Selâm ve Duâ ile,
2000 senesinden beri İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı Telegram işkencesi, çok fazla malûmat sahibi olunmasa da artık en azından herkesin adını bildiği bir hadise. 2000 senesinde Kartal F-Tipi Cezaevi’nde başlayan, Bolu F-Tipi Cezaevi'nde devam eden Telegram işkencesi, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tahliye olmasına rağmen hâlen sürdürülmekte.
“Telegram” bahsine girmeden evvel şunu ifâde etmekte yarar var; Türkiye’de kök salmış, dallanıp budaklanmış ihanet şebekesinin varlığı artık herkesin malûmu. Tek kökten beslenen hıyanet dallarının ortak paydası, kendisini hangi dünya görüşü üzerinden milletimize pazarlıyor olursa olsun, İslâm’a ve Müslüman’a karşı olan kuduz düşmanlığıdır. Bu kuduz kâfir sürüsü, Cumhuriyetin, rejimin de varlığını İslâm düşmanlığına dayandırıyor oluşundan yüz bulmak suretiyle ellerini ve dillerini Müslümanlara  uzatmaktan çekinmemektedirler. İstiklâl Mahkemeleri’nden başlayarak darbe dönemlerinde, 28 Şubat’ta ve ekonomik kriz dönemlerinde İslâmî hassasiyet sahiplerinin etki ve yetkileriyle birlikte dirençlerinin kırılması için girişilen her türlü faaliyetin içinde hep bunları gördük. Bugün iktidarda olan parti ve Cumhurbaşkanı da sırf Müslüman olmaları ve bu Müslüman millet içinden yetiştikleri için aynı küfür korosunun hedef tahtasında olanlardan. Kendileri de çok iyi biliyorlar bunların kim olduğunu, kendileri de çok iyi biliyorlar bugün bastıkları toprak az biraz ayaklarının altından kaysa başlarına gelecekleri...
Devam edelim, 28 Şubat, İsmailağa Suikastları, Ergenekon, Balyoz, Fuhuş Çetesi, Aselsan Cinayetleri, MİT Operasyonu, Gezi, 17-25 Aralık Operasyonları, 6-7 Ekim Olayları, dinlemeler, yabancılara servis edilen devlet sırları ve Telegram işkencesinin fâillerinin azmettiricilerinin aynı odak olduğunu görmemek için kör olmak icab eder herhâlde...
Öyleyse artık yeni bir idare şeklinden ve olmasa olmaz idare ruhundan bahsedilmeye başlandığı bugünlerde, bu değişimin gerçekleşebilmesinin katî şart olan bağımsızlığın sağlanması için, diğer tüm ihanet unsurlarıyla beraber Telegram işkencesi ve fâilleri hakkında da gerekenin yapılması şarttır.
2003 senesinde Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleme aldığı “Telegram” eserinin yayımlandığı günden beri bu konu çeşitli defalar gündeme gelmiş olmasına rağmen, ortaya konan safsatalardan ötürü iki türlü zarar doğdu; bunlardan birincisi meseleyi samimiyetle anlamaya çalışanların kafası karıştı, ikincisiyse meseleyi bilip de bilmezden gelme pişkinliğini gösterenlerin ekmeğine bu safsatalar vesilesiyle yağ sürülmüş oldu. Bu durum, ister-istemez bu mevzu etrafında bazı karmaşıklıkların husulüne de sebep oldu; hem bu mevzûu netleştirmek adına ve hem de tekraren akıl almaz vahşilik derecesine varan bu işkence metoduna dikkat çekmek için bu hafta bu mevzûu kapağımıza taşıdık ve “Telegram’ın Hedefi Mirzabeyoğlu’nun Şahsında Tüm Türkiye’dir!” manşetini attık.
Kapak dosyamızda “Telegram nedir, ne değildir ve niçin Mirzabeyoğlu hedeftir” suallerine yanıt arıyoruz. Kapak yazımızı Ömer Emre Akcebe kaleme aldı...
Geçtiğimiz haftalarda “Kayıp Hak” başlıklı ilk yazısı yayımlanan Suriye Türkmen Cephesi Komutanı albay Ebu Fadl Suriye’den yazılarını ulaştırmaya devam ediyor. Albay Ebu Fadl, “Bu Mücadele Sürecek” başlıklı yazısının sonunda bir uyarıda bulunarak “bizim dinimiz tektir ve bu yolda hep birlikte ilerleyeceğiz ne olursa olsun. Yolumuz hak yoludur. Kâfirler ne yaparsa yapsın, bizi yok edemezler” diye bir çağrıda bulunuyor.
Geçtiğimiz hafta Ak Parti Gençlik Kolları Silivri Cezaevi’nde bulunan gönüldaşımız Yakup Köse’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu vesile ile Ak Parti Gençlik Kolları Başkanı Abdürrahim Boynukalın’la Yakup Köse ziyareti ve Ak Parti Gençliği üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.
Carlos (Salim Muhammed)’in çeşitli meselelerden bahsettiği bu haftaki yazısının başlığı “Vatan Hainleri Affedilmez, Bertaraf Edilir”...
Milat Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Adakoğlu gündemi Baran Dergisi’ne değerlendirdi. 1923’te açılan parantezin artık kapandığını söyleyen Adakoğlu zihniyet ve algı dönüşümü için 10 yıllar gerektiğini vurguladı.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Baran Dergisi’nde tefrika edilen eseri “Ölüm Odası B-Yedi” 252. Bölümü ile devam ediyor. Bu haftanın altbaşlıkları “Hastahâne Ziyareti” ve “Seretan Menzili”...
Sezâi Kırlangıç, “Anadolu Şiileşirken Akıl Tutulması Yaşamak” başlıklı yazısında Tükiye’de bir çok dernek ve vakıf kanalıyla yapılan Şiilik propogandasını ve Müslümanları Şiileştirme operasyonunu ele alıyor.
Abdullah Kiracı, vakıflar üzerine kaleme aldığı yazı dizisine “İslâm Öncesi İran’da Vakıf (Ruvenegân)” meselesini işleyerek devam ediyor.
Fatih Turplu’nun “Uyanık Edebiyatçıdan Kısa Bir Söylev” başlıklı yazısını alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
Geçtiğimiz hafta Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde İLEM tarafından “İslâmcı Dergiler Sempozyumu” düzenlendi. “Akıncı Güç” dergisinin de ele alındığı sempozyuma katıldık. M. Taha İnci, bu sempozyuma eleştirel bir şekilde yaklaşan “İslâmcı Dergiler Sempozyumu Üzerine” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Bahattin Yeşiloğlu’nun “Ali Ulvi Kurucu’nun Hatıratından” başlıklı yazısını arka kapağımızdan sizlerle paylaşıyoruz.
Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri de bulabileceksiniz.
428. sayımızda görüşmek dileğiyle...