Selam ve duâ ile…

Bu hafta Allah nasip ederse 1437’nci Ramazan’a ulaşmış olacağız. Dünyanın bütün debdebesinin bir kenara itildiği ve Allah için aç kalmanın, onun için susuz kalmanın, hülâsa onun için ibadet etmenin kıymetinin her zamankinden daha çok anlaşılacağı bir zaman aralığına giriyoruz. Güneşin şiddetinden taşların son derece kızması mânâsına da gelen “râmada” kelimesinden türetilen Ramazan’ın bütün günahlarımızı eritmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz…

1437’nci Ramazan’ı, aynı zamanda dünyanın ve memleketimizin pek buhranlı bir döneminde yaşıyoruz. Öyle ki, Ortadoğu’dan Asya’ya, Avrupa’dan Güney Amerika’ya kadar ahlâkî bozulma, kargaşa ve yangın had safhaya ulaşmış vaziyette. Siyasetiyle, ekonomisiyle ve toplumsal yapısıyla çöken bir dünya nizamının ahvâlinden bahsediyoruz. Senelerce baskı altında tutulduktan sonra artık parya statüsünden kurtulmak için can atan Müslümanlar, diğerleri ve hatta Batılılar, kendi medeniyetlerinin kurduğu sistemin dişlileri arasında ezildiklerini fark etmişlerdir. İçtimaî ve siyasî planda 2010’lu yıllar ile beraber en çok konuşulan hâdise Arap Baharı olmasına mukabil, artık ulus devletleri de cenderesinde iyice sıkıştırmaya başlayan global kapitalizm/siyonizmden kurtulma arzusuyla cihanşümul bir memnuniyetsizlik ve isyan baş göstermiştir.

Elbette bunlar yeni bir nizam arayışının, bir dönüşümün de sancılarıdır. Dünya genelinde dönüşüm yolunda doğan talep, sistemin dizginlerini elinde tutan global sermayenin baronları tarafından da anlaşılmış ve çarklarının dönmesi adına yeni bir dizayna girişmişlerdir. Bu çerçevede birçok devlet içerisinde yerli işbirlikçileri vasıtasıyla operasyonlar için düğmeye basılmıştır. Chavez başta olmak üzere Latin Amerika’daki bütün devlet başkanlarının –tesadüf bu ya!- hepsinin birden kanser olması, yapılan siyasî ve ekonomik mühendislikler bütün dünyanın malûmu…

Eski dünya yıkılıyor, yenisini ise kuramıyorlar. Yaptıkları bir nevi deneme yanılma yöntemi kullanarak zaman kazanmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Bu arada dünya da yangın yerine dönmüş pek umursamıyorlar. Suriye, Irak, Libya, Mısır, Afganistan, Pakistan malum. Müslüman coğrafyalar kan gölü içinde… Ama şimdi Batı ve Hristiyan topraklarında da benzer gelişmelere şahit olacağız gibi duruyor. Fransa, Venezüella ve Brezilya’da aniden iç karışıklıklar ortaya çıktı. Bu karışıklıkların hiç biri tesadüfî değil; Türkiye’nin de hedef seçildiği uluslararası bir operasyonun parçası…

Türkiye’ye gelirsek bizim meselemiz Anadolu ve İslâm âlemidir. Lafı uzatmadan söyleyelim, bugünkü politik arenaya bakarak ifade edersek, Nasreddin Hoca’nın helva fıkrasında olduğu üzere un, yağ, şeker var; fakat helva yapacak, yani elindeki bulunmaz nimet olan imkânlardan bütün bir Türkiye’nin içinde bulunacağı genişlikte memleketimizi bir fikir etrafında bütünleyecek, o kıvamı tutturacak zihniyet yok. İşte Büyük Doğu-İbda fikriyatının ehemmiyeti de burada devreye giriyor.

Her zaman söylediğimiz gibi içte birlik olmadan dışa karşı kuvvetli olunamaz ve memleketimize yönelik hiçbir operasyonu savuşturamayız. Hantal bürokrasi, uyuşuk siyasetçi, cahil talebe ve her şeyiyle alâkasız halktan müteşekkil bir memleket tahayyül edilebilir mi? Böyle bir memleket kendisine yapılan hangi suikastı engelleyebilir? İşte bu fikirden yola çıkarak 1437’nci Ramazan’a girerken uluslararası çapta başlatılan, Türkiye’nin de hedef seçildiği yukarıda bahsettiğimiz operasyonu kapağımıza taşıdık ve “dört ülkeye eşzamanlı operasyon” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Düşman Kim?” başlıklı yazısında Ömer Emre Akcebe işledi.

Çakal Carlos (Salim Muhammed) bu haftaki yazısında “Türkiye’yi Bekleyen Tehdit”ten bahsediyor.

Fahri Özcan, “Dikkat Edin: Ramazan Azgınlığı Lanetler” başlıklı yazısında Ramazan’a girerken dikkat etmemiz gerekenler hususunda bizi uyarıyor.

Fatih Turplu, “Mısır’ın Oğlu Üstad Kral Theoden” başlıklı yazısında bir hatırasından yola çıkarak kendi kendine kendini üstad ilân eden ve Üstad Necib Fazıl’ı n 25 yılda bir rekât bile namaz kılmadığını söyleyen, kendisi hapse girmesin diye Üstad Necib Fazıl’ın delilik raporu aldığı, adlî tabibin ise “Üstadım, Üstadım ayrıca rica etmenize gerek yok, siz aracılık ettiğiniz için bu raporu veririm; ama bu adam zaten zırdeli” dediği bir meczubu hikâye ediyor.

Kubilay Akın Gürel, “4. Sanayi Devrimi ve Biz” başlıklı yazısında Türkiye’nin teknoloji ile imtihanını işliyor.

Bu hafta Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Alâka ile okuyacağınız, verimli bir söyleşi olduğunu düşünüyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir bakış açısıyla ele aldığı Ölüm Odası B-Yedi’nin bu hafta yayımlanan 315’nci bölümünün alt başlığı “Yengeç (Tenzih Şuuru)”…

Abdullah Kiracı, “Hanefîlere Göre Menkul Vakıflar”ı işliyor.

Gülçin Şenel, Üstad’ın vefat ve doğum yıldönümü ile alakalı programlara değiniyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz ve yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek üzere…