Görüş: Ömer Emre Akcebe

(…) Fikir planında ast-üst ilişkisi tersine dönmüş vaziyette. İdeallerin vasıtalaştığı, vasıtaların idealize edildiği bir dönem bu. Dinden başlayarak ahlâk ve vicdana kadar her şey, belli zümrelerin elinde toplumun diğer kesimlerini kandırmak için kullanılan birer vasıtadan ibaret bir şekilde işletiliyor.

Vasıtalık ettiği istikamet nisbetinde değer kazanması beklenen şeyler ise ideal muamelesi görüyor. Doğan ruhî boşluk ise insanın nefsi, hayvanî iştiyaklarının tatmini üzerinden ikâme edilmeye çalışılıyor ki, bu da ruhî hastalıkları ferdî plandan çıkarıp, cemiyet planına aksettiriyor.

Rönesans ile beraber bütün değerlerde meydana gelen değer değişimi, müntehasında fert ve toplum meselelerinin tamamına çözüm getiren, mutlakları olan ve buna riayet edilen bir dünya görüşü ortaya koyamadı ve neticesinde yaşanmaya değer bir hayata çıkmadı.

Peki, topluma yer bırakmayan bir gelecekte, insan kendi varlığının şuuruna nasıl erecek? Öyle ya, insan kendisini içinde bulunduğu cemiyet vasıtasıyla tanıyor.

(…)

İşgâller, savaşlar, ambargolar, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve global salgın hastalık ile beraber tavsadığını artık Amerikan Başkanı dâhil herkesin kabul ettiği bir dünya düzeni var karşımızda. Evet, mevcut düzen artık banilerinin bile midesinin kaldırmayacağı kadar kokuştu, bunda hem fikiriz, peki yerine hangi düzen tesis edilecek?

(…)

Bugün fertten başlayarak bütün insanlık çapında tezahür eden bunalımın kaynağı Amerika’nın tek kutuplu dünya hakimiyeti değil, bizzat bu dünya düzeninin kendisidir.

(…)

Çin, Rusya, Avrupa ve diğerleri mevcut düzende kendilerine düşen payı arttırmak maksadıyla çok kutuplu bir dünya arzuluyorlar, oysaki biz düzen değişiminden bahsediyoruz; belli başlı devletlerin küçük Amerikacılık oynayarak statükoyu yaşattığı değil, bunun yerine dünyanın beklediği “yaşanmaya değer hayat”ı!

Şimdi tekrar başa dönecek olursak, bütün değerleri ve kavramları kendi dünya görüşümüzün getirmiş olduğu ölçülere göre yenilemek, bir yandan kendimizi bu yeni düzene göre kalibre etmek ve eş zamanlı olarak bunları iş ve eserler üzerinden pratik hayata aktararak canlı kılmak gibi bir misyonumuz var.

Üstad Necib Fazıl, “Dünya Bir İnkılap Bekliyor” başlıklı konferansında; “Ne gariptir ki, bu devler ve cüceler, ama kıvranan devler ve çırpınan cüceler dünyasında, yine dünyanın beklediği en büyük inkılap işte bu cücelere düşüyor! Ve biz, böyle bir noktadan harekete memur bulunuyoruz. Yani, öyle bir hasta ki, dünyaya devayı getirmek zorunda üstelik…” demişti. Devler paylaşım kavgasına tutuşadursun, elinde yeni bir dünya düzeninin tek reçetesi olan Büyük Doğu-İbda ile Türkiye, dünyanın beklediği en büyük inkılâbı gerçekleştirmeye memur ve mecburdur!

Makalenin tamamı için TIKLA

Aylık Baran Dergisi 2. Sayı