Suriye, Irak ve İran Üçgeninde Türkiye...

Suriyedeki Şiî-Nusayrî rejim, Şiî damarıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Halkının %80-90'ı Sünnî fakat Şiî idare arkasını İran'a vermiş, iktidarını hiç kimseyle paylaşmak istemiyor. 
Suriye rejimi sırtını İran ve Rusyaya verdi katliamlarına devam ediyor.
Suriyede isyancılar bir bütünlük arzetmiyor. Suudî Arabistan ve Türkiye destekli Selefiler olduğu gibi doğrudan Batı destekli Özgür Suriye Ordusu da var. Silahlı kanadının pek sesi çıkmasa da halk tabanlı Suriye İhvan-ı Müslimini de var. Tahmin ediyorum İhvan, silahlı mücadele veren Nusra örgütüne yakın, onların selefiliğini pek problem olarak görmüyor. Şartlara göre bu tespit doğru olabilir. Beşar Esad'ın İsrail-ABD karşıtlığını biliyoruz ama iktidarı Sünnilerle paylaşmamak için gösterdiği bu katliamlarını İsrail ve ABD karşıtlığıyla izah etmek mümkün değil, olsa olsa Şiîlik köklerine dönüşü ve Hama'nın intikamının Sünnîlerce alınacağı korkusudur.
BD-İBDA bağlısı ve İBDA'nın kendinden zuhuru yani bir cephesi olan BARAN dergisinin siyasî ve aktüel yorumlarındaki amaç, İslâm gayesine faydalı olana ulaşmaktır. Bu hususta hatalar kendimizin doğrular davamızındır. İç politika ve dış politika mevzularını da bu amaca mebni değerlendiririz. Usul ve ilkemiz budur. Bağnazlığa düşmemek için bunları söylüyoruz. 
Suriye'de Batı yanlısı bir rejim kurulmasını istemeyiz. Sünnî rejimi tercih ederiz. Biz İslâm devriminden yanayız. Emperyalizmin tekerine çomak sokan hareketleri de destekleriz, ister soldan ister sağdan gelsin. Yeter ki Müslüman düşmanlığına ve katliamına yol açmasın.
Suriye rejimi ömrünü doldurmuştur ve esasen halkına da dayanmamaktadır. Sünnî bir ülkede Şiâ rejimi kurulmuş veya kurdurulmuştur. Osmanlı sonrası kurdurulan parya devletçikler malum. Buna T.C.' de dâhildir. Dışımızda olanlarla ilgili asıp keserken kendi halimizi de görmezden gelmeyelim. Biz sömürgeden çıktık mı?
İran'a gelince… İran, komşusu Irak'ta Müslüman Sünnîlerin kanı akarken ABD'ye yardım etmiştir ve Irak'ta Şiî bir rejim kurulmuştur. Şimdi ise Şiî İran, Şiî Nusayrî Suriye rejimini kurtarmak için canla-başla çalışmaktadır. Bütün bunlar İslâm ümmetinin faydasına değildir.
Türkiye'ye gelince… Güneyden Şiî blok ile çevrilmiştir: Suriye, Irak ve İran… Öyle ki güneye doğru adım atamaz hale gelmiştir. Ve biraz da bunun için Barzani ile yakınlaşmıştır. Iraktaki Maliki hükümetinin Barzani'yi ezmesine karşılık vermek üzere hazırlık yapmaktadır… Türkiye, Suriye ile en uzun sınırı olan ülkedir ve oradaki rejime kayıtsız kalamaz. Keşke bunlar ABD ve Batı'nın dürtüklemesi ile değil de İslâm gayesi faydası için olsa idi ve biz de sonuna kadar desteklese idik.
ABD'ye gelince… Irak'ta Sünnî Saddam ve ordusuna karşı Şiîleri kullandı ve İran'la da işbirliği yaparak Irak'ta Şiî rejimini kurdurdu. Şimdi ise Suriye'deki rejimi Batı ile birlikte devirmek istiyor. fakat gelecek olanların da ABD karşıtı olmamasına dikkat ediyor. Bu arada İran ile Türkiye'yi çok güzel bir kamplaşma içine soktu ABD. Artık İran ile Türkiye'nin menfaatleri birbiriyle çatışıyor ve ABD'nin istediği yönde gelişiyor hadiseler. Irak'ta Şiî idareyi kurduran ABD, Kuzey Irak'tan PKK saldırılarına zemin hazırlayan, yardım ve yataklık eden ABD, Barzani'ye Kürt Bölgesel Yönetimini kurduran ABD, şimdi de tutmuş Suriye rejimini devirmek istiyor ve Türkiye'nin Irak ve İran'la takışmasına zemin hazırlıyor. Türkiye böyle bir üçgen (Suriye-Irak-İran) içinde kendine bir yol alıyor.
İşler o kadar karışık ve anlaşılmaz değil aslında. Fakat sonraki adımları da hesap etmek ve tuzağa çekilmemek gerekiyor. Kendi ayaklarının sağlam yere basması ve temel dayanakları için fedakârlıktan çekinilmemesi gerekir. Her şeyden önce sistem ve bunun siyaseti. Hani vizyon diyorlar ya… Hangi fikir ve ideal için siyaset?
Türkiye'ye gelen patriotlar… Yabancılar getirdi diye herşeye karşı çıkılmaz. Sana yarıyor mu ve ne karşılığında geldi ve hangi amaç için kullanılacak? Daha dün ABD ile işbirliği yaparak, Saddam'ın asılmasına sağlayan İran değil mi? Suriye ve diğer mevzularda Rusya ile işbirliği yapan İran değil mi?  
Savaş ve siyasette her ülke gerektiğinde eski düşmanlarıyla ittifaklar yapabilir. Öncelikli düşmana karşı başka düşmanıyla anlaşabilir. Veya denize düşen yılana sarılabilir; iki kötü seçenek arasında birini de seçebilir.
Türkiye'nin ABD politikalarına gelince.
ABD dünyada zayıflamasına rağmen yine de pastayı dağıtan ülke. Türkiye ise içinde bulunduğu gömleğe sığmıyor. Türkiye Batı ile kültürel, siyasî, tarihi ve iktisadî ciddi bir hesaplaşmaya girmek zorunda. İslâmcı gelenekten gelen AKP hükümeti bu donanıma sahip değil. Bu milleti millet yapan idealleri kaybetmiş vaziyette AKP. Yıllardır yozlaştırdığı gençlikten şimdi şikâyet eder hale geldi AKP. Uyuşturduğu ve rehavete düşürdüğü Müslümanlardan da şikâyet eder hale geldi. Tıpkı, vur patlasın-çal oynasın gençlik yetiştiren Kemalistlerin, daha sonra rejim elden giderken gençliğin bu aymazlığından şikâyet etmeleri gibi. Halkı ve gençliği yani Müslümanları morfinleştirmekte Fetullah Cemaatinin sistemli ihaneti olduğunu da belirtelim. "İdeolojiler bitti, herşeye şüpheyle yanaşmalı" diyen post modern çağın ideologları hizmetindeki Fethullahçılar da "Bütün dinler arasında fark yoktur. Hepsi "İbrahîmî dindir" anlayışını pompaladılar ve kısmen de başarılı oldular. AKP de bunların siyasî önderliği oldu, kültürel alt yapısını paylaştı. Şimdi araları bozuk olsa bile kültürel alt yapıları aynıdır; postmodernizmin iğdiş ettiği ve BD-İBDA İslâma muhatap anlayıştan uzak bir kafa yapısı. İdeolojiler bitti diyorlar fakat postmodernizmin anlayışı (ki o da bir ideolojidir) değişik kılıflarda Batı normlarında devamdadır. Modernizmin Allahsızlığı açık idi, postmodernizm daha sinsi ve tehlikeli. Şimdi bu tehlike ile karşı karşıyadır Müslümanlar
Şunu da belirtelim ki, söz konusu ettiğimiz bölgesel çatışmaların dünya sömürü düzenini sarsacak bir yanı yoktur, bilakis emperyal güçler için "yesinler birbirlerini" siyasetinin faydasınadır.
Dünya hegemonyasını temsil eden uluslararası şirketlerin de menfaatine aykırı bir durum yoktur. Türkiye'nin de antiemperyalist bir duruşu yoktur maalesef. Uluslararası sistem entegre olmak için yasalar çıkarıyor meclisimiz "Terörün finansmanı" denerek onların istediği yasayı hazırlıyorlar.  
PKK mevzuunun halini ne Suriye ne Irak ne de İran istemez, en başta Avrupa istemez. Çünkü kullanabilecekleri bir sorunun olmasını isterler. ABD'nin hesapları ise biraz daha farklı... Yani ABD'nin Türkiye'ye biçtiği rolü ve İran'a karşı kullanması sözkonusu. Bundan Türkiye yararlanacaktır. Bu arada sinsi İngiliz siyasetine gönderme yapalım ve esasında ABD'ye yön verenin bilhassa İslâmı engelleyici politikalarda, İngilizlerin başı çektiğini belirtelim. Elimde kanıt yok ama İslâmı zuhuru içten engelleyici Fetullahçı anlayışı da keşfeden ve ABD'ye teklif eden İngiltere olmuştur diye düşünüyorum.   
Batıyı bütün müesseseleriyle eleştiri süzgecinden geçirecek ve İslâmın hakikatine nispetle kendi dünya görüşünü sistemleştirecek anlayış ve bunun gençliği? İhtiyacımız ve kurtuluşumuz buradadır.
Yol bu iken başka yollara hizmet edenlere ve emek gayretlerini batıl yollarda heba edenlere yazıklar olsun. Ve bunu namazında niyazında yapan ve batıcı sistemi yaşatanlara yazıklar olsun.
İsrail'den bahsetmedik. Şu bilinsin ki ABD'nin Ortadoğu'da yaptıklarının hepsinde İsrail'in güvenliği öncelik taşır. ABD, İsrail'in zararına bir organizasyona girmez. Bu açıdan Suriye'de devamlı kargaşa olması İsrail'in işine yarar. Suriye İran'ın elinden çıksın ama İsrail karşıtı İslâmî bir rejim de kurulmasın; ABD-İsrail ve Batı'nın istediği budur. Fakat bu çatışmalar içinde işler nerelere varır, hangi sancılar ne gibi doğumlara yol açar, göreceğiz. Seyirci olmak yerine aktif oyuncu olmayı doğru buluyoruz, tabiî ki kendi tarafının aktif oyuncusu.
ABD'nin Batıya nispetle bizim için avantajlı olduğu mevzuunda şunları söyleyeceğim: ABD ile Batı'nın politika farklılıklarından Türkiye'nin istifade etmesi ve ABD'nin hem etkin güç olması ve hem de Türkiye'yi okşayıcı politikalara yol verici olması söz konusu. Fakat neticede ABD'nin kendi politikaları için Türkiye'nin rolüne ihtiyaç duyduğunu ve bizim biraz itibarlı uşak konumunda olduğumuzu unutmayalım.
ABD-Batı sistemleri ekonomik olarak sarsıntı geçirmekte ve yeni aktörlerin (Rusya ve Çin) sesini daha çok duyurmakta olduğu malum. Suriye mevzuunda Rusya'nın tavrı ve Çin'in Afrika politikaları gibi. Fakat Rusya ve Çin cepheden savaşı göze alamasalar bile ABD'nin zayıfladığı bir gerçek; Türkiye'nin elini güçlendiren de budur. Fakat Türkiye Necip Fazıl'ın, "bir toplum ideolojisini ürettiği nisbette teknolojisini üretir" tespitine gelip çatmıştır. Radikal çözümler uygulanmak zorunda; zihinlerde, eğitimde kısaca sosyal ve siyasal sistemde devrim yapmak zorundayız. Tayyip Erdoğan'ın arkasından şakşakçılık değil, üretken beyinler ve inkılapçı kadrolar gerek.
İBDA, neyin kavgasını ve niçin veriyor?
Kimler İBDA'ya karşı geliyor ve neye hizmet ediyor?
"İşte bütün mesele; olmak ya da olmamak…" 

Kâzım Albay
7 Şubat 2013 - baran dergisi 317. sayı