“Her şeyi gören göz” sembolünden mülhem çam kozalağı sembolüne gerek dünyanın muhtelif yerlerinde ve gerekse ülkemizin topraklarında sıklıkla rastlanmaktadır. Meselâ hâlihazırda Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Dikilitaş’ta bu sembol mevcut olduğu gibi, Batı’ya açılan kapı olarak inşa edilen Dolmabahçe Sarayı’nda da çam kozalağı sembollerine rastlanmaktadır. “Çam kozalağı” sembol dilinde kozalaksı bez tabir edilen epifiz bezi üzerinden “üçüncü göz”e bir atıftır.

“Kristal Krallık” hayali kuran ve merkezinde Yahudi aklı bulunan Uluslararası bir şebekenin kendilerini İstanbul/Sultan Ahmet’te, Ayasofya Camii ile Sultan Ahmet Camii arasına yerleştirdikleri bir Dikilitaş üzerinden ifşa ettikleri söylenebilir. Bunun bir tür meydan okuma tarzı olduğu çok açıktır. Hıristiyanların elinden Ayasofya’yı alan ve İslâm’ın hizmetine sunan Fatih Sultan Mehmed Han’ın şahsında Müslüman Türk’e karşı intikam duygusuyla hareket edilmektedir. Müslüman Türk’ün şahsında İslâm’dan intikam almayı hesap eden Peygamber katili bir Satanist-Siyonist çete ile karşı karşıyayız. Burada verilmek istenen mesaj şu: Ayasofya ve hattı zatında İstanbul, Müslüman Türk’e yar edilmeyecektir. Demek isterler ki; Ayasofya bizim tasarrufumuzda olmalıdır. Böyle bir mesajın verildiği çok açıktır. Hâlihazırda Ayasofya’nın bir Müze olarak kullanılmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Masonların “tek göz” sembolü aslında Deccal-i Lain’e işaret eden bir semboldür. Daha doğrusu nefsin temsilcisi Deccal-i Lain’e atfen kullanılan bir semboldür.
Hadîs meâli: “Deccal’in tek gözü vardır.”

Hadîs meâli: “Kabir azabından Allah’a sığınırım, Cehennem azabından Allah’a sığınırım. Açık ve gizli fitnelerden Allah’a sığınırım. Ve tek gözlü yalancı Deccal’den Allah’a sığınırım.” (İbn-i Abbas (R.A.)

Yukarıdaki hadîs meâli, Allah Resûlü’nün namaz sonrası yaptığı dualardandır.

Hadîs meâli: “Şüphesiz Deccal büyük ve kızıl bir bünyeye sahip, kıvırcık saçlı, tek gözü kör olup sanki yerinden fırlamış üzüm tanesi gibidir.” (İbni Ömer R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in sağ gözü kör olup, fırlamış üzüm tanesi gibidir.” (İbni Ömer R.A.)

Yukarıdaki hadîsin Arapça metninde geçen “Tafie” hemze ile yazılır ise; “ziyası gitmiş, sönük” mânâsına gelir. Hemzesiz olarak “Tafiye” olursa; “Yerinden fırlamış üzüm tanesi” demek olur.

Hadîs meâli: “Deccal kıvırcık saçlı ve sol gözü kördür.” (Huzeyfe R.A.) 
Hadîs meâli: “Kör olan gözü, sol gözüdür.” (Huzeyfe R.A., Enes R.A., Semura Bin Cündüb R.A., Cünade Bin Ümeyye R.A.) 
Hadîs meâli: “Deccal’in gözü sabahyıldızı gibidir” (İbni Abbas R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in sağ gözü mesh olunmuştur. Diğer gözü ise güneş parçası gibidir.” (Huzeyfe (R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in gözü mesholunmuştur.” (Huzeyfe R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in bir gözü yeşil cam gibidir.” (Ubey Bin Ka’b R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in sol gözü kör, sağ gözü et ile kaplı gibidir.” (Sefine R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in sol gözü et ile kaplıdır.” (Sefine R.A.)
“Hadîs’in Arapça metninde geçen “zufre” kelimesi; burundan göze doğru çıkan bir çeşit deridir. Onun gözünün böyle olması, bahsedilen gözünün sağlam olmamasına mani değildir. Belki bu gözbebeğinin ardında kalacak şekildedir.
Hadîs meâli: “Deccal kısa boylu, çarpık bacaklı, kıvırcık saçlı, tek gözlü, göz yuvası ne çukurdur, ne de şişkindir.” (Ubade Bin Samit R.A.)
Hadîs meâli: “Deccal’in gözbebeği yerinden fırlamış gibi ve kördür. Gizli değildir, parlayan yıldız gibidir.” (Ebu Said el Hudri R.A.)

“Hadîslerde belirtildiği üzere, Deccal’in yalnızca tek gözü vardır. Tek gözlü olmak, Deccal’in en belirgin özelliğidir. Masonluk, Deccâlî sistemi temsil ettiğinden ve doğrudan Şeytana taptığından, Deccal’in en belirgin özelliklerinden birini kendisine sembol edinmiştir. Bu sembol, hemen her Masonik yapılanmada karşımıza çıkan “tek göz” sembolüdür. Özellikle “üçgen içinde göz” sembolü, mason localarının çok iyi bilinen simgesidir ve adeta masonluğun bir numaralı işareti durumundadır. Masonluk konusunu ele alan kaynakların büyük bölümü, “tek göz” sembolüne mutlaka vurgu yapar.

“Masonlukta kullanılan “tek göz” sembolü, “her şeyi gören göz” olarak tarif edilmektedir. Masonlara göre bu göz, taptıkları sözde büyük gücü simgelemektedir. İşte, masonların kendisine taptıkları ve büyük güç olarak tarif ettikleri “her şeyi gören göz”, nefsin mücessem hâli olan Şeytan’ın yeryüzündeki elçisi tek gözlü Deccal’e bir atıftır. Epifiz bezi üzerinden çam kozalağını bir sembol olarak kullanmalarının temel sebebi de budur.

“Mesih kelimesi, Hz. İsa Aleyhisselâm için de, Deccal için de kullanılmaktadır. Fakat ikincisi daima “Deccal” ilâvesiyle birlikte kullanılmaktadır. Hiçbir hayır yönünün kalmaması, tek gözlü olması ve yeryüzünü çok kısa sürede dolaşması Deccal’e “Deccal” denilmesinin en büyük sebebi olmuştur. Yeryüzünde ilâhlık davasında bulunması, hakkı bâtıl göstermesi, hilekârlık, yalancılık vs. Deccal’in en önemli vasıflarından kabul edilmiştir.
“Hayatın fitnesi, dünyaya aldanmak, şehevi arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehaletin arkasından koşmak ve en kötüsü de ölüm sırasında imtihana tabi tutulmak insan için en büyük tuzaklardandır.
“Hayatın gayesinin ölüm olması hasebiyle, hayatın fitnesi aynı zamanda ölümün de fitnesidir, denilebilir. Ölümün fitnesi şudur ki, ölen kimseye görevli meleklerce sorulan, “Rabbin kimdir?” sorusuna, Şeytan’ın, bu kimsenin karşısına geçip; “Şüphesiz Rabbin benim” diyerek onu yanıltmaya çalışmasıdır. (Tirmizî)

Allah Resûlü, Deccal’in “gizlilik” içerisinde hareket edeceğini haber vermişlerdir:
Hadîs meâli: “Deccal yola çıkıp ilk defa Dımışk şehrinin doğuya bakan kapısının yanına gelecek... Aranacak, fakat yakalanamayacak... Sonra Kisve nehrinin sularının yanında görülecek... Aranacak, ne tarafa gittiği bilinmeyecek...”

“Hadîs-i şerifte, “Deccal’in aranacağının, ancak bulunamayacağının” bildirilmiş olması, gizlilik içinde hareket edeceğine dair bir işaret olarak kabul edilmiştir. Deccal’in açık olarak ortaya çıkacağı dönem gelinceye kadar fazla dikkat çekmeden, insanları ajite etmeden, yavaş ve derinden faaliyet göstereceği belirtilmiştir. Bu dönem boyunca, Deccal ve taraftarlarının “gizlilik” içinde hareket edeceği ve bu amaçla gizli teşkilatlar tarafından da destekleneceği belirtilmiştir. Aynı zamanda, “derin yapılar veya devletler” oluşturup onların başına geçeceği, adeta “görünmez bir güç” gibi hareket edeceği belirtilmiştir. Bu sayede “sinsi” bir şekilde bozgunculuğu organize edeceği ve hassaten masonluk gibi gizli teşkilatların desteğini alacağına dikkat çekilmiştir.
“Said-i Nursi Hazretleri, “Deccal, Masonların Komitelerini aldatıp müzaheretlerini (korumasını, desteğini) kazandıklarından dehşetli bir iktidar zannedilir...” der ve ekler, meâlen: “Deccal, dünya masonluğunu bir nevi gizli ordusu olarak kullanacaktır. Bu gizli teşkilatın toplantılarında, Deccal’in önderliğinde Müslümanların aleyhinde gizli kararlar alınıp, uygulamaya konulacaktır. Nitekim dünyanın farklı köşelerinde Müslümanları hedef alan baskının, zorun ve saldırıların birbiriyle benzerliği herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu, söz konusu eylemlerin tek merkezden yönlendirildiğinin önemli bir delilidir.”

“Deccal’in İslâm dünyasını baskı altına alacağı ve salih Müslümanlara zor ve çetin günler yaşatacaktır”, diyen Said-i Nursi Hazretleri sözlerine şu şekil devam eder:
“Deccal gibi nifak (ikiyüzlülük) ve zındıka (küfür) başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları (zarar veren müthiş şahısları) ... beşerin hırs ve şikakından (iki yüzlülüğünden) istifade ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü merc (darmadağın) eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.”
“Deccal’in ortaya çıkmasından önce oluşacak işaretlerin pek çoğunun ortaya çıktığı düşünülmektedir… Demişlerdir ki, Deccal’in gelişinden önce onun dönüşünü bekleyecek bir sistem veya düzen -Deccal’in Sistemi veya Dünya Düzeni- kurulacaktır. Deccal’in Sistemi tarihteki en Şeytani, en baştan çıkarıcı kâfir bir güç olacaktır. Bu sistem çok yoğun bir şekilde ahlâksızlığa (homoseksüellik, zina, fuhuş vs.) Ateizme ve Şeytana tapınmaya (Satanizm), faiz veya tefecilik yapmaya, sarhoşluk verici maddeleri kullanmaya (alkol, uyuşturucu vs.), suç işlemeye, adaletsizliğe, işkenceye, kalem fitnesine (pornografik magazin vs), savaş çıkarmaya, kıtlığa, katliamlara, tecavüze haddi hesabı olmayacak ölçüde acıya ve kedere yol açacaktır.”(1)

Deccal’in Sistemi’nin “Hür Masonluk” olduğunu söyleyenler de vardır. Ancak bugün bunun Uluslararası Şirketler Topluluğu üzerinden yürütüldüğüne hiç şüphe yoktur. İBDA Mimarı tarafından “Domuzlar Diktatoryası” şeklinde tavsif edilen Birleşmiş Milletler’in çekirdek kadrosundan tutunuz da, AET, Avrupa Birliği, İMF, UNESCO, UOK, FED, NATO, UOK ve benzeri ne kadar Uluslararası Kurum ve Kuruluş varsa hemen hepsinde kilit mevkilerin Deccal taifesi tarafından ele geçirildiğini düşünmek için yeteri kadar sebeb vardır.” Ülkemizde bunun mümessillerinin 3000 aileden ibaret olduğunu İBDA Mimarı bizlere haber vermişlerdir.
“Hür Masonların gizlice Jahbulon olarak bilinen Şeytana ibadet ettiği söz konusudur. Bu mevzuda bilgilenmek için, Hür Masonluk hakkında uluslararası platformda en çok satan Stephen Knight tarafından yazılan “The Brotherhood” adlı kitabın 230-240. sayfaları ve David M Pidcock’un “Satanic Voices” adlı eserlerine bakılabilir:

“New Age (yeni dünya) akımının kurucusu ve Fransa’daki Meşrik-i Azamlığı’na bağlı 32. dereceden mason olan Madame Petrovna Blavatsky bu konuyla ilgili şunları söylemektedir:
“Gezegenimizin ilahı ve tek ilah şeytandır.”

“Mason yazar Eliphas Levi, kendi liderinin Baphomet, diğer adıyla Şeytan olduğunu açıkça ifade etmektedir. Eliphas Levi’den ilginç bir alıntı şöyledir:
“Aydın Lucifer (Şeytan), kutsal ruh’tur, fiziksel anlamda Lucifer ise evrendeki manyetizmanın en büyük etkenidir.”

“Albert Pike’nin kitabı “Morals and Dogma” (Ahlâk ve Dogma) hala ABD’de İskoç Riti Masonluğu üyelerine tavsiye edilir ve iyi tanınmış mason yazarlar tarafından masonluğun Eflatunu olarak isimlendirilmiştir. 33. dereceden mason olan Albert Pike’nin “Morals and Dogma” adlı kitabındaki açıklaması ise şöyledir:

“Lucifer (Şeytan), ışığın kaynağı! Karanlığın Ruhu...”
Petrovna Blavatsky, bu kavramı şöyle özetlemiştir:
“Lucifer ilahî ve dünyevî bir ışıktır, “Kutsal Hayalet” ve “Şeytan”dır...”

Yine New Age hareketinin öncülerinden filozof mason David Spangle’in bu konudaki görüşleri ise şöyledir:
“Lucifer (Şeytan) bize bütünlüğün son bağışını vermeye gelir. Eğer bunu kabul edersek, o zaman özgür olur ve biz de özgür oluruz. Bu Lucifer başlangıcıdır. Bu, şimdi ve önümüzdeki günlerde pek çok insanın yüzyüze geleceği bir şeydir, çünkü bu, New Age’in başlangıcıdır.”

“Masonlar, açıkça, Şeytan’ın himayesinde hareket etmekte ve onun emirlerini yerine getirmektedirler. Bu gizli tarikatta en önemli sembol olarak kullanılan “her şeyi gören göz”, “Lucifer’in gözü” olarak tasvir edilmektedir. Bunun dışında tüm masonik semboller de aynı amaç için tasarlanmıştır. Tersine yıldız, Baphomet (keçi şeklinde Şeytan) adını taşır ve Şeytan’ın sembolüdür. Büyücülükte tersine beşgen yıldız yalnız bir amaçla kullanılır, Şeytan’ın gücünü çağırmak için! Dolayısıyla tüm masonik semboller aslında masonluğun temelinde yatan inancı, yani Şeytan’a tapınmayı sembolize etmektedir.”(2)

İBDA Mimarı’nın Kayan Yıldız Sırrı isimli şiir kitabından da biliyoruz ki, Yıldız, Allah Resûlü’ne remzdir. Şeytana tapanların niçin tersine yıldız kullanıldığının derin şeytanî psikolojisini buradan hecelemek mümkün!

“Daha önce detaylarını belirtmiş olduğumuz Lucifer doktrininin fikir babası 33. Dereceden mason Albert Pike ve onun Şeytan doktrini ile ilgili olarak yazar John Daniels şu açıklamayı yapmaktadır:

“Albert Pike, “Lucifer Doktrinini” birçok mason biraderine öğretti. En heyecanlı öğrencileri Lucifer Doktrinini en ileri seviyede uygulayan Bismarck(3) ve Mazzini’ydi.(4) Bu üçlü birlikte masonluğu kullanarak iki dünya savaşı çıkardılar ve bunun ardından “dünyanın Lucifer’e Tanrı olarak tapınmaya hazır olmasını” sağlayacaklardı.”

“Masonların Şeytan ile bağlantılarının en büyük örneklerinden biri 33. derece mason olan İngiliz Alesteir Crowley’dir. Satanist olan Crowley, aynı zamanda Doğu Tapınakçıları Locası (Ordo Templi Orentis- OTO) Üstad-ı Azam’ıdır. Crowley’in annesi, oğlunun İncil’deki Canavar’ın tezahürü olduğunu söylemektedir. “Yaşayan en kötü insan” ünvanını taşıyan Crowley, masonik ritüeller doğrultusunda, kendisi ile bağlantıda olan kişilerin büyük bir kısmının dehşet verici ölümlerine sebep olmuştur. Crowley’in, Şeytan’a, 150 genç erkek kurban ettiği iddia edilmektedir.”

“33. dereceden mason olan Crowley’in aşağıdaki şiirleri, masonik sistemin altında yatan asıl Şeytanî gerçeği açıkça gözler önüne sermektedir:
“Kanımı şeytanın ellerine bağlıyorum
Bütün hepsi ellerimin arasında
Sana, Canavar, senin kontrolüne,
Kendimi rehin veriyorum, bedenimi, zihnimi ve ruhumu.”
 
“Nefret edilen işime, işim üzerine yemin ederim,
Her konuda dikkatsizim, fakat tek bir konuda ödül alırım,
O da tanrımız olan Şeytan’ın mutluluğudur.”

“Masonluğun, Allah inancını ortadan kaldırma ve bunun yerine Şeytan’ın buyruklarını esas alan bir Deccal sistemi getirebilme gayesi, dönemin Hıristiyanları tarafından da teşhis ve ifade edilmiştir. Katolik dünyasının lideri Papa XIII. Leo’nun 1884 tarihli ünlü Humanum Genus adlı fermanında masonluk ve faaliyetleri hakkında çok önemli tespitler vardır. Papa şöyle yazmıştır:

“Zamanımızda masonluk isimli, çok yaygın ve kuvvetli bir örgüte sahip bir derneğin desteği ve yardımıyla, karanlık kuvvetlere tapanlar olağanüstü bir gayret içinde birleşmiş durumdalar. Bunlar artık niyetlerini gizleme ihtiyacı duymadan Tanrı’nın Yüksek Varlığı ile mücadele etmektedirler... Masonların istekleri ve bütün çabaları aynı amaca yönelmektedir: Hıristiyanlığın gereği olan her türlü sosyal ve dini disiplini tamamen yıkmak ve yerine prensiplerini natüralizmden alan ve kendi fikirlerine göre şekillenmiş yeni kuralları oturtmak.” (5)

“Şu anda Deccalî sistem, masonluğun idaresi altındadır. Dünya masonluğunun lideri görev başındadır ve Deccal’in yanında bulunan yalancı peygamber, mason Moon tarikatının lideridir. O da, şu an hâlihazırda peygamberlik ilan etmiş durumdadır. Birlikte dünyayı gitgide artan bir sapkınlığa ve zulme sürüklemişlerdir. Masonik sistemin dünya üzerindeki hâkimiyeti halen devam etmektedir.”

“Papa’nın belirtmiş olduğu bu gerçek, üst düzey masonlar tarafından da çok defa dile getirilmiştir: Türk mason localarının 1923’de yayınladığı “Meşrik-i Azam İçtimai Zabıtları”nda masonların sapkın felsefeleri şöyle ifade edilmektedir:
“Biz artık Allah’ı hayat gayesi olarak tanımayacağız. Biz bir gaye yarattık. O gaye Allah değil, beşeriyettir. Bugün yavaş da olsa, şuuru tam manasıyla tatmin edebilecek tek ve evrensel bir din teşekkül etmektedir... Bu evrensel dine paralel olarak, bir de dünya görüşü ölçüsünde ahlâk kurulacaktır... Böyle bir din insanı kâinatla birleştirecektir. İşte bu MASONİZM’dir… Komünyonun mânâsı olan inanç birliği yapıyoruz burada biz.”

CHP programının esas alındığını deklare ettiği konuşmasında M. Kamal, “beşeriyet dini”nin bir müntesibi olarak, aynen şöyle der: “Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaibten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”(6)

Ahbes-i Lain’in “beşeriyet dini”ne bir atıf yaptığı muhakkak. Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin malum kişi hakkında niçin “Ahbes’e lanet!” dediği ve yine “O’na zerre muhabbet imanı tehlikeye sokar” ihtarında bulunduğu şimdi çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Bilmek lazımdır ki, İsevîliğin tahrif edilmiş hâli olan Hıristiyanlık ve onun müesses nizamı Papalık, büyük ölçüde Musevîliğin tahrif edilmiş hâli olan Yahudiliğin tesiri altındadır. Hatta doğrudan doğruya kontrolü altındadır da denilebilir. Ama sahici olan gerçek şudur ki, gerek Yahudilik ve gerekse Hıristiyanlık, hak ve hakikati temsil eden, daha doğrusu Allah indinde hak din olan İslâm’ın karşısında tahrif edilmiş dinleri temsil etmektedir. Musevîliği tahrif edip Yahudilik dinini kuranlar, süreç içerisinde İsevîliği tahrif edip Hıristiyanlığı kurmuşlardır. Deccaliyet, diğer bir ifadeyle de “beşeriyet dini” üzere olan lanetli güruh bugün aynı taktikle İslâm’ı tahrif etmenin hesaplarını yapmaktadır. “Ilımlı İslâm” ve  “Dinler arası diyalog” çerçevesinde “Dinlerin birleştirilmesi” çalışmalarının temel gayesi, İslâm’ı dinlerden bir din, hatta kültürel bir inanç hâline getirip Kristal Krallık yolunu açmaktır.

Dikkat edildiyse, en nazik mevzular bir el çabukluğu veya hile ve desise yoluyla kotarılmak istenmektedir. Hâlihazırda kıyamet öncesi bir hâl yaşandığı aşikâr… Kıyamet öncesi olacak olanlar ise müteşabihattandır. Hâl böyle olunca, “İstikbâl İslâmındır” mânâsını İslâmdan soyutlayarak kendisine maletmek isteyenlerin varlığı her türlü oyunu oynamaktadırlar. Her adımda, aslında, İBDA Mimarı’nın şu veciz sözüne şahidlik etmekteyiz: “Aksiyonlarını bizden alıyorlar.” Kemalistler üzerinden 28 Şubat (1997) ve Ilımlı İslâmcıların piri Fettoş üzerinden 15 Temmuz (2016) sapkınlığının temel gayesi ise yine aynı maksada mebnidir. Bütün bu sapkınlıklara karşı hak din İslâm’ın kuvvet bulması için Büyük Doğu-İBDA ruh ve fikir sisteminin üflediği mânâ etrafında şekillenen ülkemiz insanının büyük nasibini görmek gerekiyor. Bunun arka planında ise başta Efendi Hazretleri’nin Nakşi sırrını, onun muradı hâlinde Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu idealini ve onun da muradı hâlinde İBDA aksiyonunun “Nakşi sırrıdır kavgam” dövizini görmek gerekiyor. Özellikle de İBDA Mimarı’nın 28 Şubat Darbesine karşı “1999: Ümmetin kurtuluş yılı!” müjdesini!

Not: Fettoş’un bir gizli kardinal olduğunu ima eden Aytunç Altındal, 23 Mayıs 1998 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde yayımladığı bir yazısında aynen şöyle der: “Yıllardır Ortadoğu’da Vatikan’ın mafyası diye bilinen Opus Dei ile iç içe yaşayan sermaye bütünleşmesine gitmiş olan bazı Müslüman yöneticilerin varlığı biliniyor. Müslümanların 2000 yılında büyük bir aldanış yaşamamaları için Papa’nın gizli kardinallerine dikkat atfetmelerinde yarar vardır.”(7)

“Masonlar, Deccalî sistemlerinin bir gereği olarak, kendilerini hiç sezdirmezler. Gerçek yüzlerini hiçbir zaman ortaya çıkarmazlar. Şeytan’ı sahte ilah edindiklerini, Allah inancını inkâr ettiklerini açık açık söylemezler. Çünkü eğer söylerlerse, samimi ve dindar halkı karşılarına alacaklarını bilirler. Zaten bu sebeple, Hıristiyan kaynaklarında ve hadîslerde belirtilen Deccal, kendisini peygamber ilan eden, Allah’ı inkâr etmesine rağmen, sahte dindar görünümü ile ortaya çıkacak olan bir aldatıcıdır. Deccal, dolayısıyla da Deccalîyeti temsil eden Masonluk, aynı sahte görünüm ile ortaya çıkmış ve Şeytan’a tapınan sapkın bir din olduğunu insanlardan gizlemeye çalışmıştır.

“Bu amacı gerçekleştirebilmek için masonlar, çeşitli kılıklara bürünerek oyunlarını devam ettirirler. Örneğin Dünya Kiliseler Birliği ve Ulusal Kiliseler Konseyi’nin Mason liderleri bulunmaktadır. Eski Christian Science Monitor dergisinin editörlerinden bir kısmı masondur. Müslüman din âlimi geçinenler arasında da mason olanlar bulunmaktadır. Bu tür kurumlara sızarak Masonlar, kendi amaçlarına ulaşabilmek için yol ararlar. Amaçları ise, dindar görünüm altında insanlığın Allah inancından uzaklaşmasını sağlamak ve onları, kendileri gibi Şeytan’ın birer hizmetçisi haline getirebilmektir.

“Bu görevi onlara veren Şeytan’dır. Üstad Masonlar, doğrudan Şeytan ile bağlantıya geçebilen kişilerdir. İki yüz, üç yüz kişilik toplantılar sırasında Şeytan’dan direktifler alan bir Üstad Mason, Şeytan’ın kendisine emrettiği şeyleri birer birer sıralamaya başlar. Şeytan’ın emri, genellikle hep kan dökülmesidir. Hatta kimi zaman Şeytan, direk görüntü olarak kendilerine görünmektedir. İşte bu sebeple, Masonlar Şeytan’dan ölesiye korkarlar. Masonlar, bu ritüelleri kendi kitaplarında anlatmakta ve Şeytan’ın emirlerine mutlaka uymaktadırlar. Masonlar, doğrudan Şeytan’a taparlar. Şeytan’ın direktiflerine göre hareket ederler.”(8)
Şeytan’a tapanlar hiç şüphesiz ki “nefs kutbu”nu temsil edenlerdir. Şeytan’ın “ben Allah’tan korkarım!” demesi ve aradan çekilmesiyle sonuçlanacak olan ruh ve nefs arasındaki savaş, elbette ki ruhun galebe çalması ile neticelenecektir. Çünkü her şeyin nihayetinde galibine tâbi olması mukadderdir. Ebedî cehennemlik olan nefsin temsilcilerine yolun sonu göründü! Nefsin, Allah’a “sen sensin ben de benim!” demesinin bir neticesi olarak, nefsin temsilcilerinin dünyada İlahlık taslamaları ve tüm faaliyetlerini Şeytanî bir sembol dil üzerinden yürütmeleri, epifiz bezi veya kozalaksı bez üzerinden çok daha net anlaşılmaktadır.
 
Dipnotlar
1)http://dunyagerceklerim.blogspot.com.tr/2012/02/her-seyi-goren-goz-horusun-gozu.html
2)Otto von Bismarck (1 Nisan 1815 - 30 Temmuz 1898), 19. yüzyılda gevşek bir konfederasyon olan Almanya’nın güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü oynayan ve ilk şansölyesi (başbakan) Alman devlet adamıdır. Unvanları Bismarck-Schönhausen Kontu ve Lauenburg Dükü olan Otto von Bismarck Yeni Almanya’yı “kılıç ve kan” politikasına göre kuracağını söylediği için kendisine Demir Şansölye (başbakan) adı verilmiştir… Düşmanını tanıyan bir göze sahib olan Bismarck aynen şöyle der: “100 gram aklın 90 gramı Abdulhamid Han’da, 5 gramı bende, 5 gramı da diğer siyasilerdedir.”
3)Giuseppe Mazzini (d. 22 Haziran 1805, Cenova - ö. 10 Mart 1872, Pisa, İtalya), Yeni İtalya (Giovine Italia) adlı gizli devrimci örgütün (1932) kurucusu ve Risorgimento hareketinin önderi…
4)Giuseppe Mazzini (d. 22 Haziran 1805, Cenova - ö. 10 Mart 1872, Pisa, İtalya), Yeni İtalya (Giovine Italia) adlı gizli devrimci örgütün (1932) kurucusu ve Risorgimento hareketinin önderi…
5)http://dunyagerceklerim.blogspot.com.tr/2012/02/her-seyi-goren-goz-horusun-gozu.html
6)https://www.youtube.com/watch?v=g_YZQoJSh28
7)http://tr.farsnews.com/world/news/13950514000286
8)http://dunyagerceklerim.blogspot.com.tr/2012/02/her-seyi-goren-goz-horusun-gozu.html