Birçok saçma sapan, neticesiz iş yapabiliriz. Meselâ sosyal medyada paylaşım yapabiliriz. Ak Partili Selva Çam’ın "karısı" Dr. Serdar Çam gibi Yahudi Devleti’nin lâikliği benimsemesini tavsiye edebiliriz, kınayabiliriz, kahrolsun diyebiliriz, beddua edebiliriz, küfür edebiliriz.

Yine neticesi olmamakla beraber saçma sapan olmayan işler de yapabiliriz. Meselâ İsrail konsoloslukları önünde toplanır ve bunları başlarına yıkabiliriz, Filistinli mücahidlere maddî yardımda bulunabiliriz, dua edebiliriz. Devlet de kınamak yanında diplomatik görüşmelerle İsrail’i baskı altına almak için çeşitli görüşmelerde bulunabilir falan filan…

Bize kalırsa esas üzerinde kafa patlatılması gereken soru ise, hakikaten ne yapılması gerektiği?

Hakikaten yapılması gereken her şeyde olduğu gibi Filistin davasında da netice elde edilmesine vesile teşkil edecek olan “yapılması gereken” şeyin, bu iddiada olan herkese mesuliyet yüklüyor olduğu ve bunun için de değişime, dönüşüme, bedel ödenmeye, çile çekmeye hazır olunması gerektiği açık. Dolayısıyla “aman benim yapacaklarım konforumu bozmasın” diyenler yazının buradan sonrasını hiç okumadan faidesiz işlerine sarılmaya, vicdan mastürbasyonuna devam edebilirler.

Fakat!

“Mescid-i Aksa’nın benim yaşadığım zamanda Yahudi tarafından düşürülmesinin hesabını Allah benden sorar!” şuurunda olanlarla beraber yazının kalanına devam edebiliriz.

Evet, aslında yapılması gereken çok açık ve net. Zaten belki de bu kadar açık, net ve basit olduğu için kimse buradan esmiyor da netice getirmeyecek envaî çeşit dolambaçlı yollarda kaybolmayı tercih ediyor.

Filistin’deki Müslümanların maruz kaldıkları Yahudi mezaliminden kurtulması için buradaki Müslümanların netice almak üzere yapabilecekleri tek şey var, o da şu: Türkiye’de Müslümanların haklarına sahib çıkacak, bunun için bedel ödemeyi ve bedel ödetmeyi göze alacak, hakiki bir İslâmî düzeni tesis etmektir.

Dengeler üzerinden konuşurlar hep ve bu “dengeler” gerekçesiyle hakiki mânâdaki her iş ve oluşu istikbâle ısmarlamak gafletine düşerler; fakat bu dengelerin nasıl tesis edildiğinden zerre anlamazlar.

Denge dediğin nedir ki?

Türkiye’nin bugünkü lâik Kemalist rejimini muhafaza edersen, mevcut denge muhafaza edilir.

Türkiye’de İslâm’a muhatab, ruh köklerimizle mutabık bir rejime geçersen buna göre bir denge kurulur.

İsrail’in sergilediği mezalime seyirci kalırsan buna göre, müdahale edecek olursan da ona göre bir denge kurulur.

Denge dediğin budur ve yaptığın yapmadığın her şey dengenin tesis edilmesi noktasında belirleyici faktördür.

Bizim coğrafyamızda, yüz senedir seyirci olduğumuz için dengeler buna göre tesis edildi. Bu demek değil ki, bizim müdahil olmamız hâlinde dünya başımıza yıkılacak. O zaman da yeni dengeler tesis edilecek.

Bugün, Müslümanım diyen herkes ve hattâ zulme karşı duran gayr-ı müslimler için bile, tüm bu yaşanan mezalimin sona erdirilmesi, Müslümanların yeniden refah içinde yaşaması noktasında burada yapılacak olan yegâne şey düzen değişimine gitmek ve burada dünyanın tek İslâm devletini tesis etmektedir. Bunun yolu da en basitinden iktidarı bu istikâmete doğru gütmekten, vatandaşın iktidardan öncelikli beklentisini bu istikamete yönlendirmesinden geçmektedir.

En azından bu şuura bir erilsin, sonra seçmen baskısı netice vermezse düzen değişimine giden diğer yolları da tartışırız.

Evet, şimdi samimiyetle Filistin davası için bir şey yapmak isteyenleri bir adım öne alalım. Ha bu arada ilk paragrafa konu olamayacak başka bir teklifi olan varsa da buyursun, biz ona itttiba etmekten de çekinmeyiz!

Görüş: Yavuz Beyoğlu