Gözlerimizin önünde cereyan eden ve canhıraş feryadları gökyüzüne yükselen insanoğlunun sosyal ve siyasî meselelerine eğilmeyerek ve devekuşu tavrı göstererek ne kendimize ne çevremize katkımız olamayacağı gibi imanımız da selamete çıkamaz. İslâm, cemiyet dini iken ve emri bil maruf emri ortada iken “nemelazımcılık” ve güne göre dönmek demek olan “eyyamcılık” bize hiç bir şekilde yakışmaz. İslâm’ın madde ve mânâ, zahir ve bâtın uyumu ile meselelerin elen alınması ve alternatif yeni dünya düzeni ile nizamı âlem ve “ilây-ı kelimetullah”ın sunulması gerekiyor.

Müslüman, içinde yaşadığı ve mesul olduğu çağdan koparak münzevi bir hayata giremez, ferdî ibadetlerle tatmin olup içtimaî vazifelerinden kaçamaz. Kötülüklerle mücadele etmek ve iyilikleri temin etmek zorundadır. “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadisi bize iyiyi teşvik etmeyi ve kötü yönetimlerle mücadele etmeyi emrediyor. “İyi olun, iyilikleri temin edin ve iyi yönetilin” mânâsına geliyor. Tasavvuftaki “halvet der encümen-halk içinde Hakk’la olma” prensibi de cemiyetten uzak bir sofuluğu değil, cemiyet hayatı içinde Hakk’ı anmayı, dik duruş ve mücadeleyi (cihadı) tavsiye eder.

Düşmanlarımız canımıza ve canımızdan daha kıymetli bildiğimiz dinimize kastederken Müslümanların gerekenleri yapmaması düşünülemez. Müslüman’ın demokrasinin ve seküler hayatın rehavet ortamına dalması kabul edilemez. Öyle ki düşman içimizde dolaşır ve bizi imha etmek için her türlü fırsatı kollarken ve bunu da Batı’dan aleni destek alarak yaparken bizim sessiz kalmamız ve bu şartlara göre plânlama ve organizasyon yapmamamız hayatî bir hata olur.

Yazı: Kazım Albay

Yazının tamamı için TIKLA