Selâm ile…

Geçtiğimiz haftanın ve bugünün en önemli gündem maddesi, Türkiye’nin, angajman kurallarını ihlâl eden Rus uçağını düşürmesi… Günlerce Suriye’deki Müslümanlara bomba yağdıran ve bilhassa Türkmenlerin üzerine pervasızca giden Rusya, hiç beklemediği bu hareket karşısında şaşkına dönmüştü. Sadece Rusya değil, Amerika’sından Fransa’sına ve uluslararası sistemde statü sahibi ne kadar devlet varsa hepsini şaşkına çevirmişti.

Rus uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye-Rusya ilişkilerinin nasıl bir sürece girdiği ve gelecekte nereye evrileceği hususunda yorumlara sıkça rastlamaktayız. Zira Rusya’nın ekonomik yaptırım kararları alması, Rusya’da bulunan Türk iş adamlarını tutuklaması, Türk tırlarını sınırda bekletmesi gibi adımları ilişkilerin kolay kolay normale girmeyeceğinin göstergeleri… Bir not olarak, Batı’nın da Fransa’da yapılan iklim zirvesinde Erdoğan ile Putin’in yaşanan gerilimden dolayı aynı ortamda bulunmaması için ayrı salonlarda ağırlaması, fotoğraf çekiminde birbirlerine uzak yerlerde bulunmaları için çalışmaları gibi ufak-tefek görünen hareketleri bu gerilimden bir hayli memnun olduklarını gösteriyor.

İçeride Türkiye’nin haklı ve gerekli bu tavrı karşısında muhalif duruş sergileyenlere gelecek olursak; “Batı ile Rusya düşman olduğu için ve biz de anti-emperyalist olduğumuz için Batı’ya karşı Rusya’nın yanında olmamız gereken bir zamanda neden Rusya’yı karşımıza alıyoruz?” diye soranlar mevcut. Biz her şeyden önce Müslümanız ve İslâm’dan tarafız. İslâm tezlerin tezidir ve hiçbir şeyin “anti”si değildir. ABD’ye karşı olmak, Rusya’nın yanında olmanın zarurî olduğunu göstermez. Hadiseye bu şekilde yaklaşmak ise karşı yanlışa düşmemize sebep olur. Unutulmamalıdır ki, Rusya, İngilizler ABD’yi sömürmeye başlamadan, Fransa’da ihtilâl yapılmadan, Almanya ve İtalya birliğini sağlamadan önce de bizim düşmanımızdı… Rusya, coğrafî olarak da İslâm dünyası için hepsinden daha büyük bir tehdit olmuştur ve gücünü toplarsa yine olacaktır; bu asla akıllardan çıkarılmamalıdır.

Rusya ile taktik bazında muvakkat ittifaklara gidilebilir, işbirliği yapılabilir; ama asla tedbiri elden bırakmadan. Aslında bu, “devlet” olmanın bir gereği olarak diğer tüm devlet ve örgütlerle yürütülen ve yürütülecek ilişkiler için de geçerlidir. Türkiye aslî rotasına girip gerçekten İslâmî ve millî bir düzen kurulduğunda, siyasetinin tek “sabit”i İslâm’ın ve Müslümanların menfaati olacaktır. Şimdi bizim camia bazında yaptığımız, o zaman devlet olarak yapılacak olan bundan başka bir şey değildir. Öyle akıllara zarar değerlendirmeler, çene ishalinden başka bir şeye delalet etmez.

Öte yandan biraz daha geriye giderek Suriye meselesi etrafında yaşananlara daha geniş baktığımızda Rusya’nın yaptıklarının kararını tek başına almadığını, en azından Suriye’de müdahaleye başlarken kimlerden icazet aldığını daha iyi görürüz. Rusya ile İran’ın Suriye’de ortak hareket ettiği biliniyor. Putin operasyonlara başlamadan önce Netanyahu ile görüşüp Suriye’ye kefil olarak tabir-i caizse izin istedi ve bu izini koparmasının akabinde Rus askerî kuvvetleri Suriye’ye indi. Mevzu bahis devletler, İsrail, Rusya ve İran… Biri içten, diğer ikisi dıştan olmak üzere buldukları her fırsatta İslâm’a ve Müslümanlara saldırmaktalar. İsrail, köşesine çekilip sinsice tezgâhladığı oyunu izlerken, İran ve Rusya da bu oyunun en önemli aktörleri olarak görevlerini ifa ediyorlardı. Tâ ki Türkiye beklenmedik bir şekilde Rus uçağını düşürene kadar. Türkiye Rus uçağını düşürerek sadece herkesi şaşırtmadı, baş düşman İsrail’in kendisini merkeze alarak kurduğu büyük oyunu da fâş etti. Bu meseleyi kapağımıza taşıdık ve “Cendere Kırıldı! Rus Uçağıyla Beraber Vurulan İsrail ve İran’ın Hesaplarıdır!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu yazarımız Ömer Emre Akcebe kaleme aldı. Önsözümüzde dikkat çekmek istediğimiz hususları bu yazıda daha ayrıntılı bir şekilde bulabileceksiniz.

Yine Türkiye ile Rusya arasındaki gerilim ile alâkalı Baran Demir’in “Rusya Tedirgin; Farkında Mıyız?” başlıklı yazısını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Rus Jetinin Düşürülmesi Pahalıya Patlayacak” diyor ve ikazlarda bulunuyor.

Sakarya Üniversitesi Öğretim görevlisi ve Tarih Bilinci Dergisi Yazarı Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu ile aktüel meseleler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Bahattin Yeşiloğlu “Yaralı Ceylanlar Kulübü” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen ve şu ana kadar üç cildi kitaplaştırılan eseri Ölüm Odası B-Yedi 289. bölümünün alt başlığı “BİT”…

Abdullah Kiracı, “İslâm Vakıfları-Terminoloji” bahsini bu sayı tamamlıyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz ve yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olun.