Siyonist Yahudiler yıllar boyunca bir araya geldikleri her fırsatta, yaptıkları her toplantı, her düğün, her cenaze, her nümayişlerinden ayrılırken “seneye Kudüs’te” selamıyla yemin ettiler... Bu dileği gerçekleştirmek için her şeyi yapmayı meşru gördüler. Öyle ki, iki bin yıl boyunca kendilerine her türlü zulmü yapan Haçlı-Hristiyanlarla birlik olup, o haçlıların zulmünden kendilerini koruyan, topraklarını açan, insan gibi yaşamalarına izin veren Müslümanların canına kastetmek, topraklarını işgal etmek bile normal oldu onlar için. Çünkü tıynetleri bunu gerektiriyordu. Zalimiyle el ele, kendilerine adil olanı boğmak…

***

Kudüs, Müslümanların vatanıdır. Filistin Haçlı-Siyonistlerce işgal edilmiş Müslüman topraklarıdır. Kudüs’ün özgürlüğü Türkiye’nin özgürlüğüdür. Bütün İslam âleminin özgürlüğüdür. Kudüs esir haldeyken özgürlükten bahsetmenin bir anlamı olmaz. Bunu sadece Kudüs’ün manevi olarak taşıdığı manayı kastederek söylemiyorum. Maddi cihetiyle de bu böyledir. Çünkü Müslümanların hem manevi hem coğrafi hem de siyasi olarak merkezi olan mukaddes beldelerden biridir Kudüs.

***

Kudüs tamamen düşerse, sonraki adım Arz-ı Mevud, Büyük İsrail’dir.

“Halihazırda sınırımızda kurulmak istenen PKK devleti ve kurulmak istenen bu devletle Fırat sınırına kadar bir hat çizmek istediklerini görmek için de kâhin olmaya gerek yok. Çünkü bu hedef, Siyonist Yahudilerin Arz-ı Mevud hayalini gerçekleştirme planının bir parçasıdır. Siyonistlerin Arz-ı Mevud'a ulaşmalarının ana şartı Kudüs'ü, Aksa mescidini yıkarak yerine Süleyman Tapınağını kurmaktan geçiyor. Bunu gerçekleştirebilmek içinse Kudüs'ü işgal etmeleri gerek.”

Siyonistlerin Ramazan Ayında Allahualem Kadir Gecesi'nde camide namaz kılan Müslüman Filistinlilere saldırma ve Müslümanların evlerini işgal etme sebebi planladıkları hedef için birer adım. Yani sadece şimdinin değil, “Büyük İsrail” projesine uygun hamleler bunlar. Ve yıllardır aynı plan üzerinde hareket ediyorlar.

***

Emperyalist Amerika ve Batı, “ülkemiz İsrail’e sarsılmaz bağlılığını sürdürecektir!” sloganını tekrar ederek Siyonistlerin işgal katliam ve saldırılarına her türlü desteği veriyor vermeye de devam edecek.

Çünkü bu zehirli hançeri onlar yaptı onlar soktu Müslümanların bağrına. Dönemin süper gücü İngiltere kurdu İsrail’i, şimdi de Amerika koruyor.

Bu yüzden, Kudüs’ün işgalden kurtarılması için önce emperyalist ABD ile hesaplaşmamız gerek. Emperyalistlerle hesaplaşmanın en etkin yolu ise içimizdeki kuklalarıyla hesaplaşmaktan geçiyor...

Handikabımız bu bizim. Kudüs’ün özgürlüğü Türkiye’nin ve İslam Aleminin özgürlüğüdür. Ama Türkiye özgür olmadan, emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmadan Kudüs’ü ve Müslüman dünyayı özgürleştirmek mümkün de değildir maalesef.

***

Peki ne yapabiliriz bu şartlarda?

Elbette ki mevcut halimizle verebileceğimiz her desteği vermeli, tepkimizi en üst seviyeden göstermeliyiz. Evet, hassasiyet sahibi millet olarak bunu yapmaya çalışıyoruz. İktidar-devlet olarak ise tutarsızlıkla dolu politik adımların Siyonistlere cesaret verdiğini görüyoruz. Daha dün Mavi Marmara’da insanlarımızı katlettiren Siyonistin yemek davetine katılmanın nasıl bir mantığı olur.

Tutarlı olmak, dış politikanın en temel noktasıdır. Siyonist işgale şu şartlarda asker gönderemiyoruz ama doğru politik hamleleri yapmak neden bu kadar zor.

İsrail’i devlet olarak tanımaktan vazgeçmek gerek. Müslüman dünyada söylemde en çok tepkiyi biz veriyoruz evet, bunu fiiliyata da dökmeli ve bütün Müslüman ülkeleri aynı çizgide tavır almaya davet etmeliyiz.

Ama öncelikle Haçlı-Siyonistlerin bizi içimizden yıkan, birliğimizi dağıtan, gücümüzü bölen unsurlarını temizlememiz gerek.

Dile getirdiğimiz birçok meseleyi içimizdeki unsurlara ve sistem sorununa getirmemiz bazıları için anlamsız gelebilir. Fakat hep söyledikleri gibi” realite” bunu gerektiriyor. İçerden güçlü olmazsan, seni içinden çökertirlerse, onların koyduğu kurallarla yürümeye kalkarsan varabileceğin bir nokta olmaz. Çünkü kimse kendi sisteminin yıkılmasını istemez. Kimse kendi düzeninin değişmesini istemez. Batının oluşturduğu emperyalist düzende Müslümanlara biçilen rol, parya ve kukla olmak. Bu rolün dışına çıkabilmek için en azından ilk başta kendi içimizde kendi kurallarımızı koyan olmak ve “Seneye Kudüs’te" idealini şuurlaştıracak adımlar atmak gerek her şeyden önce….

Son olarak:

Devletsiz, imkansız, yokluk içinde ama onuruyla mukaddesimizi korumaya çalışan Filistinlilere selam olsun. İslam ümmetinin onca imkan içinde çaresizce izlediği işgale, sapan taşlarıyla, bedenleri ve yürekleriyle direnen ümmetin yiğitleridir Filistinliler.

“Zafer dediğin savaşan içindir.” Emperyalist devletlerin her türlü desteğiyle işgali sürdüren Siyonist İsrail’in önünde can pahasına direnen, Müslümanların da onurunu kurtaran yiğit Filistinlilerin yardımcısı olsun Rabbim. Onlar gerçekten “seçilmiş millet” Bir adım sonra vurulacağını, tutuklanıp işkenceye alınacağını, yıllarca zindanlara atılacağını bile bile Siyonistlere baş eğmiyorlar. Filistinlilerin, kadın erkek yaşlı genç demeden direnen bütün Filistinlilerin ama özellikle “küçük generallerin” şuuru sarsın bütün ümmeti duasıyla…

Tayyar Tercan (11 May 2021 - Milat Gazetesi)