Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “2023’ün Manifestosunu Açıklayacağım” dediği, Ak Parti’nin 7. Olağan Kongresi dün gerçekleşti.

Bu konuşmanın ön plana çıkartılan bölümlerini haber sitelerinde ve haber kanallarında muhakkak görmüşsünüzdür. Bahsimize gelmeden evvel gün boyunca konuşmanın ön plana çıkartılan başlıklarını kısaca da olsa bir hatırlayacak olursak…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Konuşmasından Notlar

-Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına Fatiha suresinin meâliyle başladı.

- Müesses dünya düzeninin artık bir sağlık krizini bile aşacak kapasitede olmadığını vurguladı.

- Eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, ulaşım, çevre ve şehircilik gibi alanlardaki yapılmış ve yapılacak yatırımları uzun uzun, Erdoğan’ın eline mikrofon aldığı her seferinde dinleyenlerin hepsinin sıdkının bir kez daha sıyrılmasına yetecek ve diğer dediklerini kimsenin anlamasına izin vermeyecek uzunlukta bir kez daha tekrarladı.

- Kurda dalgalanmalar yaşanmaya başlandığından beri yapmış olduğu yastık altındaki döviz ve altınlarınızı bankalara yatırın çağrısını yineledi.

- Türkiye’nin içeride ve dışarıda vermiş olduğu siyasî, askerî ve iktisadî mücadelenin altını çizdi.

- Millet mahreçli yeni bir anayasaya Türkiye’nin hiç olmadığı kadar hazır olduğunu vurguladı.

- Konuşmasının önemli bir kısmını toplumun ve devletin yapı taşı olan aile müessesesine ayırdı.

- Ardından Türkiye’nin artık güçlü bir devlet olduğundan dem vurup, “dünya beşten büyüktür” şeklinde formüle ettiği, müesses nizâma karşı çıkışı bir kez daha yüksek perdeden seslendirdi.

Gelelim Manifestoya

Geçmiş dönem icraatlarının artık bıkkınlık verecek şekilde ısrarla tekrarlandığı kısmı saymazsak, konuşmasının bu bölümleri de muhakkak önemliydi; fakat bunların içinde asıl aşağıdaki şu bölüm hakikaten de bir manifesto niteliğindeydi:

Türkiye'yi, kendi halkı ve Yunus Emre'nin "Bir ben vardır bende benden içeru" deyişinde olduğu gibi temsil ettiği tüm değerler adına, yeni küresel siyasi ve ekonomik düzenin asli unsurlarından biri yapmakta kararlı olduklarını dile getiren Erdoğan, "İnsanlığı, hakkın, hakkaniyetin, adaletin, merhametin, sevginin, huzurun teminatı olacak bir küresel yönetim anlayışıyla buluşturacak medeniyet nöbetini devralmaya hazırlanıyoruz. Unutmayın, 'İman varsa imkân vardır' bu inançla, 21'inci yüzyılın kapılarını, hem milletimiz, hem tüm insanlık için açmak için yola çıkıyoruz.” dedi.

Uzunca bir süredir takip ettikleri rotanın adı olan 2023 hedeflerini yeni bir başlangıç haline dönüştürerek, 21. yüzyılı ve ötesini kuşatacak büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa ettiklerini kaydeden Erdoğan, "Dünyanın, karmaşık bir endişe bataklığında çırpındığı şu dönemde, biz insanlık için sayısız imkanlar bahşeden bir hafıza denizinde yol alıyoruz. İnsanlığın ihtiyacı olduğu tüm fikirlerin ve değerlerin, bizim hafıza hazinemizde var olduğuna inanıyoruz. Teknolojinin insansız bir dünyaya doğru evrilmeye çalışıldığı tarihi yol ayrımında, biz insanın fıtrî güzellikleri üzerinden yeni bir dünya düzeni kurulmasına öncülük etmenin sorumluluğuna talibiz. İnşallah bunu da başaracağız. Bugün burada, kendimiz ve tüm insanlık için bu mücadeleyi vermenin ve Allah'ın izniyle başarıya ulaştırmanın ahdiyle bir araya geldik." diye konuştu.

Türkiye’nin ruh köklerinin işaretlendiği, tarih muhasebesi üzerinden hafızasının tazelendiği ve her iki kaynaktan gelen ışıkla yalnız Türkiye’nin değil, insanlığın istikbâlinin aydınlatılmasının kodlarını ihtiva eden bir bölümdü bu; fakat tabiî konuşmanın bu bölümü hiç ama hiç gündeme getirilmedi.

Onun yerine Ak Parti MKYK’ya giren eski Türkiye güzeli ve diğerlerinden bahsetmek bahsetmek, kongredeki coşkudan dem vurmak, salgın hastalık ile alâkalı tedbirlerin yetersizliğini konuşmak, herkesin anladığı ve anlatabileceği yatırımlar, aile, anayasa ve ekonomi ile alâkalı başlıklar hakkında konuşmak hem parti teşkilâtının ve hem de medyanın işine geldi.

İşte O Cümle!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının manifesto bölümü diye işaretlediğimiz kısımda, bize kalırsa en ehemmiyetli cümle ise şuydu:

“Teknolojinin insansız bir dünyaya doğru evrilmeye çalışıldığı tarihi yol ayrımında, biz insanın fıtrî güzellikleri üzerinden yeni bir dünya düzeni kurulmasına öncülük etmenin sorumluluğuna talibiz.”

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun 2014 senesinde Haliç Kongre Merkezinde düzenlenen “Adalet Mutlak’a” başlıklı konferansını izleyenler yahut sonrasında onun konuşmasını takib edenler hemen hatırlayacaklardır ki, bu konuşmada ön plana çıkan iki husus vardı. Bunlardan biri teknoloji, ahlâk ve müesseseleşme ile alâkalı, diğeri ise yeni dünya düzeni kurulacaksa bunun buradan başlamasıyla, Anadolu’nun böyle bir misyonu üstlenebilecek fikir ve aksiyonu haiz oluşu ve hatta bunun Türkiye’nin misyonu oluşu ile alâkalıydı.

Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının, (muhatablarının çapsızlığı, liyakatsizliği, birikimsizliği ve saire artık ne gerekçe gösterirseniz gösterin) konuşulmayan; fakat asıl manifesto olan bölümünü biz son derece önemsiyoruz.

Konuşmanın bu bölümünün sırf yakışıklı birkaç kelâm edilmiş olması için konuşmaya eklenmediğini de, bölümde işlenen fikrin düzeninden kestirmek mümkün.

Hem Davacısıyız Hem Davalısıyız

Evet, Türkiye’de statükoyu kuranlar ile düzenden nemalandıkça statükoculuğa soyunanlar direnseler de, bu manifestoyu seslendiren Erdoğan’ın partisinin teşkilâtı içindeki büyük bir kesim statükoculuğa soyunanları temsil etse de, hatta işin garibidir ki bu manifestoyu okuyan Erdoğan bir tekanuz hâlinde konuşmasını sümen altı etmeye çabalayan bahsettiğimiz statükocuları kendi eliyle kendi partisine ve parti çevresine doldurmuş olsa da, her geçen gün şartların Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye daha fazla zorladığı, kim ne yaparsa yapsın buna mukavemet edemediği ayan beyan ortadadır.

İşimiz üzümle olduğundan, biz hem bu bahsettiğimiz iddianın davacısıyız, hem de statükodan yana tavır alan, onlara yaranmak için günde kırk takla atanlardan davacıyız.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Adalet Mutlak’a” Başlıklı Konferansındaki İlgili Bölümler

- “Her kesimin kendi içinde bir bezginlik, bir bıkkınlık gördüğüm içinde bulunduğumuz şartlarda bu ne demek? Şimdi, artık beylik, bunu herkes biliyor; dünyada müesseseleşme olmuyor. Teknolojinin geliştiği sürat içinde örf olmuyor, âdet olmuyor, ahlâk olmuyor ve fikir de doğrudan doğruya teknoloji üzerinden işliyor. Baştan şöyle koyalım; yâni ahlâk oluşmuyor, ki ahlâk müesseselerin daha lâtif şeklidir, sonra yaptırım hâline getirirsin müesseseler oluşur.

- “İşte evrensel ilkeler falan, iyi tatlım da evrensel ilkelerin içine bunlar niye girmedi? Öyle değil mi?... Şimdi bu evrensel ilkeler palavrasını da bir tarafa bırakalım, “evrensel ilkeler” falan diye bir şey yok, burada hâkim olanın koymuş̧ olduğu kurallar var! Uyarsan uyarsın, uymazsan uydururlar! Bu kuralların mânâsı da budur. Meselâ ben bunları "Başyücelik Devleti"nde de yazdım; demokrasi diye zorlama diyorum... Ya adam dünyanın öbür ucundan tanklarıyla uçaklarıyla geliyor, bu adamı demokrat yapacak... Şimdi, "Yeni Dünya Düzeni" kurulacaksa, biz de diyoruz ki buradan baslasın...”

“Adalet Mutlak’a” Başlıklı Konferansın Tam Metni

Haber-Yorum: Ömer Emre Akcebe