Selâm ile…
Bu hafta, devletin idaresini elinde bulunduran Batı uzantısı zümrenin, Müslümanlara kin ve nefretini kustuğu 28 Şubat darbesinin 19. sene-i devriyesi… Batı tarafından İslâm’ı bu topraklardan süpürme vazifesi kendilerine ihale edilen Batıcı-laik zümre, Müslümanlardaki zihnî dönüşüm karşısında paniğe kapılarak, 28 Şubat sürecinde, kuduz köpek misali Müslümanlara saldırmaya başlamıştır. İslâm düşmanlığının kör ettiği gözlerle önünü arkasını hesap etmeden girişilen sosyal, siyasî ve iktisadî mühendislikle “tesiri bin yıl sürecek” bir operasyon gerçekleştirdiklerini ve Müslümanların bir daha belini doğrultamayacağını düşünmüşlerdi; ama öyle olmadı.
Aradan geçen 19 senelik süre zarfında Türkiye’nin idaresinde önemli değişiklikler olduğunu söyleyebiliriz. Müslümanların ve devletin idaresi içine bir ajan edasıyla girmiş Fetullahçı yapının birçok noktada akamete uğratılması, memleket yönetiminin daha tutarlı bir hükümetin eline geçmiş olması, Müslümanlara yönelik bir takım hukuksuzlukların ortadan kaldırılmış olması gibi mühim değişimler yaşanmıştır. Fakat bu değişimlerin sistematik olmaktan öte günlük politika ve anlık tepkilerden meydana gelmesinden ötürü 28 Şubat zihniyetinin tamamen bittiğini ve kazındığını söyleyemeyiz. Elbette bu zihniyetin ortadan kaldırılması, Türkiye’deki “yarı sömürge” idaresinin kendilerine tevdi edildiği, memleket ve halk düşmanı her darbenin azmettiricisi Batı uşağı belli zümrelerle hesaplaşmaktan geçer.
Her ne kadar 28 Şubat ile alâkalı bir dava devam etmekte olsa da, bu davada sadece askerî kanattan sınırlı sayıda isim seçilerek sanık koltuğuna oturtulmuştur. Oysa askerler darbede yalnızca piyon vazifesi görmüştür ve yapmış oldukları manipülasyonlarla, yönlendirmelerle ve brifinglerle darbenin gerçekleştirilmesine sebep olan zümreye dokunulmamıştır. 28 Şubat darbesinde aysbergin görünmeyen kısmı pozisyonunda bulunan sermaye kanadı ile bunların elindeki darbe kışkırtıcılığı yapan medya grupları hâlâ ortada durmaktadır. Son birkaç yıldır tertib edilen “Gezi” ve benzeri dış merkezli operasyonların icracısı da yine bu zümredir. İlk fırsatta da 28 Şubat benzeri bir operasyona girişmekten geri durmayacakları aşikârdır.
Bu meseleyi kapağımıza taşıyor ve “28 Şubat Gerçekten Bitti Mi?” diye soruyoruz. Kapak mevzumuzu “Müslümanları Anadolu’dan Süpürme Operasyonu: 28 Şubat” başlıklı yazısıyla Faruk Hanedar işledi.
28 Şubat ile alâkalı olarak Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya ve Av. Müşir Deliduman ile yaptığımız söyleşileri dergimizde bulabileceksiniz.
Kâzım Albay’ın “Hürriyet Anlayışımız” başlıklı yazısı ikinci bölümüyle bitiyor.
Kenan Durdu’nun “Bir Adam Yaratmak –Klâsik Çatının Klâsik Temeli-” başlıklı yazısını büyük bir zevkle okuyacağınızı umuyoruz.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Ölüm Odası B-Yedi eserinin 301. bölümünün alt başlığı  “İdeal Tepe (Kelimesiz Düşünmek Yaradanı)”…
Abdullah Kiracı, vakıflarla ilgili yazı dizisinde bu hafta vakıf kuruluşundaki ana unsurları anlatmayı sürdürüyor.
Fatih Turplu’nun “Bürokratik Çete Zihniyeti” başlıklı yazısını arka kapağımızda okuyabilirsiniz.
Dergimizdeki haberlerimiz ve diğer içeriğimizle birlikte bu haftanın muhtevası böyle.
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…
Allah’a emanet olun…