Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 18 Mart’taki toplantıda faizi beklentilerin üzerinde bir şekilde 200 baz puan artırarak yüzde 19'a yükseltmesinin ardından, 21 Mart Cumartesi gününün ilk saatlerinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alınarak, yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu atandı. Naci Ağbal, Merkez Bankası Başkanlığına 7 Kasım 2020'de Murat Uysal'ın yerine atanmıştı.

Asya Piyasalarında Dolar 8,40’ı Gördü

Merkez Bankası’nda yaşanan başkanlık değişiminin ardından 21 Mart Pazar gecesi Asya piyasalarının açılması ile beraber Türk lirasında yüzde 20’lere varan bir değer kaybı yaşandığı gözlendi, Dolar/TL kuru 8,40’lara kadar çıktı. Bu vaziyet bilhassa sosyal medyayı yangın yerine çevirirken dergimizi baskıya hazırladığımız saatlerde Amerikan doları 7,85 civarından işlem görüyor. Öte yandan Pazartesi günü sert düşüşler sebebiyle borsada işlemler iki kere geçici olarak durduruldu.

L. Elvan

“Dinimizden Vazgeçeriz Serbest Piyasadan Asla”

Pazartesi sabahı piyasalardaki ateşi söndürmek için kameraların karşısına geçen Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, “dinimizden vazgeçeriz serbest piyasadan asla” minvalinde açıklamalarda bulundu.

Elvan, "Makroekonomik çerçeve enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar kararlılıkla sürdürülecek. Piyasaların etkin ve sağlıklı işleyişini son derece önemsiyoruz. Serbest piyasa mekanizmasından herhangi bir taviz kesinlikle söz konusu olmayacak, liberal kambiyo rejimine kararlılıkla devam edilecek." ifadelerini kullandı.

Türkiye birkaç ayda bir benzer bir senaryo ile karşı karşıya kalıyor. Karar alıcı mekanizma ise her defasında aynı şeyi yaparak farklı bir sonuç elde etmeyi bekliyor. Mevcut iktisad ve para rejiminde ısrar edilmesi bu sorunun ancak Anadolu’da filizlenecek yeni bir devletle çözülebileceğini gösteriyor. Zira hâlâ aynı açıklamaların yapılıyor oluşu, iktidarın bu konuda bu kadar tecrübeye rağmen sistemin dışına çıkıp meseleyi değerlendirebilecek bir fikre sahip olmadığının da göstergesi niteliğinde.

Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek ahmakların işi olduğuna göre, Türkiye’nin iktisadî planda da ihtilâlci bir yaklaşım benimsemesi ve dünya çapında yaşanan bütün değerlerin değer değişimi sürecinde para da dahil olmak üzere bütün değerlere hak ettiği değeri iade etmek ve uluslararası planda şahsiyetini de buradan bulmak gibi bir memuriyeti bulunmaktadır.

Dolara Bağlı Para Birimi Türk Lirası

Yurtdışından gelecek sıcak paraya/dövize bağımlı olması sebebiyle kırılgan bir yapıya sahip olan Türk lirası siyasî ve iktisadî en ufak bir hadisede etkileniyor ve değer kaybı yaşıyor. Yurt dışından ekonomiye girecek döviz ile dengede kalmayı hedefleyen “sıcak paracı” model, Türkiye uluslararası arenada bağımsız bir şekilde adım atmaya her çalıştığında ekonomi üzerinden darbe yemesine sebep oluyor. Sıcak parayı ülkeye çekmenin en iyi yolu olarak ise faiz artırımı görülüyor. Geçmişte ve bugün de ara ara, bu değer kaybının önüne geçmek için kabaca “enflasyon yükseliyorsa faizi artır, büyüme düşüyorsa faizi indir” şeklinde ifade edilebilecek olan Taylor kuralına göre hareket eden Türkiye taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışıyor. Dışarıdan döviz girişi olmayınca enflasyon oranı yüzde 1 arttığında nominal faiz oranı yüzde 1’den daha fazla artırılarak döviz kurunda istikrar sağlanmaya çalışılırken, döviz girişi olmayınca ve faiz de yükseltilmeyince TL değer kaybediyor ve döviz kurlarında ralliler yaşanıyor. Bu girdaptan kurtulmanın yolu ise üretim merkezli bir ekonomi ve para birimini kendisine değer verecek bir varlığa dayandırmaktan geçiyor.

S. Henke

Steve Hanke: Türkiye’nin Aşil Tendonu Para Birimi

Johns Hopkins Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Steve Hanke, 4 Aralık 2017 tarihinde yazdığı bir makalede Türk lirasının doğası itibariyle zayıf bir para birimi olduğunu ve bunun düzeltilmesi için Türkiye'nin altına endeksli para birimi uygulamasına geçmesi gerektiğini yazan isimlerden biri.

Forbes'ın internet sitesinde liradaki değer kaybıyla ilgili bir makale yazan Hanke, doğası gereği zayıf bir para birimi olan Türk lirasının giderek güç kaybettiğini ve aslında Türkiye'deki toplam mevduatların yüzde 70'inin döviz hesaplarında olmasından dolayı halkın da bu durumun farkında olduğunu belirterek şu ifadelere yer vermişti:

“Liranın (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'ın attığı adımlar ve verdiği tepkilerin etkisiyle tüm zamanların en düşük düzeyine gerilemesi, Türkiye'nin Aşil tendonunun da para biriminin olduğunu ortaya koyuyor. Bu kadar çalkantılı ve doğası gereği zayıf bir para birimine sahip olan hiçbir ülke bugüne kadar gerçek anlamda siyasi güce sahip olamamıştır. Lira eninde sonunda Türk ekonomisinin ve Erdoğan'ın ayaklarının yere basmasını sağlayacak.”

Hanke, Erdoğan'ın Türkiye'nin en zayıf noktasını ortadan kaldırmak ve küresel alanda gerçek anlamda siyasi bir güce sahip olmak için bir şeyler yapması gerektiğini söylerken “Bunun bir çözümü var, üstelik oldukça da zarif bir çözüm. Türkiye'nin bir başka devlet tarafından basılmayan ya da kontrol edilmeyen bir 'para birimi' olan altına geçmesi gerekiyor. Türkiye, bunu altına endeksli lira sistemine geçerek yapabilir.” demişti.

Altın Standardı

Altın ve gümüş gibi emtialar uzunca bir süre temel mübadele araçları olarak kullanıldı.

1929’da yaşanan büyük buhran sonrasında madenî para sistemi çöktü ve dünya üzerinde altın ve gümüş yoluyla sağlanan “bileşik kaplar sistemi” bozuldu. Bu aynı zamanda İngiltere’nin 150 yıldır dünya üzerinde sağladığı iktisadî saltanatın da sonu anlamına gelmekteydi. Hemen akabinde çıkan 2. Dünya Savaşı, mecburen sürmesi gereken uluslararası ticaretin mecburen olması gereken rezerv parasını doğurdu: Amerikan doları…

1944 senesinde İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllarda Amerika’daki Bretton Woods isimli kasabada gerçekleşen Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı’nda, İkinci Dünya Savaşı sonrası büyük darbe alan dünya ekonomisi ve para sistemine yeni bir düzenleme getirmek, savaştan zarar görmüş bölgeleri yeniden kalkındırarak ekonomik istikrarı sağlamak maksadıyla toplanıldı. Bu toplantıda IMF ile Dünya Bankası’nın kurulması ile beraber ayarlanabilir kur sistemine geçilmesi kararlaştırılarak, diğer ülke para birimleri Amerikan dolarına endekslendi. Dolar ise başka bir ülke para birimi yerine altına (1 ons altın 35 Amerikan doları olacak şekilde) endekslendi. Amerikan Merkez Bankası FED, bu anlaşma karşılığında, yabancı merkez bankalarına arz edecekleri dolar karşılığında sabitlenmiş fiyattan altın satmayı taahhüt ediyor. Amerikan dolarının dünya çapında rezerv para hâline gelmesi bu anlaşmayla başlıyor.

Altın ve gümüş ya da bunlara dayalı “kaime” banknotların yerine doğrudan bir kâğıt para, dünyada ilk defa, dünya ticaretinde kabul gören para olarak ilan edilmekteydi. Bretton Woods denilen bu sistem globalleşme ile beraber iktisadî büyüme çok yüksek rakamlara ulaşınca ve 1971 senesinde Amerikan doları devalüasyona uğrayıp ABD’nin içine düştüğü ekonomik buhran sebebiyle altın standardından vazgeçmesiyle yıkıldı ve yerine petro-dolar sistemi ikame edildi. ABD’nin her zora düştüğünde dolar basmak suretiyle krizi dünyaya yayarak kendisi açısından hafiflettiği bu sistemde Türkiye gibi ülkelerde dolara bağlı ekonomiler ortaya çıktı. Bugün yaşadığımız krizlerin temelindeki mesele de bu. Artık cemiyetin nazarında itibari değerini kaybetmiş olan Türk lirasına altın standardı iktisadî planda bu cendereden çıkış için atılacak ihtilalci adımlardan biridir.

Türk Lirasına Altın Standardına

İhtilalci bir hamle olarak global ekonomik sistemi de yakından alâkadar eden para rejimi değişimi, TL’nin mütemadiyen değer kaybı sebebiyle Türkiye’nin iktisadî yaralarına çözüm yolunda atılacak ehemmiyetli bir adım ve tartışılması gereken bir mevzu olarak kendisini dayatıyor. Elbette iktisadî anlayış değişikliği ve tüm ekonomik enstrümanların kullanımında yaşanacak bir yenilenmeye istinad ettirilmesi gerekiyor. Nitekim Türk lirasının altın standardına bağlanmasını hakkındaki görüşlerini aldığımız ekonomistlerin verdiği cevaplar da, Türkiye’nin bunu tek başına yapıp yamayacağı ve bunun uluslararası sisteme olacak tesiri çerçevesinde karşılık buldu.

Yeterli Altınımız Var mı?

Türk lirasının altın standardına bağlanması söz konusu olduğunda akla ilk olarak Türkiye’nin bunu yapabilmek için yeterli altın rezervine sahip olup olmadığı sorusu geliyor. Nitekim Türk lirasına altın standardı teklifinin bir ihtiyaç olduğunu belirten ekonomist Uğur Civelek, “Parayı bir şeye endeksli yaptığın zaman karşısında gerçekten o şey yok ise olmaz. Dolayısıyla şu an için bunu karşılayacak gücün varlığından söz etmek gerek. Tüm paralar dertli, sisteme güvensizlik var. Bu kokuyu alanlar tekliflerde bulunuyor.” diyor.

Civelek’in vurgu yaptığı çerçevede; resmî rakamlara göre bugün tedavüldeki para hacmi 170 ila 200 milyar TL arasında. Tedavüldeki basılı paranın dışında, bankalara tanınan haklar dolayısıyla artık iyiden iyiye dijitalleşmiş olan paranın toplamı ise, altın ve döviz mevduatları ile beraber 3 trilyon TL civarında bulunmaktadır. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kasasında 547 ton gibi bir altın stoku bulunmaktadır. Bu da 255 milyar TL’ye tekabül etmektedir. Dolayısıyla Merkez Bankası, emisyondaki parayı, Türk Lirasını bugünkü satın alma gücünü sabit tutmak kaydıyla rahatlıkla altına endeksleyebilir. Para devlet bankasına götürüldüğünde, Merkez Bankası’nın para üzerindeki payı düşülerek, altın olarak paranın karşılığını alabilir.

Öte yandan Türkiye’de yastık altındakiler dâhil olmak üzere, dünya altın rezervinin yaklaşık %8’ine tekabül eden 5-6 bin tonluk bir altın varlığından söz edilmekte. Bu altınlar da Türk Altın Lirası üzerinden pekâlâ ekonomiye kazandırılabilir.

“Bir Devrim!”

Global iktisadî sistem büyük bir buhranın içinde bulunurken yeni sistem için arayışlar da devam ediyor. Bu çerçevede önümüzdeki yıllarda en çok konuşulacak meselenin para rejimi olduğunu söyleyen Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer, “Türk lirasına altın standardı getirilmesi bambaşka bir ekonomik sistem anlamına geliyor. Bir devrime işaret ediyor.Enine-boyuna tartışıp, eksi-artılarını hesaplamak lâzım. Bu teklifin dikkatle değerlendirilmesi lâzım. Sürekli büyümeyi vurgulayan bir sistemin, sürdürülebilir olacağını düşünmüyorum zaten. Bu sistem, bir şekilde başka bir yapıya yol vermek zorunda kalacak.” ifadelerini kullanırken elektronik para sisteminin de değerlendirilmesi gereken başka bir teklif olduğunu belirtti.

Mevcut para rejimi ile alakalı değerlendirmeler yapan Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu, “İslâmiyet’te para (altın-gümüş) reel değerdir. Bunlar olmayınca, sanal paralar ekonomiyi de sanal hâle getiriyor. İslâmiyet bunu istemiyor. Belirsizlik ve kararsızlıklar İslâm ekonomisi tarafından kabul edilmeyen iki önemli olgudur. İslâmiyet ekonominin belirli, reel olmasını istiyor. Günümüzde bunun tam zıddıdır.” diyerek altın endeksli para rejiminin gerekliliğine vurgu yaparken Türkiye’nin bunu tek başına gerçekleştirmeye ekonomik gücünün yetmeyeceğini, bir birlik-pakt ile birlikte buna teşebbüs edilebileceğini dile getirdi. Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer de bu hususta Tabakoğlu ile aynı endişeleri paylaştı ve “Bunu yalnız başımıza omuzlayamayız. Dünyanın da bunu uygulamaya yeltenmesi lâzım.” ifadelerini kullandı.

Kerem Alkin: Türkiye Bu Yönde Adımlar Atmalı!

Altına endeksli Türk lirası teklifine mevcut ekonomik şartlar çerçevesinde yaklaşan Prof. Dr. Kerem Alkin, bunun mümkün olduğunu söylerken hazırlıklar yapıldıktan sonra bu adımın atılması gerektiğini belirtti. Gezi olaylarından bu yana Türkiye’nin siyasî ve iktisadî mânâda son derece büyük hadiseler atlattığını belirten Alkin, “Merkez Bankası ve Türkiye ekonomisi altın standardına dayalı bir para sistemine geçişle ilgili böyle bir karar alırsa, takdir edersiniz ki, bu karar dolayısıyla ilk etapta içeride Türk lirasının miktarını yönetmek konusunda elini sıkı tutacağı bir dönem olacak.” ifadelerini kullandı ve Türkiye’nin bu meseleyi gündeme alıp 2022 itibariyle bu yönde adımlar atması gerektiğini belirtti.