Selâm ile…
Memleketimiz garip bir yer: Sanayicisi, dışarıdan mal girişinin azalması ve daha fazla kâr etmek için gümrük duvarlarının yüksek tutulmasını istemesi gerekirken gümrük duvarlarının kalkmasını taleb eder; tüccarı, dışarıdan aldığı malları iç piyasaya daha kârlı satabilmek için serbest ticareti desteklemesi gerekirken gümrük duvarlarının yükselmesi gerektiğini söyler… Aslında sadece bu meselede değil, ekonomisinden politikasına, hukuk sisteminden eğitim sistemine her sahada bu abesle iştigal misale onlarca, hatta yüzlercesini ekleyebiliriz.
Türkiye’nin kronik problemlerinden birisi üretimin çok düşük olmasına mukabil tüketimin hadleri zorlamasıdır. Bu sebepten olsa gerek, şu yıl olmuş Türkiye hâlâ taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışıyor. E tabii, taşıma suyla değirmen dönmeyeceğinden en ufak bir global sarsıntıda bile Türkiye ekonomisinde deprem oluyor, zamlar ardı ardına geliyor, enflasyon yükseliyor, döviz kuru fırlıyor. Devlet doğrudan teşviklerle üretimi artırmaya çalışsa da istenilen bir türlü elde edilemiyor. Bu yapılamayınca da sadece istatistikî verilerle günü kurtarmak adına adımlar atılıyor.
Bunun sebebi, özetle, mevcut Kemalist rejimin yaklaşık bir asırdır “modernleşme” ve “Batılılaşma” kisvesi altında milletimizi öz bünyesinden koparmasıdır. İnsanî her mefhumu “ortaçağ” zihniyeti addeden Batıcı Kemalist rejim, barbar Batı zihniyetinin gayriinsanî değerleri minvalinde halkımızı dönüştürmek için bir asırdır elinden geleni yapmaktadır. Mutlu olabilirler: Artık insanî değerlerin birinci planda olmadığı bir cemiyetimiz var! Bu yüzden, bugün aksaklıklar giderilmeye çalışılsa da, işi kökünden çözücü, köklü değişiklikler içermeyen adımlar, Rahmetli Erbakan’ın tabiriyle “pansuman tedbirler”den ibaret kalıyor.
Batı’nın tüketim çılgınlığı zehri, insanımızın bünyesine öyle bir zerk edilmiştir ki, cemiyetimizde fırsatçı ve gerçek hayata lakayt fertler ciddi bir yekûn tutmaya başlamıştır. Bunun tabii neticesi de hiçbir zahmete katlanmadan sadece maddî menfaat sağlamanın yollarının aranmasıdır. Böylece elindeki sermayenin miktarı ne olursa olsun zahmetsiz ve risksiz para kazanma arzusu, düşük maliyetli, getirisi garanti, zihnî çaba gerektirmeyen distribütörlükler, hizmet ve hızlı tüketim gibi sektörlere yönelik yatırımlar yapılmasına sebep olmaktadır. Kemalizm’in yaptığı işte bu: Sadece menfaatini düşünen fertlerin devlete herhangi bir aidiyet hissetmemesi, bir ideale sahip olmaması…
Netice olarak bugün Türkiye’nin yapması gereken, tıpkı I. Dünya Savaşı sonrası Almanya’sı misali milletini bir ideal etrafında toplayarak devlet ile halkın bütünleşmesi sağlamaktır. İnsanımız konformizmden kurtarılıp, bir ideal uğruna ıstırap çeken toplum oluşturulmadan, “devletin malı deniz, yemeyen keriz” mantığından kurtarılıp, “bu benim devletim” düşüncesi yerleştirilmeden bu hâlden kurtulamayız. Bu da Müslüman Anadolu halkının millî ve manevî değerleriyle örtüşen, hassasiyetlerini gözeten bir rejimin kurulmasıyla mümkündür. Her yandan arazlarla dolu rejimin yerine, merkezine İslâm’ı alan bir devlet bina edilip halkıyla sırt sırta vermesi sağlanmadan, bu kronikleşmiş hastalıklarından kurtulamayız. 
Şimdi öyle bir noktadayız ki fokur fokur kaynayan dünyada ya Batı’nın treninde Batı ile beraber şarampole yuvarlanacağız ya da o trenden hemen atlayıp yara bere içinde kalsak da omuz omuza verip yaralarımızı saracak ve “Kurtuluş Yolu”na ulaşacağız.
Kapağımızı bu mesele etrafında yaptık ve “Mevcut Rejimle Millet Değil, İstatistik Rakamları Kalkınır!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Köksüz İktisat ve Teşvik Politikası” başlıklı yazısında işledi.
Bu haftanın önemli gündem maddelerinden biri de Suudi Arabistan’ın aralarında Şiilerin de bulunduğu 47 kişiyi idam etmesinin akabinde yaşanan Suud-İran gerilimi… Bu mesele ile alâkalı Çakal Carlos (Salim Muhammed)’in “İran-Suudi Çatışması Dolayısıyla” başlıklı yazısını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.
Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer ile modern iktisadî sistemin çıkmazları ve “İktisadî Düşüncenin Evrimi ve İktisat Politikası” isimli kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınıza eminiz.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen “Ölüm Odası B-Yedi”nin 294. bölümünün alt başlığı “Düşvâri”…
Abdullah Kiracı, “İslâm Vakıflarının Şer’i Dayanakları” başlıklı yazısının beşinci bölümünde “Ashab-ı Kiram’ın Vakıfları”nı işliyor.
Gülçin Şenel’in bu haftaki yazısının başlığı “I. Yürüyen Büyük Doğu Sempozyumu Hazırlıkları Başladı”…
Diğer haber ve yorumlarla bu sayımızın muhtevası böyle…
Gelecek sayımızda görüşmek üzere…