Her ziraat mevsiminde gündeme gelen Idlib-Halep (Muhalifler ile rejim) arasında gümrük kapılarının açılması bahsi, bahar aylarıyla birlikte yeniden konuşulmaya başlandı. 


Savaş mağduru Suriye halkının sıkışıp kaldığı Idlib bölgesinde sanayi, teknoloji, eğitim, bilim, ticaret vb. alanlarda üretim/yatırım yapmak nerdeyse imkânsız. Bunun sebebi elbette savaşın altyapıyı yok etmesi ve insanların topraklarından ayrılması. Ancak Türkiye kaynaklı gümrük ve bürokratik sorunlar da şartların ağırlaşmasında bir o kadar olumsuz etki ediyor. İdlib’in dünyaya açılan tek kapısı Türkiye, İdlib bölgesinden tarım ürünlerinin ülke içerisine geçişine izin vermiyor. 


Bilindiği üzere Idlib bölgesi Bereketli Hilal'in içerisinde ve Amik Ovası sahanlığındadır. Savaşın altyapıyı yok etmesi ve nitelikli insan gücünün göç etmesi neticesinde ziraat dışında üretim yapmanın nerdeyse imkânsız durumda olması sebebiyle halkın önünde iki seçenek bulunmakta; yardımlarla karın doyurmak ya da ziraî üretim yapmak. Onuruna düşkün olan Idlib halkı, alın terleri ile geçinmek ve dar bir alana sıkışmış milyonlarca insana gıda temin etmek için tarım ve hayvancılık yapıyor.


Gelgelelim bu ziraî ürünler iç piyasada -yardımlardan dolayı- yeterli değeri görmüyor. Diğer yandan oturmuş bir tarım politikası olmadığı için üretimde çeşitlilik sağlanamıyor ve sanayiye dönük üretim de yapılamıyor. Bu durum üretimde sürekliliğin sekteye uğramasına sebep oluyor. 


Rejim bölgesinde ise tarım yapacak insan gücü ve toprak sahibi pek az insan kaldı. Savaşın ağır maliyeti ve üretimdeki düşüş rejimi ekonomik krize sokmuş durumda. Rejim bölgelerinden belli periyotlarla medyaya yansıyan "ekmek kuyrukları" durumun vahametini göstermek açısından yeterli. Rusya ise "savaşı savaş bölgesinden finanse etmek" stratejisiyle ek bir maliyete katlanmamak adına rejimin ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor. Son günlerde kontrolü altında bulunmayan bölgelerdeki petrol ve lojistik üslerini vurmasının bir sebebi de petrol ticaretini kontrolü altında tutma arzusu çerçevesinde bu. 


Idlib bölgesinde ucuz maliyetle üretilen ve makul fiyatlardan alınabilecek tarım ürünlerini Türkiye pekâlâ alabilir. Türkiye'de enflasyon almış başını gidiyorken halka ucuz gıda temin edilebilir. Daha önce benzer bir adım Libya ve Tunus'ta atılmıştı. Aynı şekilde Idlib bölgesinden de alımlar yapılabilir. 2019 “patates ve soğan krizi”nde Türkiye kontrolündeki bölgelerden patates ve soğan alınmıştı. Türkiye’nin yeniden böyle bir adım atmaması, tek gelir kapısı tarım olan bu halkın rejimin kapısına itilmesi mânâsına geliyor.


Öte yandan, Idlib halkının kıyamete dek insani yardımlarla geçinemeyeceği malûm. Bu yardımlar Türkiye ekonomisine de etki etmekte. Ekonomik sıkıntıları aşikâr olan Türkiye'nin kendisi için küçük, Idlib halkı için büyük bir yolun önünü açması, ekonomik ve insani yönü dışında savaş stratejisi açısından en doğru adım olduğunu söyleyebiliriz.


Rusya'nın talebi ve Türkiye'nin tavsiyesi ile yakında muhaliflerle rejim arasında ticari gümrük kapıları açılabilir. Bölgenin idaresini elinde tutan HTŞ, bu vaziyetten hoşnut olmasa da halkın baskısına karşı duramayacak gibi. 
Türkiye hem Idlib halkının kendi yağında kavrulmasını sağlayacak bir düzenin önünü açmalı, hem de bu vasıta ile Esed rejiminin Idlib üzerinden can suyuna erişmesine mâni olmalıdır.