklama iddiası taşıyordu.

Kitabın yazarlarından İstanbul doğumlu Daron Acemoğlu, MIT'deki akademik kariyerinin ilk yıllarında, The Economic Journal'da yayınlanan “Consumer Confidence and Rational Expectations: Are Agents' Beliefs Consistent With the Theory?" başlıklı makalesi "1996 yılının en iyi makalesi"ödülüne, 2005 yılında “ekonomi bilimine en büyük katkıyı yapan 40 yaş altındaki bir bilim insanına her iki yılda bir verilen John Bates Clark madalyasına”, kurumların ekonomik gelişim ve siyasal ekonomideki yeri üzerine çalışmalarıyla Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından 2006 yılında Bilim Ödülü'ne layık görülmüş bir akademisyendi. Mezkur kitabı Ulusların Düşüşü’yle de bir çok ödül aldı. Elbette “Türk” bir akademisyenin dünyada konuşuluyor olmasının büyüsüne kapılan Türkiye de geri kalmadı ve Sosyal Bilimler dalında 2013 yılı T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Daron Acemoğlu’na verdi.

Müelliflerinin birçok ödüle layık görülmesini sağlayan bu kitabı tabiî ki büyük bir merak ile okumaya başladım. Acemoğlu ve Robinson’un, milletler arasındaki refah farkının sebebi olarak sadece milletlerin siyasî ve iktisadî müesseselerinin yapısına odaklanmaları, kültürel, coğrafî ve tarihî faktörleri göz ardı etmelerinin yanı sıra, dış faktörleri de tamamıyla değerlendirme dışı bırakmaları bir zihnî yapının ifşası niteliğindeydi. Uygar Batı’nın üzerinde yükselmiş olduğu müesseseler ile refaha kavuştuğu, diğer toplumların ise müesseseleşmediği için geri kaldığı, sömürgeciliğin filan söz konusu dahi edilmediği bu kafa yapısı esasında bizim bilmediğimiz bir şey değildi. Bu sığ düşüncelerin serdedildiği bir kitabın ve müelliflerinin kazandığı önemli ödüller ise zannımca Batı’nın fikrî mânâda çöküş nişanesi olmaktan başka bir anlam ifade etmiyordu.

***

ABD’nin Afganistan’da hezimete uğrayıp çekilmesinin ardından Taliban’ın yeniden hakim olduğu ülkede nasıl bir yönetimin ortaya çıkacağı hâlâ merak konusu. Tüm dünyadan olduğu gibi Türkiye’den de birçok gazeteci Afganistan’a gidip intibalarını haber ve yazılarında paylaşıyorlar.

Hatırlayacağınız üzere Habertürk adına Afganistan’a giden Mehmet Akif Ersoy HalkTV’ye bağlanarak “mahalle kaçkını” olarak anılmasına sebep olan “Biz çok şükür Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyoruz. Burada, bu tür yerlerde insan bunu 100 kere daha düşünüyor. Atatürk döneminde çok çok önemli şeyler başarılmış diyorsunuz. Diyorsunuz ki bu memlekette çok önemli şeyler yapılmış, milli bir devlet kurmak bir milli ordu kurmak, böyle bir şey inşa etmek. Bunu 'rağmen' yapabilmek...” ifadelerini kullanmıştı.

Nasıl bir sıfatla niteleneceğini kimsenin belirleyemediği Nagehan Alçı da Afganistan’a giden gazetecilerdendi. O da dün bir yazı kaleme almış ve şu ifadeleri kullanmış:

“İtiraf edeyim, Afganistan’dan döndüğümden beri bu gözler eski gözler değil.

Öyle büyük bir sefalet, vahşet, ayakta kalma mücadelesi gördüm ki…

Acının o kadar tarifsiz boyutlarına şahit oldum ki…

Her şeye başka bakıyorum şimdi.

Güçlü ve laik bir devletin önemini Afganistan gibi bir örneği yaşadıktan sonra çok daha iyi anlıyorsunuz.

Dindar bir Müslüman olan Tayyip Erdoğan’ın Kahire’ye gittiğinde Mısır’a ve tüm İslam dünyasına hitaben “Laik devlet modelinin benimsenmesi şart” demesi ve siyasal İslam rejimine karşı çıkmasını daha iyi kavrıyorsunuz.”

Bu arkadaşların ifadelerinden anlaşılacağı üzere Afganistan’ın tek sorunu laiklik. Yüzyıldır dışarıdan gelen saldırılara maruz kalmanın, bilmem kaç yıllık İngiliz işgalinin, Sovyet işgalinin, 20 yıllık Amerikan işgalinin hiç mi hiç tesiri yok; dolayısıyla Afganistan’ın bu halde olmasında Batı’nın hiçbir suçu yok. Her şeyin suçlusu Müslüman Afgan halkı. Taliban laik bir rejim kurmaya kalksa her şey düzelecek, Afganistan süt liman olacak. Ama ne yazık ki kötü (!) Taliban’ın böyle bir niyeti yok.

***

Başta demiştik ya Daron Acemoğlu ve James Robinson’un düşünce yapıları bize hiç de yabancı değil…

Bir gece Hoca’nın eşeğini çalmışlar. Nasreddin Hoca, önüne gelene eşeğinin çalındığını söylerken sürekli şu cevaplarla karşılaşmış::

– Kış uykusuna mı yattın Hoca?

– Kapıya niye parmaklık yapmadın?

– Kapıyı kilitlemeyi mi unuttun yoksa?

Bu cevaplar karşısında şaşkına dönen Hoca dayanamamış ve şöyle demiş:

– Bre, hırsızdan yana mısınız, benden yana mısınız? Hırsızın hiç mi suçu yok?

Görüş: Faruk Hanedar