“Şehirlere yapılan büyük müdahaleler aynı zamanda sekülerleşmedir. İslam şehirlerine yapılan müdahaleler de bu anlamda şehirlerimizin bir tür Katolikleşmesidir. Camilerimizin kiliseleştirilmesi gibi şehirlerimizin Katolikleşmesidir.”(Düşünen Şehir Dergisi, 2018, Akif Emre)

Akif Emre, şehrin sekülerleşmesinden bahsederken "şehrin katolikleştiğini" ifade ediyor. Ben bu yargıya katılmıyorum çünkü bir Katolikleşmenin aksine sekülerizmle beraber "şehirlerin Protestanlaştırılması" var. Max Weber, "Protestan Ahlakı" eserinde Protestanlığı "Allah'ı protesto etme, karşı çıkma" olarak tarif eder. Cumhuriyet dönemi devrimleri ile beraber sadece mâzimiz reddedilmedi, mimari yapılarımız, şehir plânlamalarımız da reddedildi ve eskiye karşı çıkıldı. Katolikleşme de dini motifler hâkimken protestanlaşma da neredeyse hiç rastlanılmaz. İslam dışı ideolojiler kurgulanırken hangi mezhepten beslenip, vuzuha kavuştuğu önemlidir çünkü mezhebinin muhakkak bir iz düşümü olacaktır. Konuyu biraz daha açayım:

Şayet Akif Emre'nin dediği gibi bir katolikleşme olsaydı şehirlerin en büyük yeri olan "şehir meydanları"nın göbeğinde muhakkak bir dini motif olurdu.(Camii, kilise, sinagog...) Oysaki büyükşehirlerin şehir meydanları ya boştur ya da devasa bir AVM bulunur. Yaratıcıyı hatırlatan hiçbir unsur bulunmaz. İşte bu Protestanlaşmadır.

Modern mimariyi; insanları şuursuzca yönlendiren, tüketimi daima telkin eden, Allah’ı unutturan ve devasa binalarla insanlara ezikliği aşılayan, bilinç altına ağır darbeler vuran görünmez bir yumruk gibi kullandılar.

Mesela Ankara’da Kızılay meydanını ele alalım. Kızılay, Ankara’nın göbeği konumundadır ve şehri birbirine bağlar. Ankara’dan bulunduğunuz yerden nereye gitmek isterseniz muhakkak Kızılay’a uğramak zorundasınız. Kızılay meydanında biçimsiz bir AVM ve birbirini takip eden yabancı isimlerle kafeler bulunur. Daha sonra bir dizi mağaza birbirini takip eder. Yoğun trafik, yüksek sesli müzikler, birbirine karşı tahammülü olmayan insanlar ile adeta bir robot gibi yaşarlar. Peki Kızılay meydanında bunca şeye yer varken camiye yer var mıdır? Maalesef yoktur. İçinde bulunduğunuz vaktin namazını eda etmek isterseniz yerin altına inmek zorunda kalırsınız. Allah’ın huzuruna çıkmak için insanların ayak bastığı yerin altına inmek mecburiyetindesiniz. Bu ayıp Müslümanlara yetmez mi? Avrupa’da Pazar ayinine katılmak için yerin altına inen Hristiyan gördünüz mü hiç? Bu manzara sadece Ankara’ya ait peki ya diğer şehirler? Çoğunda belki garabet ve vehamet Kızılay meydanında olduğu gibi olmasa da keyfiyet olarak böyledir. Allah’ı hatırlatan camilerimiz meydanlarımızın ve caddelerimizin göbeğinde olması gerekirken ya kenara atılmış bir vaziyette, kenar köşelerde inşa edilmiştir ya da meydanların veya caddelerin göbeğinde olan camilerimiz yeni yapılan şehir planlamaları ile yine kenar ve köşede olması sağlanmıştır.

Cumhuriyet dönemi cami mimarisi ekolü maalesef oluşmamıştır. Yeni yapılan camiler Mimar Sinan camilerinin birer kopyası olmuştur. Halkın aklı gözündedir hakikatine nazaran halkın gördüğü ne varsa ya yıktılar ya da unutulması için şehrin tarihi dokusunu canice değiştirdiler.

Görüş: Hasan Hüseyin Akdağ