Bu hafta Başörtüsü yasağının kaldırılmasına da vesile olan Demokratikleşme Paketi’nin ilgili maddesinin artılarını ve eksilerini incelerken, bu gibi yasakların altında yatan zihniyeti ve Ak Parti’nin bu zihniyet karşısında nerede durduğunu işaretlemeye çalışacağız.

İslâm dairesi içinde bulunan ülkemizde İslâm ve Müslümanlarla mücadele etmek maksadıyla inşa edilmiş Kemalist Rejim ve zihniyetinin milletimize ettiği zulümlerden birisi olan Başörtüsü yasağı, 30 Eylül 2013 tarihinde açıklanan “Demokratikleşme Paketi” vesilesiyle hâlledilmiş “gibi” oldu.

Başbakan’ın Demokratikleşme Paketi’nde başörtüsü özgürlüğüyle alâkalı açıkladığı maddeye bakacak olursak:

 “Kılık Kıyafet Yönetmeliğini değiştirerek kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırıyoruz. 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik' kadın ve erkekler için kısıtlayıcı hükümler içeriyordu. Bu kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlâl ediyor, ayrımcılık içeriyordu. Yönetmeliğin 5’inci maddesinde değişiklik yaparak kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlalleri kaldırıyoruz.

Resmi elbise giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, Emniyet mensuplarını, Yargıda Hâkim ve Savcıları bunun dışında tutuyoruz.”
İşin bir tarafına bakacak olursak; Demokratikleşme Paketi’nde açıklanan yukarıdaki maddeye istinaden, bahse konu kurumlar dışında kalan devlet memurları, tıpkı üniversite öğrencileri eğitim-öğretim hayatlarına başörtüsüyle devam edebildikleri gibi, görevlerini başörtülü olarak icra edebildiler; bu vesileyle bazı Ak Partili milletvekilleri de Meclise başörtülü girmiş oldu. Ak Parti’nin nemalanmak için seçim zamanını beklediği Başörtüsü serbestisi, Kemalist Rejiminin marjinal temsilcisi olan CHP’nin de seçimlerde yara almamak için sessiz kalmasına yol açtı. 90 senedir Müslüman kadınımızın başındaki örtüden bile korkan Kemalist Rejim bu vesileyle büyük bir darbe yemiş oldu.

Yazımızın başındaki “gibi” ifâdesine dönecek olursak Başörtüsü özgürlüğü maalesef kanunî bir düzenlemeye tâbi tutulmadı ve bir yönetmelik değişikliğinden ibaret kaldı. Yine aynı şekilde, istikbaldeki bir hükümet, idari bir tasarrufla başörtüsünü yasaklayabilir bir yönetmelik değişikliğiyle. Bu durumu, düzenlemeyi yapan idarecilerimiz akıl etmiyor herhalde.
İşin diğer bir tarafına dönecek olursak; Kemalist Zihniyetin Başörtüsünden anladığı İslâm ve Müslümanlardır. Bu argümandan yola çıkacak olursak; Ak Parti’nin açıkladığı Demokratikleşme Paketi’nin, Kemalist Rejim’in senelerdir elinde tuttuğu ve Müslümanlara kan kusturduğu TSK ve Yargı gibi son derece önemli askerî ve sivil bürokrasi kademelerini yine Kemalistlere teslim ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Peki, biz böyle söylerken iki tane zevzek de çıkıp “aman kardeşim ona daha zaman var, bir anda nasıl olsun” diyemez mi? Elbette diyebilir... Şimdi meseleyi biraz da bu bakımdan ele alalım, şu, “aman kardeşim” diyenlerin kafasından…

90 sene önce kurulan Cumhuriyetle beraber özellikle İstiklâl Mahkemelerinde Müslümanlara karşı girişilen kıyım neticesinde oluşmuş bir psikoloji, inşa edilen korku imparatorluğunun neticesidir bu anlayış… Hani sokak köşelerinde takılan 3-5 zibidi vardır da koskoca mahalleye kök söktürürler, bu durum biraz da ona benzer. Mahalleli sessiz kaldıkça zibidiler gemi azıya alır ve iyice kuduzlaşırlar… Batılı Efendilerinin İslâm ve Müslümanlar ile mücadele etsinler diye iktidarı emanet ettikleri Kemalist Rejim zihniyetinin Türkiye’deki manzarası tam da yukarıda arz ettiğimiz gibidir.
“Hâkim bir davaya mensub olanlar, mahkûm tavır takınmazlar” düsturunca bir değerlendirme yapacak olursak; Türkiye’deki Müslümanların en büyük sıkıntısı İslâm’ın üzerine bina edildiği temel hususiyet olan “ihlâs” problemidir. Kemalist Rejimin 1999 senesinde, belki de en güçlü olduğu demde, bir avuç İhlâslı Müslüman Mahkûm karşısında Metris’de uğradığı hezimetten sonra, hele ki bugün, hâlen Kemalist Rejimden çekinenler varsa, ya derhâl bir psikiyatri kliniğine gitmeleri veyahut kelime-i şahadet getirip iman tazelemeleri gerekmektedir. He “yok ben hâkim dava mensubu değilim” diyorsan orası başka mesele…

Kimse kimseye masal anlatmasın, Ak Parti iktidarı bugünün konjonktüründe bile Kemalist Rejim’in elinden sivil ve askerî bürokrasiyi koparıp alacak iradeyi sergilemekten acizdir. Şimdi bu cümleyi okuyanlar “ama alternatif yok ki, kime oy vereceğiz” konusunu gündeme getirebilir. Bu konuyu açan ve soruyu soran samimi okurumuza biz de şu cevabı veririz; “kardeşim, kardeşlik hukukunun gereğidir ki acı da olsa sana söylemek zorundayız; senin zihnin Kemalist Rejim tarafından öylesine iğdiş edilmiş ki, sen bugün baktığında demokrasi lânetinden başka bir alternatifi bile akledemiyor, Batılıların sana çizdiği ve müsaade ettiği çerçeve haricinde düşünemiyorsun.”
Toparlamak gerekirse, Başörtüsü de dâhil olmak üzere bu toprakların asıl ve asil sahibi olan Müslümanların meseleleri öyle yönetmeliklerle, 10 senede bir seçim üstü ağza bal çalmak nev’inden icraatlarla hâlledilecek meselelerden değildir. Türkiye’deki bir avuç şımarık Batı gardiyanı hegemonyasındaki siyaset, hukuk, ekonomi, eğitim, sanat, medya, hâsılı fert ve toplum anlayışı topyekûn tasfiye edilip yerine solmaz ve pörsümez yeninin zamanın şartlarına tatbik edileceği “İslâm’a Muhatab Anlayış” tesis edilmeden, Müslüman milletimizin meseleleri halledilemez!..


Baran Dergisi 356. Sayı