Babamın köydeki lakabı Deli Ali... Küçük yaşlardan itibaren yerinde duramayan, doğru-dürüst okula gitmeyen, mektep kaçağı biri... Eski düğünlerde at yarışlarında “ben de varım!” diyen, güreş meydanlarında varlığını ortaya koyan, hemen her rakibini meydan yerinde yeniveren özgüveni yüksek bir köy delikanlısı….

Babasını küçük yaşta kaybetmiş dul kadın yetiştirmesi bir bozkır çocuğu... Köyünden erken yaşlarda gurbete çıkmış ve çalışmaya başlamış, boylu boslu, yüz kilodan fazla oldukça atik ve güçlü dev bir adam.

Babam bir devlet kuruluşuna şoför olarak kapak atmış, köyünden bir kızla evlenmiş. Ankara’da bir gecekondu muhitinde kiraladığımız evde oturuyoruz. Annem okuma ve yazma bilmiyor. Dedem annemi mektebe göndermemiş. Annem benim için çok zeki ve asil idi. Annemin asaleti, okumaya ilgisi ve iradesi olmasa ben asla okuyamazdım.

Bugün çarşamba...

Şentepe Mahallesi'nde hem okuluma gittim hem de pazara uğrayarak evime meyve ve sebze aldım. Pazarda doğrusu her şey ateş pahası. Elini neye atsan yakıyor... İnsanlar nasıl ve neyle geçiniyor, takmamak elde değil. 1970'li yıllarda alması oldukça güç olan, senede belki iki defa alabildiğimiz muz, bugünkü pazarda en ucuz şeydi.

Muz derken aklıma 70'li yıllar geldi. 70'li yıllarda babamla bir hatıramız vardı… Evet, babaya “baba” deniliyordu, şimdiki gibi “babişko” falan değil. Baba o zamanlar hakikaten otorite idi. Şimdilerde de otoritedir tabiî. Babalık misyonu sanki biraz sarsıldı mı acaba? Yaramazlık yaptığımda, annemin “akşam babana söylerim ha!” demesi aklıma geldi. Hemen uslu uslu oturduğum ve durulduğum günler canlandı gözlerimde.

Hastayım, ateşler içindeyim. Sessiz ve yorgun yatakta uzanmış yatıyorum. Babam işten gelip beni görünce halime merhamet etmiş olacak ki sarılıp öptü. O zamana kadar hiçbir an şahit olmadığım bir hal... Annemin koklayıp sarılmasına aşina olan ben, babam tarafından sarılmış ve okşanmıştım. O kadar hoşuma gitmişti ki. Dev cüsseli babamın bambaşka bir haline şahit olmuştum. Bu haldeyken babam bir de “Ne istersin?” diye bana sorması var ya… Allah Allah bu adama ne oluyor. Gökten gelmiş bir melek mi? Anneden bir şey istenir de babadan da bir şey istenir mi? Ağzımdan bir çırpıda sözler dökülüverdi… “Baba muz isterim!” Aman Allah'ım mucize üstü mucize! Babam evden çıktı ne yapıp edip bana gerçekten muz getirdi. Mahallede ayak altında pazar, manav yoktu. Babamın çok uzaklara gitmesi gerekti. Babam beni öpmüş koklamış, benim için, ateşler içinde yatan yavrusuna merhamet ederek çok uzaklardan muz almıştı.

Biliyor musunuz, hastalık benim için dert olmaktan çıkmış, güzelliklerin aktığı bir zaman sürecine dönmüştü. Babam beni bağrına basmış, okşayıp koklamış, babam melek olmuştu. En sevdiğim ulaşılması ve yenmesi zor olan muzu yer olmuştum.

İyileştim… Kısa zamanda ayağa kalktım… Eski, sağlıklı Bahattin’e yeniden döndüm. Ama inanın babamın muz aldığı o günü hiç unutamam... Her dem yeniden hastalansam da babamın melek haline yeniden şahitlik etsem diye çaba göstergem de bir türlü olmadı... Ama o gün yaşananlar hala dipdiri...

Evet dostlar... Zamanında en pahalı şeyi olan muz, şimdilerde en ucuz şeyler arasına girmiş. Pahalı olsun demiyorum… Babalar yavrularına almasın demiyorum... Lakin muz ucuzladı ya muzun yanında dostluklar, sevgiler, sevdalar akrabalıklar da ucuzladı ya... Yandığım odur...

Hatıra: Bahattin Yeşiloğlu