“Müteahhirîn düşünürlerin en bilgini”, “muhakkiklerin sonuncusu” olarak adlandırılan ve İslamî ilimlerin birçok alanında eser veren Bâbertî, Anadolu beyliklerinin henüz var olduğu sıralarda 1310’da Bayburt’ta doğdu. Memleketi olan Bayburt’a nisbetle Bâbertî, Anadolu’ya nisbetle Rûmî, Mısır’da (Kâhire’de) vefat etmiş olması sebebiyle Mısrî nisbetleriyle anılmıştır. İlk tahsilini Bayburt’ta Yâkûtiye medresesinde yaptı. Daha sonra Halep’e gitti ve Kadı Nasırüddin İbn Amd onu Sâziciye medresesinde ağırladı. Bir müddet burada kaldıktan sonra 1339'dan sonra Kâhire’ye gitti.

Fıkıh, hadis, kelâm ilimlerine, ayrıca Arap dili ve edebiyatına bu alanlarda eser verecek kadar vâkıf olan Bâbertî, aralarında Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Molla Fenârî ve Bedreddin Simâvî gibi tanınmış âlimlerin de bulunduğu birçok talebe yetiştirmiştir. Hanefî mezhebinin muhakkik âlimleri arasında önemli bir yere sahip bulunan ve kaleme aldığı beş ayrı risâlede bu mezhebin tercih ve taklit edilmesi gereğini savunan Bâbertî aynı zamanda Mâtürîdî itikad ekolünün de güçlü muhakkik ve şârihlerinden biridir.

Bâbertî İslam düşüncesini Hanefiliğin temsil ettiği aslî-küllî fıkıh anlayışı çerçevesinde yeniden yapılandırarak ana mecrasına oturtmaya çalışmıştır. Bâbertî’nin bizzat İslâm düşüncesi olarak fıkhı yeniden yapılandırma projesi, tabiatıyla Hanefîliğin yenilenmesi ve savunulması olarak kendini gösterdi. Bu yolda o, bir taraftan fıkhın aslî anlamını hatırlatmak suretiyle Hanefî imâmlarının hem hadîs hem fıkhın bayraktarları olduğunu göstererek, diğer taraftan sünneti önceleyen Hanefî fıkıh usulünü aslına ircâya çalışarak reycilik ithâmını reddetmiş ve mezhebin kesin üstünlüğünü savunmuş, bu suretle Osmanlı Devleti başta olmak üzere İslâm dünyasında Hanefîligin sadece bir fıkıh olarak değil, bir nosyon ve düşünce olarak benimsenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bâbertî’nin düşünce yapısında Ebu Hanife çizgisinin ağırlığı açık bir şekilde görülmektedir. Ebu Hanife’nin mezhebinin tercih edilmesine dair risalesi de bunu ortaya koyar niteliktedir.

Bâbertî’nin akaid, itikadî ve siyasî ekollerle ilgili görüşleri de Hanefî-Maturidî geleneğin etkisi altında şekillenmiştir. Kelam karşıtı görüşlerin aksine o kelamı en üstün ilim kabul etmekte, bu ilmin yöntemi olan aklî istidlalin Kur’an’da yer aldığını ortaya koymaktadır. Allah’ın zatı, sıfatları gibi hususlarda Maturidî çizgiye yakın duran Bâbertî nübüvveti bir vehbi olarak görmekte, nübüvvete olan ihtiyacı insan ekseninde açıklamakta, mucize, ismet nosyonların da yer aldığı, teorik ve pratik hikmet üzerinden bir temellendirme yapmaktadır.

Ruhun bedende bulunuşunu gül suyunun gülde varoluşuna benzeten Bâbertî, onun, tasarruf açısından bedene bağlı, cevherinin hakikatinin, ruhlar aleminde olmasıyla da bedene yabancı olduğu kanaatindedir. Ancak nefs, aynı zamanda filozofların "hayvanî ruh" adını verdikleri yani, hayat, irade ve hareket gibi yetileri olan buharımsı latif cevherin adıdır. Nefsin ahlak ve davranışlara taalluk eden tasavvuftaki anlamını da hatırlatan Bâbertî, onu, kalp ile beden arasında vasıta olarak görmektedir. Burada kalbin, sembolik anlatımla Kur’an'da anlama yetisi ve imanın mekânı olarak ifade edilmesi onun sadece biyolojik bir organ sayılmasını ortadan kaldırmaktadır.

Hanefi-Maturidi geleneği izleyen Bâbertî, kalbin imanın tasdikindeki konumu ve önemini dikkate almakta ve bu kavramı metaforik olarak anlamlandırmaktadır. Sonuçta Bâbertî insanı bir bütün olarak değerlendirmekte, ruh, nefs ve kalbin aslında birbirlerinden farklı ayrı varlıklar olarak anlaşılması yerine bunların irtibatına dikkat çekmekte, insanî varlığın farklı veçheleri olarak anlaşılmasının daha doğru olduğuna işaret etmektedir.

Farklı alanlara dair eserleri bulunan Bâbertî’nin, başlıca telifleri şu şekildedir:

el-İnâye. Merginânî’nin meşhur eseri el-Hidâye’nin önemli şerhlerinden biri olup çeşitli el-Hidâye şerhlerinden faydalanılarak hazırlanmıştır. Dil, gramer ve fıkıh usulü yönünden tahlillerin yapıldığı, delillerin değerlendirildiği eserde yer yer diğer şârihler tenkit edilmiştir. Şerhte zaman zaman diğer mezheplerin görüşlerine temas edildiği gibi Ebû Hanîfe ve talebelerinin ictihad ve delilleri değerlendirilirken sonraki Hanefî âlimlerin tercihlerine de yer verilmektedir.

Şerhu Akideti Ehli’s-sünne ve’l-cemâ’a. Tahâvî’nin el- ‘Akidetü’t-Tahâviyye diye de meşhur olan ‘Akidetü Ehli’s-sünne ve’l-cemâ’a adlı eserinin şerhi olup kelâm ve akaidle ilgili en önemli eseridir.

Şerhu’t-Telhîs. es-Sekkâkî’nin belâgatla ilgili meşhur eseri Miftâḥu’l-‘ulûm’a yapılan Telḫîṣü’l-Miftâḥ adlı hulâsa ve şerhe yapılmış olan bir şerhdir.

Şerhu Vasıyyeti’l-İmâmi’l-A’zam. Ebû Hanîfe’ye ait el-Vasıyye adlı risâlenin şerhidir

Kendisine defalarca yapılan kadılık tekliflerini reddetmesine rağmen devlet yöneticileriyle iyi ilişkiler kurmuş, Sultan Berkuk ve Emîr Şeyhû’dan büyük saygı görmüştür. Nitekim Emîr Şeyhû tarafından, yaptırdığı hankahın (Şeyhûniyye) mesihatlığına getirilmiş ve ömrünün sonuna kadar burada öğretim faaliyetleriyle meşgul olmuştur. 4 Kasım 1384 tarihinde öldüğünde de bu hankaha defnedilmiştir. Bununla birlikte Bayburt yöresi halkı kabrinin Aşağıkırzı (Bayburt) köyünde olduğuna inanmaktadır.

Kaynak:

Selçuk Coşkun (ed.). Ekmelüddin Bâbertî’yi Keşif Yolunda: I. Ekmelüddin Bâbertî Sempozyumu 28-30 Mayıs 2010 [Ekmelüddin Bâbertî Sempozyumu (I : 2010 : Bayburt)]. Editör Selçuk Coşkun. - Bayburt : Bayburt Üniversitesi, 2014.

H. Tevfik Marulcu, Hülya Altunya. Bâbertî’nin “Ruh, Kalp, Nefs, Akıl ve Sırr Hakkındaki Görüşlerine İlişkin Bir Risale: Tanıtım, Tahkik ve Çeviri". Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2009/2, sayı: 23, s. 139-154.

Arif Aytekin, “Bâbertî”, DİA, Cild IV, İstanbul, 1991, s. 377-378.

Baran Dergisi 755. sayı