Selam ve dua ile…

Bütün  okurlarımızın şahsında İslâm âleminin Kurban Bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.

*

Ümmetin ve Türkiye'deki Müslümanların dertleri bitmiyor; derdimiz büyük: derdimiz, insanca yaşamak için; İslam nizamında yaşamak için… Dünyanın her yanı fokur fokur kaynıyor; işsizlik, istikrarsızlık, huzursuzluk; elbette Yeni Nizam'ların doğuşu sıkıntısız olmaz ama maalesef Türkiye'de garip bir sessizlik, hissizlik hâli var. Imanı olanın heyecansız ve hissiz olması kaâbil değildir; bu sebeple kendimizi yoklayarak nerede hangi eksikler var bulunmalı ve bunlar giderilmeli; en küçük fert çapından devlet çapına kadar bu böyle!

Bir fikrin bağlıları, fikirleri ne ise onları bilmek ve bu doğrultu da hareket etmek zorundadır; bir futbol takımının taraftarları bile kendi takımlarını sadece tezahürat ile değil başka birçok sahada

destekler; öyle ise, ideoloji sahibi olanlar, bu "inanılan şey" etrafında çapları seviyesince hareket

etmek mecburiyetindedirler; başıboş, gayesiz bir şekilde hayat sürenler ise, "ben neyim ve bu hâl neyin nesi?" suâlini kendilerine sorarak bir adım atmalı ve öylesine gelmiş öylesine gidenler safından çıkmalılar…

Dünyanın ve özelde memleketimizin başlıca problemlerinden birisi de budur vesselam.

*

Bu hafta kapağımızda memleketimizdeki son yüzyılın en büyük yolsuzluklarından birisi olan 28

Şubat'ın Banka vurgunlarını ele aldık. Kapak mevzumuzu Sezâi Kırlangıç, “Anadolu’yu Söğüşleyen Bankalar” başlıklı yazısında işliyor ve: “Aslında sömürü ve hadise yeni değil. 1800'ler den itibaren vuku bulan Yahudi Bankerler vakasına, İngiliz sahipli Osmanlı Bankası'nın kuruluşuna, Düyunu Umumi’ye yağmacılığına ve ardından Merkez Bankası ve İş Bankası gibi bankaların "kârlarının", gelirlerinin büyük bir kısmını yabancılara aktarma kaydıyla kurulmasından itibaren milletin ümüğü ne kadar indiler. Dolayısıyla mevzuu yeni değil. Hatta, her on yılda bir gerçekleştirilen darbeler ile hazır sıcak paraları buharlaştırmak bir gelenekti” diyor.

Yayın Kurulu Üyemiz Kâzım Albayrak, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin oğlu Bahattin Efendi ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Bu söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu hafta “Savaş Başladı Daha da Kızışacak” başlıklı yazısında “Hiç de aptal bir insan değilim. Tüm dünyayı dolaşmış ve orada burada savaşmış, bir çok ülkeden yoldaşlar edinmiş bir adamım. Tüm bunlar dolayısıyla büyük bir analiz kabiliyetim olsa bile, Mirzabeyoğlu'nun sahib olduğu "görüş ufku" bende yok” diyor.

Kırgızistanlı Gönüldaşlarımız dergimize bir ziyaret gerçekleştirdi. Bunla alakalı haberi ve Sabur

Bey ile yapmış olduğumuz söyleşiyi 13 ve 14. Sayfalarımızda bulabileceksiniz.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun sadece Baran Dergisi’nde tefrika edilen yeni eseri “Ölüm

Odası B-Yedi” 128. bölümü ve -VA KIA "VE HİMLERSE KARINCA"- altbaşlığı ile devam ediyor.

Yakup Köse’nin Milat Gazetesi’nde yayınlanan “Yine Yeniden Hapishaneler” başlıklı yazısını sizler

için iktibas ediyoruz. Gülçin Şenel, bu hafta Aliya İzzet Begoviç’in vefat yılı vesilesiyle bir yazı kaleme alıyor.

Fatih Turplu’nun, Stefan Zweig’in “Üç Büyük Usta” kitabını ele aldığı yazısını arka kapağımızda

değerlendiriyoruz.

Ayrıca dergimizde sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek hafta buluşmak üzere...

Allah’ın selamı üzerinize olsun...