Esselâmü Aleyküm.

Hâlâ sağsınız!
(Carlos gülüyor.)

Fetullah Gülen için o kadar üzgünüm ki!.. Kendisiyle tanışacağız besbelli… İyi adamdır; Amerikan mutfağını da çok sever!..
(Carlos ve Av. Güven Yılmaz karşılıklı gülüyorlar.)
Dün savaştınız ha? İyi savaştı doğrusu.

(15 Temmuz 2016 gecesi Fetullah Gülen’e bağlı üst rütbeli subayların güdümündeki bir cunta tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen ancak müslüman Anadolu halkının destanlık direnişi ve verdiği yüzlerce şehid ile çok geçmeden bastırılan darbe teşebbüsüne atıf yapıyor Carlos.)

Neyse; nasılsınız, mutlusunuzdur şu ân muhakkak?
(Av. Yılmaz, Carlos’u doğruluyor.)

Ya Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl?
(Av. Yılmaz, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun da iyi olduğunu, ancak bir gönüldaşlarının –Halil Kantarcı- şehid olduğunu söylüyor.)

Her ne olursa olsun, darbeciler şayet iktidara gelseydi, işi bitmişti Türkiye’nin. Bir CIA iktidarı olurdu çünkü bu!..

Kumandan Mirzabeyoğlu iyi diyorsunuz, değil mi?
(Av. Yılmaz, Carlos’u doğruluyor.)

Şayet o darbeciler iktidara gelseydi, öldürürlerdi Kumandan Mirzabeyoğlu’nu, kesinlikle böyle olurdu. Sizi tutuklar ama O’nu katlederlerdi!..

Neyse, bana soracağınız herhangi bir soru var mı peki?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, ancak dilerse sözkonusu darbe teşebbüsü hakkında konuşabileceğini söylüyor Carlos’a. Bunun üzerine Carlos, Türkiye’deki darbe üzerine yapacağı değerlendirmelere geçmeden evvel, iki gün önce Fransa’da gerçekleşen bir fedâ saldırısına temas ediyor ve 14 Temmuz 2016 gecesi Fransa’nın Nice şehrinde Muhammed Lahouaiej-Bouhlel isimli Tunuslu müslüman bir gencin, Irak ve Suriye’ye yönelik NATO saldırılarına Fransa’nın askerî desteğine tepki olarak, ağır tonajlı bir kamyon ele geçirip Bastil Günü’nü kutlayan kalabalıkların üzerine sürmesi ve çok sayıda kişiyi öldürüp yaralaması hakkında aşağıdaki değerlendirmeyi yaparak başlıyor konuşmasına.)

Nice’de gerçekleşen ve 85 masum insanın ölmesine yol açan hâdiseden dolayı hepimiz çok üzgünüz. Ne var ki Fransız ordusu, en az 85 bin masum müslümanı katletti bugüne dek!..
Bu hâdise de gösteriyor ki, kolayca öldürülebiliyor insanlar. Sadece bir kamyon bul ve kalabalıkların üzerine sür; çok sayıda insanı bir ânda öldürmek işte bu kadar kolay.
Sonuçta, 14 Temmuz’da böyle bir hâdise gerçekleşti ve çoğu masum, hattâ bazı müslümanların da aralarında olduğu –resmî rakamlarla- 85 insan kaybetti hayatını.

Gerçek şu ki, Fransız hükümetleri, -öyle bir hükümet, iki hükümet de değil üstelik, şu veya bu dünya görüşünü savunan son dönemdeki bütün Fransız hükümetleri-, Afrika, Ortadoğu ve Asya başta olmak üzere, birden fazla kıtada müslümanları katletti, katlediyor. Böyle olunca, oralardan Fransa’ya gelen çoğu genç bazı insanlar da, ki bazıları siyasî anlamda iyi eğitimli olmuyor, burada fedâ ediyorlar hayatlarını.

Evet, hayatlarını “fedâ” ediyorlar! Onlara her biri milyonlarca dolarlık modern silâhlar kullanarak on bin metre tepedeki uçaklardan insanları bombalamak için ödeme yapmıyor kimse! Sadece inançları için, adalet için, sizi öldürenlere karşı İslâmî adaleti gerçekleştirmek için –sizi öldüreni öldürürsünüz; bu kadar basit!- gidip ölüyor bu genç insanlar. Çok üzücü…

Neyse…

Türkiye’de dün gerçekleşen darbe teşebbüsüne gelince…

Türkiye’de askerî bir darbenin gerçekleşmekte olduğunu haber aldığımda, elbette bu çapta bir Fetullah Gülen darbesinden ziyâde, bir Amerikan, bir ABD darbesi gerçekleştiğini düşündüm önce.

Şu yüzden bunu düşündüm: Herşeye rağmen, yaptığı tüm o büyük stratejik hatalara rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir Amerikan ajanı, onlardan maaş alan bir CIA ajanı değildir. Türkiye’nin geleceğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine dair kendine göre bir görüşü var ve her ne yaparsa yapsın, halk için iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor, kötü olduğunu düşündüğü şeyi değil. Bu bir gerçek. Aldığı bazı siyasî pozisyonlara katılmıyorum elbette ancak kendisi hakkındaki düşüncem böyle.

Her neyse… Darbecilerle devam ediyor savaş… Sabah haberlerde izlediğim kadarıyla, Cumhurbaşkanı sağ salim İstanbul’a gelinceye kadar, bazı hareketler yapmaya devam ediyordu ordu, bazı yerleri bloke ediyordu, henüz net değildi durum.

Sonra, bunun gerçekten de ardında Gülencilerin bulunduğu bir darbe olabileceğine kanaat getirdim ben de. Ordudaki Gülenciler temizlenmemişti çünkü bugüne dek.
İşte bu askerî darbe, bu askerî isyan, elit askerlerin güdümündeki bu ordu isyanı başarısızlığa uğradı artık. Şimdi el-Cezire televizyonunda gördüm; Mister Fetullah Gülen –özellikle “Mister” diyorum; yaşlı olduğu için Amerikalı patronları kendisine öyle hitab ediyorlardır muhakkak- bu darbeyle herhangi bir alâkasının olmadığını, Erdoğan ve adamlarının bunu uydurduğunu söylüyordu ki çok komik tabiî. Binlerce hâkim ve savcının darbeyle ilişkili olarak atıldığı bir günde, Gülen’in bu iddiasının gerçek olabileceğini ve Erdoğan’ın bunu uydurduğunu düşünmüyorum elbette. Öyle bir-iki Gülenci hâkim ve savcı atılsaydı belki, ama binlercesinin bu gerekçeyle atılması bunun hiç de şaka olmadığını gösteriyor. Ülkeye bu emperyalist ABD merkezli “İslâmcı” kardeşlik hareketi tarafından tamamen sızılmış besbelli.

(Carlos, kendisinin de cezaevinde tanıdığı ve şimdi Türkiye’de bulunan Gülenci bir dostu olduğunu söylüyor; ABD ajanı olmasa da ziyadesiyle taraftarı olan bu dostuna selâm yolluyor; o dostu gibi Gülen’i takib eden diğer insanların da, yaşanan gerçekleri doğru tahlil edip artık doğru tarafa geçmelerini umduğunu ekliyor; insanların, inançları ve beyinleri yönlendirilerek bu yanlış adamı takib ettiklerini vurguluyor.)

Zannımca, bir demokrasiye karşı kanundışı bir saldırı düzenlenmesinden ve çok sayıda masum insanın katledilmesinden sorumlu bu adamı sınırdışı edecektir ABD. Herkesin kabul etmesi gereken nokta şudur; Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı elde silâh savaşanların bile kabul etmesi gereken şey şudur: Mükemmel olmasa da, benim tercih ettiğim türden -meselâ ülkem Venezüella’daki gibi- daha demokratik, katılımcı ve seçimli bir sistem olmasa da, neticede bir demokrasidir Türkiye ve halk çoğunluğunun oyuyla iktidara gelmiş bu iktidara, yâni halkın iradesine saygı gösterilmelidir bu yüzden.

Bu vesileyle, CIA’nın Türkiye’deki darbe konusunda sadece bilgilendirilmekle kalmadığını, bizzat CIA’nın bu darbe hazırlıklarının içinde olduğunu düşünüyorum.
Diğer yandan, Avrupa Birliği hükümet başkanlarının darbe karşısında Türkiye ve Erdoğan’la dayanışma içerisinde olduklarını açıklamasının ardından Başkan Obama’nın da benzer bir açıklama yapması, bu hâdisenin ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor. Demek ki, 17 yıldır Pensilvanya’da sürgünde yaşayan bu önemli politik lider artık sınırdışı edilmelidir. ABD vatandaşı da olmadığına göre, bir Amerikan uçağıyla Türkiye’ye geri gönderilmemesi için hiçbir sebeb yoktur. Öyle ya, ABD, herhangi bir kanunî temeli de olmamasına rağmen, mücahid yahud mücahid sempatizanı oldukları gerekçesiyle binlerce insanı kıtadan kıtaya uçaklarla taşımadı mı ülkesine? Dolayısıyla, Gülen’i Türk adaletinin huzuruna çıkması için Türkiye’ye geri göndermeye mani de hiçbir sebeb yok demektir!..

(Carlos, binlerce hâkim ve savcının darbeyle ilişkili olarak atılmasına bakınca, Gülenci sızmanın kendi düşündüğünden bile kat kat büyük olduğunu farkettiğini ifâde etme ihtiyacı duyuyor. Stratejik bakımdan büyük bir yanlış olarak –Suriye’deki farklı resmî politikalar dolayısıyla Rusya’yla ayrı düşülse bile- Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi gibi belli bazı hâdiselerin de bu darbe vesilesiyle artık izâh edilebileceğini belirtiyor. Daha önce de söylediği gibi, hükümetin sözkonusu uçak düşürme hâdisesinde doğrudan emir verdiğini zannetmediğini; daha mahallî seviyede gerçekleşen bu hâdisenin ardında Türkiye’yle Rusya arasındaki ilişkileri kopartmak isteyen muhtemelen Gülencilerin bulunduğunu ekliyor.)
Şayet Türkiye ABD’den Fetullah Gülen’in iadesini isterse, bu demektir ki, Türkiye hükümetinin herhangi bir “patronu” yoktur ve yine bu, bu ülkenin cumhurbaşkanının çok cesur ve inançlı bir insan olduğunu gösterir. Eğer ABD bu adamı hemen sınırdışı etmezse, muhtemelen o adamın başka bir ülkeye gitmesine izin verecek demektir ki, bu ülke de büyük ihtimalle onun saklanabileceği Ortadoğu’daki bir ülke, çok büyük ihtimalle Körfez’deki bir ülke olacaktır. Neyse, fazla teferruata girmek istemiyorum, gerek de yok şu ân, ama bu konuda bazı fikirlerim var benim. Yaşayıp görelim.

Demokrasiyi savunmaları, Türkiye halkları için bir şeref olmuştur. Benim nazarımda, Türk hükümetinin bazı yanlışlarını düzeltmesi için de bir şanstır bu yaşananlar. En başta, tutuklanıp yargılanmak üzere yeni gelecek bu darbeci mahpuslara hapishânelerde yer açılmalı; bunun için de Öcalan dahil tüm siyasî mahpuslar –siyasî mücadelelerinde artık silâha sarılmayacaklarına dair resmî bir belge imzalar imzalamaz- hemen serbest bırakılmalı ve yüksek rütbeli darbeci subaylara da saygı göstermek bakımından, Öcalan’ın şimdi bulunduğu cezaevi işte bu Gülenci subaylara tahsis edilmelidir.

Türkiye’deki şiddeti durdurmanın ilk adımı olarak; aynı şekilde, Irak ve Şam’daki karmaşadan Türkiye’nin kendini kurtarmasının ve yine İran İslâm Cumhuriyeti’yle iyi ilişkiler kurmasının da ilk adımı olarak; Türkiye’deki tüm halklarla anayasal bir ittifak yapmak için dem bu demdir.

Tarihî, stratejik ve jeopolitik yanlışlar düzeltildikten sonra, Türkiye’ye barışın geri dönmesini; farklılıklara rağmen muhalefetin bile desteklediği daha katılımcı ve güçlü bir rejimin kurulmasını ümid edelim. Bunun böyle olup olmayacağından emin değilim, ancak CIA ajanı hainlerden olmayan tüm siyasî mahpuslar, anayasayı kabul etmeleri, kanun ve düzene saygı göstermeleri ve imzalı bir belgeyle yemin etmeleri şartıyla derhal serbest bırakılmalıdır.

(Carlos, Türkiye’de geçmişte yaşanmış darbelerle ve bu darbelerin artı eksileriyle ilgili bir değerlendirme yapıyor.)

Gelmek istediğim nokta şudur: Demokrasi için savaşalım ki, Türkiye’deki demokrasi gelişsin ve katılımcı olsun. Yine umalım ki, kanun ve düzene saygı göstereceklerine dair taahhütleri akabinde zındanlardaki tüm kardeşlerimiz dışarı çıksın.

Bu vesileyle, dışarı çıkacakların yerine gelecek yeni mahpuslara da saygı gösterilmesini dilerim. Sizin düşmanınız veya bizim düşmanımız olmaları, onlara kötü davranmayı gerektirmez. Mahpuslarına nasıl davrandığı, o ülkenin, o hükümetin, o politik sistemin ahlâkî seviyesini gösterir.
Allahü Ekber.
 
(Carlos bir gün sonra -17 Temmuz 2016 Pazar- Av. Yılmaz’ı telefonla tekrar arıyor ve şunları söylüyor:

- “Dün söylemeyi unuttum: Fetullah Gülen Türkiye’yi ele geçirme teşebbüsünü “Şabat”ın başında, 15 Temmuz Cuma gecesi başlattı, 16 Temmuz Cumartesi yâni “Şabat”ın sonunda da bitirmeyi plânlıyordu! Allah şehidlere rahmet eylesin.”)
 
16 Temmuz 2016
Baran Dergisi 497. Sayı