Selam ve Dua ile…

Bugünkü rejimin hukuktan, siyasete, kültüre bakışından, sosyolojik düşünce tarzına kadar Batı’dan aparma modeller ile bir taklit üzere kurulduğu mâlum. Buna kısaca montaj rejim diyebiliriz. Elbette ki bu montaj rejimin getirmiş olduğu etkiler iktisadî sahada da kendini göstermekte… Orijinal bir dayanağı olmayan ve taklit üzerine kurulu bir rejimde iktisadî mânâda orijinal ürünlerin ortaya çıkması da imkânsız. Bu sebep ile iktisadî yapımız montaj sanayi üzerine kurulu. Katma değeri yüksek olan hiçbir üründe patent sahibi olamıyoruz. Hâl böyle olunca da diğer devletlerin üretmiş olduğu malların montajını Türkiye içerisinde yaparak ihraç ediyoruz. Parçalar yurtdışından geldiği için mâliyeti yüksek ve yapılan ihracatın da kâr marjı düşük. Büyük bir ekonomi olmaktan bahsedildiği bugünlerde, ortaya yeni fikirler koymadan, yeni ürünler icat etmeden büyük ekonomi olunamayacağının da ihtarında bulunalım. Türkiye, yabancı ülkelerin montaj üssü olması, sermaye grublarının montaj ortaklığından başka bir yatırıma yanaşmaması  ve devletin orta ölçekli şirketlerin çalışmalarını layıkıyla desteklememesi hasebiyle Araştırma Geliştirme açısından orjinalitesi olan, dünya çapında ekonomik değer hâline gelmiş tek bir ürün ortaya koyabilmiş değildir.

Kapak mevzusu olarak seçtiğimiz bu hâdiseyi yazarımız Ömer Emre Akcebe kaleme aldı. Yazının başlığı ise “Türkiye Ekonomisinin Açmazı: Montaj Sanayi...”

Ömer Emre Akcebe ve Fatih Turplu, gazeteci-yazar Etyen Mahçupyan ile bir söyleşi yaptı. Alâka ile okuyacağınız bir söyleşi olduğuna inanıyoruz. 

***

İHH tarafından geçtiğimiz hafta Mavi Marmara yürüyüşü düzenlendi. Katılımın oldukça yüksek olduğu gösteriler, hâdisenin toplum nezdinde henüz soğumadığını, şehidlerin unutulmadığını ve halkımızda, nihayetinde iktidarın tutumuna da sirayet eden müşterek bir İsrail karşıtlığının vücut bulmuş olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

***

Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta Ayasofya’da yüz bin kişinin katılımıyla bir etkinlik düzenlenecekti. Bu etkinliğe katılım beklenenden fazla oldu ve neredeyse iki yüz bin Müslüman Anadolu insanı Ayasofya’nın özgürlüğü için sabah namazı vaktinde buluşup ellerini semâya kaldırdı. Yazarımız Faruk Hanedar “Bağımsızlığın Sembolü Ayasofya” başlıklı yazısı ile Anadolu Gençlik Derneği tarafından Ayasofya önünde düzenlenen bu organizasyon hakkındaki intibâ ve fikirlerini paylaştı. Bu organizasyon ile Anadolu insanının artık bu mevzunun mânâsını önemsediğini gördük. Umuyoruz ki en kısa zamanda Ayasofya ibadete açılacak ve esareti son bulacaktır! 

***

Yazarımız Salim Muhammed’in (Çakal Carlos) bu haftaki yazısının başlığı “Fransa’daki Siyonist Kuşatma ve Yozlaşma…” 

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleme aldığı ve her hafta dergimizde tefrika edilen Ölüm Odası B/YEDİ’nin bu haftaki alt başlığı “Nath (Hilâl-Seretan-Kıskaç)”…

Fatih Turplu’nun, “İntihâl, Aparma Yahut Yüzsüzlük Üzerine” başlıklı yazısı dergimizde… 

Gülçin Şenelin bu haftaki yazısının başlığı “Üstad Necip Fazıl’ın Evi Nerede?” 

Haberlerimiz, haber-yorumlarımız ve diğer içeriğimiz ile birlikte bu haftanın muhtevâsı böyle. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…