bir ülke düşün

bu ülkede bir düzen

temeli ihanet

temelinde vahşet

gözyaşı

kan

darağacında kurulmuş

sarhoş buyruğuyla

yok olmuş insan

bir ülke düşün

insanlıktan kurtulmuş

kardeş kardeşe düşman.”[*]


Bir mesele uzadığı vakit kahir ekseriyetle özü-jenisi kaybedilir ve meselenin örnekleri üzerinden imâl edilen binlerce yeni sorun sanki her biri müstakil problemlermiş gibi ele alınarak kör düğüm hâline getirilir.

Bu hafta gündemin birinci maddesi 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak' suçundan yargılanmaya başlaması olacaktır herhâlde. 28 Şubat sürecinin yalnızca askerî ayağının yargılandığını davada sermaye, medya, sivil bürokrasi, yargı gibi dönemin aslî unsurlardan en azından şimdilik bahsedilmediğini belirtmekte fayda var.

Gündemde binlerce örnek üzerinden yürütülen sığ tartışmalardan bir nebze olsun sıyrılarak hem kaldırılan toz perdesini aralayalım, hem de meselenin aslına göz atarken esasında neyin icab ettiğini bulalım…


28 Şubat Nedir?

"ne yasası, ne ilkesi

ne polis, ne askeri

ne topu-tüfeği marcosun


ne zulüm, ne işkencesi

durduramadı onları

ne onu oynatan eller..."[*]


Lozan Anlaşması'nın belki de en önemli maddesi, İslâm'ın düştüğü yer olan Anadolu'da, Müslüman'ın bir daha belini doğrultamaz hâle getirilmesidir. Kurulan Cumhuriyet'le beraber bu anlaşmanın şartı gereği hedef tahtasına Müslümanlar ve İslâm'ın gerekleri yerleştirilmiş, devlet mekanizmaları buna nisbetle kurulmuş, devlet kadrolarının zihniyeti buna nisbetle şekillendirilmiştir.

Dilimiz, eğitimimiz, hukukumuz, tarihimiz, mukaddesatımız, geleneklerimiz, kılık kıyafetimiz, sanatımız hep bu anlaşmanın gereği olarak piçleştirilmiştir. Bahsi geçen hususiyetlere dikkat ederseniz bu milletin kendisine has keyfiyetlerinin şuurlu ve sistemli bir şekilde devlet eliyle bozulduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Birinci Dünya Savaşı'nın yorgunluğu ve akabinde nefes payı bırakmadan kurulan İstiklâl Mahkemelerinin arz ettiği vahşet Müslüman Anadolu Milleti’nin kalbinde kökleşen imanı kökünden kazıyıp atmaya yetmemiş ancak bir nebze olsun duraksamasına vesile olmuştur.

Ardından Anadolu'da İslâm aşkı yeniden tutuşmaya başlamıştır; hem de bu sefer ta 1500'lü yıllarda kaybedilen aşkı ve vecdi de bünyeleştirmiş olarak... Üstad Necib Fazıl gönüllerde küllenmeye yüz tutmuş olan iman ateşini yeniden harlamış ve memleketin bütün sathında bu ateşin yeniden parıldamasının vesilesi olmuştur. Tam olarak kendisini ifâde zeminini bulamamış millet mevcud sistem içerisinde kendisine benzeyen Adnan Menderes'e yönelmiş ve o'nu iktidara getirmiştir.

Hâl böyle olunca da İslâm'a ve İslâm'a dair olan her şeye düşman olanlarca Lozan Anlaşması'nın şartları İstiklâl Mahkemeleri'nden sonra yeniden sahnelenmiş ve kendilerini milletimizin efendisi addedenlerce şartlar uygulanarak, Adnan Menderes asılarak idam edilmiştir.

Bundan sonraki dönemlerde çeşitli İslâmî teşekküller meydana gelse de, ne Üstad Necib Fazıl'ı tatmin edebilmiş ne de pazarlıksız İslâm davasının gerekliliklerini yerine getirebilmiştir.

Kısır geçen 20 senelik devrenin ardından "fikri yaşamak, yaşamayı fikir bilen" gençle, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile Üstad Necib Fazıl buluşmuş ve bir daha önü alınamaz ikinci büyük fikir ve aksiyon hâmlesi bu dönemde başlamıştır.

Senelerce Müslümanları sürekli olarak yobazlıkla yaftalayanların BD-İBDA karşısında yobaz durumuna düşmeleri, aksiyon planında keleş kalmaları ve gelen istikbâlin yani İslâm’ın ayak sesleri küfür zümresini öylesine tedirgin etmiştir ki ne yapacaklarını bilemez hâlde efendilerinin Lozan’da kendilerine dikte ettiği direktifleri icra etmeye kalkışmışlardır.

Ne yapacağını şaşırmış, aklı alınmışlar evvelâ meşru hükümeti devirdiler ve ardından titrek ellerinde taşıdıkları silâhlarını Müslümanlara doğrultmaya cüret ettiler. Yalnız iş bu sefer İstiklâl Mahkemelerindeki gibi olmadı, küfür zümresinin cezaevindeki bir avuç Müslüman tutukluya karşı Metris Cezaevinde tattığı hezimet, bu zihniyetin artık bu topraklarda muvaffak olamayacağının da mührü oldu.

Kısaca toparlamak gerekirse 28 Şubat İslâm sancağının düştüğü topraklar olan Anadolu’dan İslâm’ın süpürülmesi adına Lozan’da verilen taahhütlerin tatbikidir ve sanılanın aksine 28 Şubat Lozan zihniyeti adına bir zafer değil, 74 yıllık küfür zihniyetinin yaşadığı en büyük âleni hezimettir. 28 Şubat zihniyeti kaybetmiş olsa da hâlen varlığını idame ettirmekte ve aslî görevi olan İslâm’ı bu topraklardan ve milletin gönlünden kazımanın sinsi hesabları peşindedir.


28 Şubat Sürmekte Midir?

28 Şubat’ın sürüp sürmediğinin anlaşılması adına birkaç referans alacak olursak medya, sermaye ve bürokrasiye bakmamız kâfi olacaktır herhâlde. Kısaca bahsetmek gerekirse; bugün merkez medya kimin elinde, yapılan yayınlar milletimize nisbetle mi şekilleniyor yoksa milletimiz mi şekillendirilmeye çalışılıyor? Şimdi bu soruları sorduğumuzda aldığımız cevablar maalesef 28 Şubat’ın medya ayağının hâlen işlevselliğini sürdürdüğünü gösteriyor. Merkez medyanın üstlendiği toplum mühendisliği milletimizin kökleriyle arasında kalan bağları kopartmak üzerine faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor.

Sermaye mevzusuna gelecek olursak, en büyük çıbanın Koç olduğu, Koç Grubunun bu ülkede millî menfaate ters ne kadar faaliyet varsa hepsinin sponsoru olduğunu ve bu hâliyle 28 Şubat’ın sermaye ayağının hâlen sağ salim yerinde durduğunu söylemek mümkün. Miilî iradenin devrilmesi bakımından sermayenin ne denli önemli olduğunu Mısır’da hep beraber gördük, değil mi?

Mevzunun bir diğer ayağı da devletin işlemesini sağlayan sivil ve askerî bürokratlar. 28 Şubat’ı hazırlayan ve idame ettirmeye çalışanlarca devlet kademelerine entegre edilen bu zümrenin kendi vazifelerinin bile üzerinde aslî görevi İslâmî olan her şeyin önünü almaktır. Devlet kademelerinde çalışanların memuriyet sürelerine bakacak olursak da geçmiş dönemlerde atananların bugün hâlen vazifede olduklarını ve hattâ an itibariyle üst kademelerde görev yaptıklarını bilmek gerek.

Şimdi tüm bunlara bakarak 28 Şubat sürecinin nihayete erdiğinden bahsetmek herhâlde komik olacaktır. Yalnızca 28 Şubat dönemine ait alınan kimi kararların ortadan kaldırılmasıyla 28 Şubat’ın bitmeyeceğinin ve meselenin Lozan’dan bugüne gelen zihniyet meselesi olduğunun anlaşılması için acaba daha kaç tane daha 28 Şubat gerekiyor?


28 Şubat Nasıl Gerçekleştirilmiştir?

28 Şubat süreci öncelikle resmî iktidarı devirmiş, ardından milletin gönüllerine yönelmiştir. Hedeflenen ise, kurulan “Batı Çalışma Grubu” (BÇG) ile inananların fişlenmesi ve ardından 1999 yılı itibariyle yapılacak olan operasyonlar ile inananların dirençlerini kırarak Lozan şartlarını daha bin yıl sürecek bir süreç hâline getirmektir. Yapılacak olan uygulama ise “kıyım”dır. Fişlenenlerin yaşadıkları alanlara operasyonlar yapılacak, 90’lı yıllarda solculara uygulanan “çatışma süsü ver, canlı bırakma” düsturuna bağlı şekilde, bu sefer silahlar inananlar üzerine çevrilecektir. Bırakın bu operasyonları yapabilmeyi, 76 yıllık sürdürdükleri programı bile yıkan Mütefekkir’e yaptıklarına bakalım birde.


*

çiçekler açıyor unutulmuş bahar

ilk aşka benzer ilk heyecan

ilk duyar gibi toprağın kokusunu

ilk gider gibi ilk savaşa

alevleniyor damarlarda kan

bu incecik kız gelinlik yaşta

bu desen oyun yaşında çocuk

bu ihtiyar-delikanlı.

ateş önü çatılmış tüfekler

ve ölüme hazır binler:

çiğneyemeyecek yabancı adam

toprağımızı

çiğneyemeyecek yabancılaşmış

adam.”[*]

Vel-hâsılı kelâm toparlamak icab ederse; 28 Şubat bir günün mahsulü değildir; kökleri bu rejimin kuruluşundan beslenen, dalları ülkenin stratejik kurum ve kuruluşlarına kadar yayılmış olan, beklenen mukaddes İslâm İstikbâlini perdeleyen, varlığını- sahte efendiliğini idame ettirmek adına hayvandan aşağı olmaktan imtina etmeyen, yalancı, ahlâksız, korkak ve hain bu zümreyle, günlük siyasî ucuz hesabları bir kenara koyarak, bedeli ne olursa olsun, bir an evvel topyekûn hesablaşılmalı ve millet bahçemize zarar veren bu otlar kökleriyle beraber acilen kurutulmalıdır.



*Salih Mirzabeyoğlu, Moro Destanı



Baran Dergisi 347. Sayı