28 Şubat post-modern darbecileriyle adlî yönden başlayan hesaplaşmanın, milletimiz için son derece memnuniyet verici olduğunu bilenlerdeniz. Ancak bu hesaplaşma tam anlamıyla yerine geldi diyebilmemiz için, 28 Şubat post-modern darbesinin mağdurlarının, mağduriyetlerinin giderilmesi de gerekir. Ne var ki, şu ana kadar sanık olarak görülen bazı muvazzaf asker ve asker emeklilerinin tutuklanması bahis konusu olmuş ise de, onların yönlendirmeleri sonucunda maalesef mahkûm edilenler hâlen cezaevlerinde bulunmaktadırlar. Bunlardan birisi de Salih Mirzabeyoğlu’dur.

Manevi yoğunluğu sebebiyle bazı haksızlıklara karşı koyması ve bazı eylemlerden haberdar olmamasına rağmen, sırf inandığı için, bu eylemlerden de sorumlu tutularak mahkum edilmesi, amme vicdanını o günden beri sızlatmaktadır. 28 Şubatçılar eğer suçsuzsa ve beraat edeceklerse, belki o zaman verilen mahkûmiyet kararının bir geçerliği olabilir. Ama 28 Şubatçıların muhakemesi sonucunda bir mahkûmiyet ortaya çıkacaksa (-ki kanaatimiz odur) o zaman Salih Mirzabeyoğlu’nun derhâl cezaevinden salıverilmesi gerekmez mi?

Ne var ki tarihimizde olduğu gibi, günümüzde de nice vatan evlatları düşüncelerinden dolayı mağdur edilmiş ve zindanlarda ömür tüketmelerine sebebiyet verilmiştir. Yapılan yanlışlıklar anlaşıldığında da, iade-i itibar için gayret gösterilmiş ama iş işten geçmiştir. Bugün aynı mağduriyet içinde bulunan insanlara kol kanat germek insan olmanın, Müslüman olmanın gereği değil midir? Hâlâ 28 Şubat baskısının devam ettiği gibi bir anlayışla, meselelere uzaktan bakmak yanlış değil mi?

Zaman zaman hastalık bahanesiyle bazı hükümlülerin affı şahaneye uğradıklarını biliyoruz. Affı şahane sadece solculara ve komünistlere mi münhasırdır? Bu vatanın payidar olması ve inandığı gibi yaşayabilmek için inançlarını dejenere etmek isteyenlere karşı mücadele verenlerin de, affı şahaneye mazhar olmaları, daha ne kadar bekleyecektir?

Niçin yıllardan beri ayyuka çıkan feryatları dinlememek için kulaklarımızı kapatıyor ve bir nevi haksızlıkları duymak istemiyoruz. Yakan, yıkan, öldürenle mücadelesini fikir planında yürüteni aynı kefeye koymak ne derece adilâne olur? Elbette ki muradı ilahi tecellî eder. Ancak kul esbaba tevessül etmek mecburiyetindedir. En azından bu tevessül, manevî mesuliyetten kurtulmak için elzemdir.

Duymayanlara duyurma adına hareket etmek ve gayret göstermek insanî bir anlayıştır. Her ne kadar duymak istemeseler de, en azından bu haykırışlar devam etmelidir. Bunun, sırça köşklerde yaşayanların, kulaklarını bu seslere kapatmış olsalar da, vicdanlarını sızlatacağından şüphemiz yoktur.

Meseleyi eğip bükmeden, olduğu gibi dillendirmek gerekir. Yani eğer 28 Şubatçıların yaptıkları doğru ise ve böyle bir kabul bahis konusu ise, o zaman inanç mağduru insanların zindanlarda kalmalarına belki doğru denebilir ama gördüğümüz kadarıyla millet ve adli yargı 28 Şubatın haksız bir kalkışma olduğunu görmüş, gereğine tevessül etmiştir. Şimdi mevcut hükümetin Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’e düşen, kararı kesinleşmiş bulunan inanç ve fikir suçlusu Salih Mirzabeyoğlu gibi diğer mahkûmların da yazılı emir suretiyle yeniden muhakemelerini sağlamaktır. Bu hatırlatmadan sonra, Sayın Adalet Bakanı, manevî sorumluluktan kurtulmak için, inanıyoruz ki böyle bir işleme tevessül edecektir. En azından vicdanen müsterih olabilmek için, vicdanen rahatsızlığını telafi edebilmek için, bu işleme mutlaka tevessül edecektir. İnanan insanların beklentileri bu istikamettedir. Bu husus göz ardı edilemez. Sistem ağalarının baskısı altında karar vermek mecburiyetinde kalanlar, böyle bir işleme tevessül ile manevî sorumluluktan kendilerini kurtarmış olacaklardır.          

Bir başka açıdan, milletin büyük çoğunluğunun reyini alıp, iktidar olanlar, milletin bu beklentilerine de cevap vermek durumundadırlar. Sadece basında yer alan konuşmalarla yetinmek mümkün değildir. Gerekiyorsa parlamentoda yürekli bazı milletvekillerinin kanun teklifleri ile bu husus gündem konusu yapılmalıdır. Fikir hürriyetinden yana olanlar, demokrasiden bahsedenler böyle bir çalışmada siyasî fark gözetmeksizin elbirliği yaparak, bu mağduriyetleri gidermek durumundadırlar. Gayret göstermelidirler. Böylece milletten aldıkları reyin bedelini ancak ödemiş olurlar.