Sizce Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinin mânâsı nedir ve neden bu zamanı beklediler?
Rusya’nın Soğuk Savaş döneminden gelen büyük bir devlet politikası var. Birincisi, Soğuk Savaş döneminden bu yana Ortadoğu’da bir tane üsleri var, o da Lazkiye Limanı. İkincisi, Libya meselesinde Amerika’dan yedikleri bir kazık var. Bu kazık şuydu; bir ülkedeki iktidarı devirirken o ülkedeki beklentiler yahut menfaatlerin garantiye alınması gerekiyor. Burada Rusya 200-250 milyar dolar kazık yedi. Muhalifler birçok olumsuzluğa rağmen Suriye’de çok ciddi şekilde güçlenmişti. Bu ilerleme Lazkiye’nin çevrelenmesine kadar ilerledi. Hatta Lazkiye neredeyse düştü, düşüyordu. Ruslar bunu görünce hemen 15 günde bir hava alanı, 28 jet, onlarca tank ve binlerce askeri bölgeye yönlendirdi. Haliyle buradaki menfaatlerin bir şekilde kontrol edilmesi gerekiyordu. Üçüncüsü ise malûm nükleer anlaşmayla İranlılar, Amerikalıları kendi saflarına çekmeye başlamışlardı, ciddi de bir yakınlık vardı. Şii politikasında her zaman “büyük şeytan Amerikalılardır, küçük şeytan Ruslardır”... Buna rağmen Ruslarla hep iş yaparlar. Ruslar da bölgede Amerikalılara karşı İranlıları desteklerler. Burada bir Şii koridoru vardı ama ciddi bir sıkıntıya girdi. Amerika İranlılarla yaklaşıyordu. İranlıları tekrardan kendi yanlarına çekmek için 21 milyar dolarlık silah anlaşması yaptılar. Yani bir anlamda İranlıları kendilerine gebe ettiler, aynı zamanda da Amerika ve İran yakınlaşmasını görerek Lazkiye bölgesini kendi çıkarları için parsellediler. “Zamanlama manidar” diye bir söz var. O kadar iyi zamanlama yapmışlar ki, Ruslar geçen sene Avrupalılara doğalgaz şantajı yapmıştı. “Eğer siz bana ambargoyu vurursanız, ben de sizi kışın ortasında dondururum” diye. Şimdi kışa doğru yaklaşıyoruz ve doğalgazda %60 Ruslara gebeyiz. Ve çok önemli bir şey daha var; 3 hafta sonra seçim var ve Türk dış politikasını sıkı tutan, İslâmcı değerler üzerine hareket eden ve bağımsız Türkiye söylemlerini geliştiren Recep Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu gibi iki insan, çok fazla agresif söylem geliştiremediler. Buradaki geliştirememe korkaklıkla alakalı değil. Seçimler yaklaşıyor, toplumu germemek ve onları belirsizliğin içine sürüklemek istemediklerinden dolayı. Zamanlama iki açıdan önemlidir. Bir tanesi, kış aylarına giriyoruz, diğeri de seçim öncesi hükümetin elinin kolunun bağlı olması. Ruslar açısından iyi bir strateji…
Türkiye köşeye sıkışmış durumda mı?
Tam olarak öyle değil de, bu üç hafta sonra olacak seçimlerin hatırına kimse bir şey söylemek istemiyor. Amerika ile Rusya’nın ikircikli bir politikası var. Yahu ne olduysa birileri bizi NATO’ya mecbur etmek istiyor. Bununla ilgili birtakım anlaşmaların olduğu bariz ortada... Biz zaten Batı’nın müttefikiyiz. Bir şeyler olmuş ki, birileri bizi tekrardan Batı’nın yanında görmek istiyor. Burada bizim kafayı çalıştırmamız, tarihe bakmamız, NATO’ya nasıl üye olmuştuk bakmamız gerekiyor. Ruslar bizden iki tane toprak istemişti, birisi boğazlar, öbürü de Kars ve Ardahan. Haliyle bizim de Ruslara karşı koyacak gücümüz olmayınca Batıya yalvarıp NATO müttefiki olduk. Şimdi de Rus uşakları bizi taciz ediyor, zamanlaması mânidar, bir şey yapamıyoruz. Ve NATO da durduk yere “biz Türkiye’ye asker yollayabiliriz” diyor. Devlet “hayır istemiyorum” diyor. Bize zaman lazım… Bu söz konusu zaman seçimlere kadar... Ondan sonra ben Türkiye’nin politikalarında ciddi bir gelişme ve bağımsız karar alma bekliyorum. Hele tek başına bir iktidar çıkarsa vaziyet çok daha sağlam olur.
NATO’nun bize bir faydası varsa, beş zararı var, değil mi?
Ben bununla ilgili bir yazı yazdım, “NATO’dan Ayrılmalıyız” diye, beni tehdit ettiler. Biz var ya NATO’dan bugüne kadar bir fayda görmemişizdir. Zerre yararı yok ve üstelik bizim Türk subaylarımızın kafaları NATO zihniyetine dönüşüyor. Yani özgür, risk alabilecek insanlar devletinin, toplumunun gücünü, medeniyetinin yükselmesini yokluk olarak görüyor. Kısacası subaylarımızda özgüvensizlik başlıyor. Mesela Ergenekon’da paralel bir yapının tasfiye ettiği gruplardan biri de Avrasyacı bir gruptu, yani NATO karşıtı bir grup. NATO, Soğuk Savaş döneminde de bize çok yamuk yaptı. Bizim ülkemizde Jüpiter Füzeleri vardı, Amerikalılar bize sormadan bu füzeleri geri çekmişlerdi. Bu füzelerin yönü Rusya’ya doğru dönüktü. Bize çok büyük kahpelikler yaptılar. Kahpe kelimesini özellikle kullanıyorum. Kıbrıs’a harekât yaptığımızda bize kimse destek vermedi ve destek vermedikleri gibi Soğuk Savaş’ın en sert döneminde 1974-1975 senelerinde ambargo yedik. Suriye’deki sorunu biz çözecektik “beraber yapalım” dediler. Sonra da bizi yalnız bıraktılar. Politikamızdaki başarısızlık değil, aldatılmışlık… Bizimkiler de diyor ki “Suriye’de bir gerginlik var Rus füzeleri gelebilir. Patriotları koyduk da bu Patriot’lar çok eski bir teknoloji.” Hatta Putin “Türkleri bunlarla mı koruyacaksınız” diye alay etmişti. Suriye krizinin en gerilimli olduğu, Rusların 15 bin adam gönderdiği dönemde füzeleri geri çekiyorsun. NATO’nun bize hiçbir faydası yok. Teknoloji olarak onlara bağımlıyız. Türkiye dış politikada bağımsız adım attıkça bizim ülkemizde gerilim artıyor. Ankara saldırısıyla da muazzam bir iş yaptılar ve Türkiye’nin kılcallarına dokundular.
Ankara saldırısıyla alâkalı dış basında neler konuşuluyor? Kimin yaptığından ziyade kimin yaptırdığı önemli… Burada amaç neydi?
Saldırının dış güçler tarafından yapıldığı bariz belli. Çünkü, seçime gidiyoruz. Ülkemizde iki tane yarık var biri Kürt-Türk sorunu ve ikincisi ise Alevi-Sünni sorunu… 7 Haziran’da seçime doğru giderken Diyarbakır’da bir bombalama ile Kürtleri domine ettiler, Ankara’daki saldırıyla da Alevi toplumunu. Bakırköy’de eylem yapan bir grup geçti önümden, o kadar çok kızmışlar ve o kadar gerilmişler ki. Açıkçası, ben kendilerine göre haklı da buluyorum onları. Diyorlar ki “benim mezhebimdeki insanları devlet-‘AKP’ katletti.” Yahu akıl var mantık var, seçime gittiğin dönemde oy kaybına sebep olacak bir şeyi neden yapsınlar? Bunun bir matematiği ve rasyonalitesi yok. Bu mantık “Anti-Erdoğan”cılıktan geliyor. Bugünkü tüm köşe yazarlarını okudum, herkes Mahir Kaynak’ın “bir olay olduğunda kime yaradığına bakın” sözünü kullanmışlar, bu doğru bir yaklaşım ama eksik. Türkiye’de Sünnî-Alevî meselesini en çok kaşıyan ve bundan beslenen Almanya’dır. Bunu körüklemek için birçok şey yapmışlardır. Seçimlerden çıkacak olası bir Ak Parti iktidarı Batı açısından bölge için büyük bir tehlike. Bununla alakalı elimde somut bir veri olmamasına mukabil tecrübelerim buraya yönlendiriyor beni. Bunu yüksek ihtimalle DEAŞ’ın üzerine yıkacaklar. Türkiye’de son dönemde üç bombalama hadisesi yaşandı. Birisi Suruç, biri PKK’nın bombalamaları, üçüncüsü de Ankara… PKK önceden bir tonluk bomba koymazdı, şimdi öyle yapıyorlar, eylem grafiği çok değişti. Bu gösteriyor ki PKK çok ciddi bir yerlerden teknik destek alıyor.
Son dönemde yaşanan saldırılar ve son olarak Ankara hadisesinin yapılmasının merkezinde bulunan ana amaç nedir?
İstikrarsızlık ve ekonomik bozukluk ortaya çıkarmak… Ekonomi bozulunca insanların siyasî tercihleri değişir. Bu değişiklikler istikrarsızlığa sebep olur. Yatırım çekemez, millî hassasiyetlerini domine edemez. Fert gelecek ve ikbal kaygılarıyla yaşamaya başlar ve bu kaygılarla yaşayan insan devletine güvensizlikle bakar. Hedefte Erdoğan’ı pasifize etmek var ve bunda görece başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. Türkiye’nin bağımsız dış politikası ve bağımsız ekonomik dinamikleri hedef alınıyor. Bana sürekli “bu olaylar ne zaman bitecek?” diye soruluyor. Aslında bu olaylar yeni başlıyor. Osmanlı 30 yılda kaybetti, biz daha yeni başladık. Bundan sonra seçimler de, kalkınma ve bağımsızlaşma hareketleri de sürekli sabote edilecektir. Daha dikkatli ve itidalli olmalıyız.
Türkiye’de bu tür operasyonlar yapmaya nasıl cesaret ediyorlar? Bir irade boşluğu mu mevcut?
Türkiye’de 60 darbesi hep Adnan Menderes üzerinden okunmuştur. Asıl okunması gereken başka bir husus daha var. 5000 bin Osmanlı subayı bir gecede tasfiye edilmiştir. Ergenekon operasyonlarında da bir kısım devletin bağımsız reflekslerini destekleyen subaylar tasfiye edilmişti. İstihbaratta da benzer sıkıntılar var. Ülkede otorite boşluğu yok da, devlet içerisindeki bazı kurumlarda yer alan bazı klikler iyi çalışmıyorlar. Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok, Ankara’da bir istihbarat zafiyeti var. Birileri oraya bombayla geliyorsa devletin istihbaratı buna engel olacak. Birilerine haberler de gitmiş. Bu durum ortadayken engel olunamıyorsa, demek ki bazı kurumları işlerini görmedi yahut görmezden geldi. Hrant Dink cinayetini hatırlayalım. Dönemin istihbarat müdürü “bilgi bana geldi, kimin vuracağı da belliydi” diyor. Buna rağmen engel olmuyor. Ankara meselesi de tıpkı bunun gibi… Sonuçta 100 kişi öldü, Alevîler kızgın ve öfkeli… Demek ki yapılan saldırı amacına ulaşmış. Bu durum da gösteriyor ki devletin içinde hâle millîleşmeyi istemeyen ve komplolara âlet olan bir takım klikler var…
Yorumlarınız için teşekkür ediyoruz.
Ben de teşekkür ederim.
Baran Dergisi 457. Sayı