Ne güzel değil mi, memleketi her gün bir gündemi var. Bir gün 103 tane ne imzaladığından habersiz anlı-şanlı amirali konuş, öbür gün 128 milyar dolar nerede diye konuş (125 yahut 130 değil ha, incelikli tesbit, küsuratlı sallayalım hesabı, konuşalım da ne önemi var canım), sonra bir diğer gün onun belediyesi bu kadar yemiş bunun belediyesi bu kadar indirmiş diye konuş, sonraki gün bir başka vesileyle yine darbe konuş... Yetmedi mi? Ondan sonra ki gün de konuşacak bir şey bulunur yahu, aman derdiniz bu olsun.

Yeter ki esasa müteallik meseleler hiç gündeme gelmesin, herkesi tıpkı tek bir makineden beslermişçesine yaşatan ve tüm bu saçmalıkları konuşturan statüko ayakta kalsın da, konuşacak bir şeyler nasıl olsa çıkar.

Ama öbürü olmaz. Sakın! Herkesin aklının ermeyeceği, yâni kabaca ‘evet’ yahut ‘hayır’ demekten öteye geçecek, bütün bu garabeti doğuran düzenin yerine tüm bu saçmalıklara hayat hakkı tanımayacak alternatif bir düzeni kimse teklif etmesin, sakın!

Olur da ederse mi? Ederse nasıl olsa hangi taraftan olursa olsun birileri çıkar onu hemen susturur, boğar nasılsa. Susturamazsa mı? O zaman da onu sükût külüne boğarlar, kimse görmez, kimse duymaz olur. Her zamanki gibi canım işte.

Konuşun, konuşun, o kadar çok konuşun ki hakiki hiçbir meseleye sıra gelmesin, statüko bu konuşmalara dayanarak da olsa ayakta kalsın. Bir ân bile susmayın, olur ya hakiki bir nida yükselir, muhatabını bulur da o herkesi besleyen statüko adlı canavarın bir yerine bir şey olur. Durmayın, susmayın, dinlemeyin. Konuşun!

Yavuz Beyoğlu