Hikâye aslında şöyle başladı, Associated Press’e konuşan bir Türk yetkili, “Erdoğan, Biden’den telefon gelmemesinden çok mutlu değil” diye bir açıklama yaptı. AP ile Reuters’a ikide bir saçma sapan demeçler veren bu “türk yetkili”nin kim olduğu bir yana, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın Amerika’nın başına seçilen başkan tarafından aranmamasını mesele edip, gündem etmesi ve çevresindeki “yetkili”nin bunu, “artık yeter ama” minvalinde taşkın bir psikolojiyle AP’ye bildirmesi ve bunun artık yalnız Türkiye’deki iktidarın değil, dünyanın gündem maddesi hâline getirilmeye çalışılması…

“Amerika’nın Türkiye’ye karşı izlediği siyaset son derece açık ve net bir şekilde düşmancayken, onun seçilen yeni başkanı telefon etse ne olacak, etmese ne olacak” demedi, diyemedi kimse. Tabiî kimse böyle demeyince hadise çığından çıktı.

"Biden, Erdoğan’a “Sayın Cumhurbaşkanı” diye hitab etti."

Donald Trump’ın çıktığı Paris İklim Anlaşmasına geri dönmek Biden’ın seçim vaadlerinden biriydi ve seçilir seçilmez anlaşmaya geri dönmek için süreci başlattı. Anlaşılan o ki, Biden şimdi de bu istikamette bir girişimde bulunuyor ve 22-23 Nisan’da çevrimiçi gerçekleştirilecek iklim temalı Liderler Zirvesi düzenliyor ve bunun için de 40 ülkeye davet gönderiyor.

Buraya kadar herşey normal seyri içinde görünüyor. Adam bir toplantı düzenliyor ve bunun için de birçok lidere davet mektubu gönderiyor. Gelelim bu davetin bizim medyamızdaki ele alınış şekline:

- “Kritik temas! Tarih belli oldu”

- “ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a mektup gönderdi.”

- “Mektup, ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ hitabıyla başlıyor.

- “Biden ‘Size ve Türk halkına en iyi dileklerimi iletiyorum.’ ifadelerini kullandı.”

- "Tüm gözler bu zirveye çevrildi."

Merak İçindeyiz, Bizi Aydınlatın?

Amerikan Başkanı Joe Biden’ın internet üzerinden düzenleyeceği, 40 lidere bir benzerini gönderdiği, iklim temalı liderler zirvesi daveti ve bunun yanına iliştirilmiş nezaket mektubunu böylesine dahice bir şekilde lanse etmek, İletişim Başkanlığı’nın parlak zekâsının ürünü müdür, yoksa bu medya kuruluşlarının mı?

Bu fikir medya kuruluşlarının ise hepsinin birden haberi aynı manşetle duyurmaları ve aynı "mükemmel" ifâdeleri ön plana çıkartmaları ayrıca takdire şayan olduğu için mi İletişim Başkanlığı tarafından, "siz bizi nasıl böylesine küçük düşürürsünüz" diye ikaz edilmiyorlar. 


Bunu İletişim Başkanlığı yapıyorsa, yayına ortak olan medya kuruluşlarında yahut kendi kadrosu içinde İletişim Başkanı'nın bir tane bile dostu yok mu, onu ikaz etmiyorlar mı, "bu böyle olmaz, rezil oluyoruz?" demiyorlar mı? Hadi İletişim Başkanı'nın dostu yok diyelim, o zaman, "ben böyle bir saçmalığı yayınlamam" diyecek kadar gazetecilik haysiyetini haiz kimse de mi yok?

Türkiye’de iktidarın söylemine bakıyoruz, bir de çevresinin bu ezik hallerine, biz ikisini birbiriyle bağdaştıramıyoruz. Böylesi bir saçmalığa, rezilliğe nasıl ciddiyetle yaklaşılır bilmiyoruz ama hakikaten de merak ediyoruz, bunu niçin yapıyorsunuz?

İçeride millet bu gibi haberlere ağzıyla gülmüyor biliyorsunuz değil mi?

Dışarıdaysa, bu kadar ezik ve mahkûm bir psikoloji içinde olduğunuzu tüm dünyaya haykırırken, Amerika'dan yahut diğer "dış güçlerden" sizi istismar etmesinden başka ne bekliyorsunuz?

Haber-Yorum: Ömer Emre Akcebe