Selâm ve Duâ ile,
Dergimizin takdimine başlamadan evvel bir hususa dikkat çekmek istiyoruz; İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı Telegram işkencesi, avukatları tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi başvurusunun kabulü ile cezaevinden tahliye olmasına rağmen halen sürmekte.
Kısaca Telegram’dan bahsedecek olursak, ferdin hür iradesine tahakküm etmek için kullanılan, başarılı olsa da olmasa da müzmin bir işkence hâlinde devam eden, elektromanyetik sinyaller vasıtasıyla hedef kişinin beynine uzaktan ve temassız uygulanan bir zihin-beden kontrolü ve yönlendirmesi teşebbüsüdür.
Bu işkencenin fâili kim –içeride yahut dışarıda- olursa olsun, bu eziyetin nihayete erdirilmesi, en az 28 Şubat döneminden kalan hukuksuzluğun giderilmesi kadar elzemdir. Fâilleri ifşa edilir-edilmez bilemeyiz; fakat bu işkencenin nihayete erdirilmesi HÜKÜMET OLMA İDDİASINDAKİLERİN BOYNUNUN BORCUDUR. Diğer türlü, bu ahlâksızlığı yapanlar kadar mesuldürler.
Senelerdir sayfalarımızda bahsettiğimiz bu Telegram işkencesinin en az fâilleri kadar, yetkisi ve imkânı olup da mâni olmayan, seyirci kalan ve hattâ yarın öbür gün “haberim yoktu” diyen de aynı şekilde suçlu olacaktır.
*
“28 Şubat” döneminde alınan yargı kararlarındaki hukuksuzluğun Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan yeniden yargılama taleplerinin bir bir kabulü ile tescil edilmesi, “Çözüm Süreci”nin “silah bırakma” dönemine doğru ilerlemesi, Batı’nın Türkiye’ye uzanan kollarından biri olan cemaatin ayağının devletin içinden temizlenmeye başlanması Türkiye’de bir değişim rüzgârı estiğinin müşahhas emareleri.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve dolayısıyla iktidar partisinin kullandığı dilin üstüne çıkamayan, bahsettiğimiz değişime ayak direyen, bu vaziyetten ötürü de varlığını “karşı oluş”ta arayan geniş bir kesimin mevcudiyeti de aynı derecede gerçek... Şeytan ile Tayyip Erdoğan kavga etse Şeytan'ın yanını tutacak kadar patolojik bir vakıa halini almış olan müzmin muhalif güruhun karşısında da, yine bu dilin üzerine çıkamayan, varlığını “yandaşlık ve yalakalık”ta bulan bir kesim de mevcut.
İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, bu hususla ilgili olarak “Adalet Mutlak’a” başlıklı konferansta gazetecilik mesleğinden misâlle; “silâhlar sustuğu zaman, gazetecinin konuşacak bir lâfı kalmıyor… Veyahut da silâh yerine başka bir şey olarak “o yedi, bu bunu itti” falan filan… Şimdi mevzuu şundan ibaret: sen şuraya geldin, senin hiçbir düşmanın da yok, sen buraya nasıl bir şey teklif ediyorsun? Hangi düşünceyi teklif ediyorsun? Şimdi böyle bir durumda kalır kalmaz herkes kendine düşman aramaya başlıyor, çünkü düşman yoksa, kendi de yok gibi bir vaziyette…” demekteydi.
Bugün bu değişim rüzgârının tesiri altında silahların rafa kaldırıldığı demleri yaşarken, şimdi asıl sorulması ve konuşulması gereken, miadını dolduran düzenin yerine ne konulacağıdır. Biz de bu meseleyi kapağımıza taşıyor ve soruyoruz: “Silahlar Sustuğu Zaman Ne Konuşulacak?”
Kapak mevzumuzu, yazarımız Ömer Emre Akcebe “Silahlar Sustuğu Zaman…” başlıklı yazısıyla ele alırken, içinde bulunduğumuz sürecin ehemmiyetine dikkat çekiyor. Milletimizin sahipleneceği bir dünya görüşünün merkeze alınması ve bu dünya görüşünün perspektifinden bakarak İslâm âlemi için yeni bir geleceğin inşâ edilmesinin vaktinin geldiğini belirtiyor.
***
Dergimizin muhtevasını oluşturan diğer yazılara gelecek olursak;
Sezâi Kırlangıç, “Kürt Kültürünü Kürt'e İmha Ettirmek” başlıklı yazısında Kürdistan coğrafyasında yaşamakta olan Müslüman Kürt halkının ulusalcı Kürtler eliyle asimile edilmesine ve İslâm’dan uzaklaştırılmasına değiniyor.
Faruk Hanedar, geçen hafta Malatya’da TSK’ya ait iki uçağın düş(ürül)mesi çerçevesinde Türk ordusunun hâlini ele alıyor ve soruyor “Türkiye Ne Zaman Bağımsız Olacak?”
Geçtiğimiz haftalarda gönüldaşımız Muhammed Topçu’nun yeniden yargılama talebinin kabul edilmesi neticesinde tahliye edildiği haberini sizlerle paylaşmıştık. Bu haber cezaevlerinde bulunan birçok Müslüman tutsak için umut ışığı oldu. Biz de bu çerçevede Muhammed Topçu’nun avukatı Abdullah Özbek ile bu meseleye dâir bir söyleşi gerçekleştirdik. Abdullah Özbek'e göre “Muhammed Topçu kararı, İBDA-C örgütü üyeliğinden hüküm giyen Müslüman tutsakların davalarına emsal teşkil edecek.”
Suriye Türkmen Dağı Komutanı ve yeni yazarımız Albay Ebu Fadl, “Kayıp Hak” başlıklı yazısında Suriye’de yaşananların iç yüzünü bizlere anlatıyor. Komutan Ebu Fadl fırsat buldukça dergimizdeki yazılarına devam edecek.
Carlos (Salim Muhammed), bu sayımızda “Uruguay Lideri Mujica’nın Verdiği İnsanlık Dersi”nden bahsediyor.
Bu sayımızda, yayın hayatına yeni başlayan Diriliş Postası gazetesi yazarlarından Erem Şentürk ile bir röportaj gerçekleştirdik.  
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Ölüm Odası B-Yedi” isimli eseri 250. bölüm ve “Üç Safha” altbaşlığı ile devam ediyor. Geçtiğimiz hafta yayımlanan 249. bölümün bir kısmının sehven yayımlanmaması sebebiyle bu bölümü de 250. bölümden evvel tekrar yayımlıyor, bu hatadan dolayı özür diliyoruz.
Abdullah Kiracı, vakıflar üzerine yapmış olduğu araştırmayı Antik Çağ Anadolu'suna taşıyor ve “Hititlerde Vakıf” mevzuunu işliyor.
Gülçin Şenel’in bu haftaki yazısının başlığı “Okuma-Yazma Biliyor Muyuz?”
Sizler için derlediğimiz haber-yorumlarımız ve kültür-sanat haberlerimizle birlikte bu haftanın muhtevası böyle…
Gelecek sayımızda görüşmek üzere…
Allah’a emanet olun.