"Ulus" kelimesi İbranîce olup başka hiçbir dilde yoktur. İsrailce'den Türkçe'ye çevrildiği zaman karşılığı "çoban"dır. Ulusal kelimesini ilk defa Einstein, Fransa'da "sal" ekini de ekleyerek kullanmıştır. Einstein bir makalesinde aynen şu ifadeyi kullanıyor; " Fransa o kadar önemlidir ki, artık dünya medeniyetinin merkezi hâline gelmiştir. Onun için ulusal seçkinler tarafından ya da kâinatın ulu mimarları tarafından yönetilmektedir." Yani açıkça diyor ki; Fransa'yı Yahudiler veya masonlar yönetsinler.
Ulusal kelimesi, Türkiye'ye Fransa'dan gelmiş olup kesinlikle "millet", milliyet anlamlarına gelmez… Bu kelimeyi Türkçe diye bize kabul ettirmeye çalışanlar da "Sabetay"lardır (Sabetay, Sabetaist kelimesinin genelde kullanıldığı şeklidir.) ve onlar da Yahudiliğin bir koludurlar. Millet-milliyet kelimeleri anlam olarak İslâmî içerik taşıdıkları için, İslâm düşmanları tarafından bilinçli olarak kullanılmazlar. Nasıl ki, Ramazan Bayramlarına hainliklerinden şeker bayramı dedilerse, millet kelimesine de ulus diyorlar. 
Temelini Sabetayların oluşturduğu ulusalcılar, Müslümanlara ve Türk Milletine düşman olan herkesle işbirliği hâlindedirler. En büyük özellikleri halka düşmanlıklarıdır; çok kolaylıkla her renge bürünebiliriler, yeri gelir Müslümanlar, Türkçü, Solcu, Liberal diye kendilerini gösterebilirler. Örneğin, Mustafa İslâmoğlu'nun, Hilâl TV televizyonunda yıllarca program yapan Eren Erdem şu anda Ulusal Kanal'da aynı programını sürdürüyor. Bu Ulusalcı "İt" takımının bir başka özelliği de Ehl-i Sünnet düşmanlıklarıdır. 
Bunların, bir kısmının kendilerini "vatansever", "antiemperyalist" diye göstermeleri de tamamen sahtekârlıktır. Çünkü bunlar 28 Şubat sürecinde gerçek yüzlerini gösterdiler. Amerika ve İsrail'in talimatlarıyla, gerçekten antiemperyalist olan Erbakan hükümetini devirip, Müslümanlara zulmedenler bunlardı. Erbakan'ın tek suçu, Siyonist Amerikan emperyalizmine karşı oluşu ve vatansever olması değil miydi? 28 Şubat'ı gerçekleştirenlerin hepsinin ortak özellikleri "Yahudi Sever" olmalarıdır. Zaten bunların bir kısmı mason, bir kısmı Sabetay, bir kısmı devşirme soyu olup, millî olan her şeye düşmandırlar. 28 Şubat sürecinde birinci tehdit olarak Müslümanlığı ve Türkçülüğü gördüler. İsrail bunlardan ne istediyse, bunlar da onları yaptılar. Örneğin, Yeni Çağ gazetesinde Ferruh Sezgin, İsrail aleyhine yazılar yazdığı için gazeteden çıkartıldı. 
Sömürgecilerin Birinci Dünya Paylaşım Savaşları neticesinde okumuş öğrenci ve aydın kesiminin büyük çoğunluğunu şehit vermişiz.  Öyle ki, o zamanki adıyla tıbbîye, mülkîye ve hukuk fakültesi öğrencilerinden sağ dönen hiç olmamıştır. Fakat Balkanlardan Türkiye'ye gelen Sebataylardan hiç birisi düşmana tek bir kurşun dahi atmadıkları gibi düşmanla da işbirliği yapmışlardır. 
Cumhuriyet kurulduğu yıllarda memur ihtiyacı bunlardan karşılanmış olup, devletin bütün bürokrasisini de ele geçirmişlerdir. Ulusalcıların dile getirdiği ve Süleyman Demirel'in de 28 Şubat döneminde devamlı tekrarladığı "Cumhuriyet Projesi"nden kastettikleri bir "Sabetay Cumhuriyeti" projesidir.
Bunu yapabilmek için yeni bir tarih uydurmuşlar, Türklerin tarihini Sümerlere dayandırarak Türklerin ana yurdu olarak da Anadolu'yu göstermişlerdir. Hâlbuki bugün İsrail'in okullarda okuttuğu resmî tarih kitablarında, Sümerlerin bir Yahudi devleti olduğunu yazmaktadır. 
1944 yılında Alparslan Türkeş, Nihâl Atsız ve Remzi Oğuz Arik üçlü beyanname diye bir kitapçık yayınlamışlar. Bu beyannamede Türklerin anayurtlarının Anadolu olmayıp Orta Asya olduğunu, Sümerler'in de Türk devleti değil, bir Yahudi devleti olduğunu beyan ettikleri için tutuklanıp tırnakları sökülmüştür. Kendilerini "Beyaz Türkler" olarak lanse eden Sabetayların Türklükle hiçbir alâkaları olmadığı hâlde Türkçülüklerinin aslı Yahudiliktir. Ülkemizde yıllarca Moiz Tekinalp isimli Yahudi, Moiz ismini kaldırarak Tekin Alp adı altında okul kitaplarında Türkçülüğü anlattı. 1908 Bâbıâli darbesi ve 1909 Abdülhamid Han'ın hâllinden sonra İzmir Limanına kesintisiz olarak gemilerle Sabetay Yahudileri getirildi, İttihatçılar tarafından. Önce hahamlar tarafından eğitildiler. İzmir'e inen Sabetayların yaptıkları ilk iş "ne mutlu Türküm diyene!" diye bağırmak oldu. İsviçre'nin Zürih kentinde, Sabetay Yahudisi olan Talat Paşa bir komite topladı. Kendisi de 33. Dereceden Mason olan Talat Paşa, bütün Yahudi kökenli masonlarla bir komite kurdu. İslâm düşmanlığı esasına dayanan "Cumhuriyet Projesi" adını verdikleri ilk oluşum böylelikle başladı. İsrail işbirlikçisi olan Doğu Perinçek ne diyor? "Biz Talat Paşa komitesiyiz" diyor. Yani aslını ortaya koyuyor. 
"Siyon Liderlerinin Protokolleri" adlı kitabda, Theodor Herzl adlı Siyonizmin kurucusu diyor ki; "dünyada üç millet vardır, birincisi Yahudiler, ikincisi ulus (çobanlar), ki bunlar daima bize hizmet ederler. Bizim namımıza çobanlık ederler. Üçüncüsüyse yok edilmesi, öldürülmesi gereken düşmanlardır. Bu üçüncüler yeryüzünden silinmediği takdirde Siyonizmi gerçekleştirmiş sayılamayız."
Burada ulusalcıların kimler adına çobanlık yaptıkları, yapmaya çalıştıkları açıkça ortadadır. Bunların bir tek hesab edemedikleri şey Allah'ın da bir hesabının olduğudur. 
Ulusalcıların üzerinde birleştikleri başka bir şey de Üstad Necib Fazıl'a karşı duydukları düşmanlıktır. O kadar çaresiz kalmışlardır ki ispiyonculuğuyla meşhur Doğu Perinçek'in Aydınlık Grubuna bağlı "Bilim ve Ütopya" isimli dergilerinde Üstad'a sataşma bahanesiyle bugünkü AKP iktidarını İsrail'e, ABD'ye ve Avrupalı efendilerine ispiyon etmektedirler. Yani şunu demek istiyorlar: "Bugünkü iktidar Büyük Doğucudur, ılımlı falan değildir. Bunlar şeriatçı, Batı karşıtıdırlar. Ne yapıp edin bunları iktidardan uzaklaştırın, yoksa sizin için iyi olmaz. Size eskiden olduğu gibi yine en iyi hizmeti vermeye, uşaklık yapmaya hazırız."
Ulusalcıların Üstad Necib Fazıl'a kin ve düşmanlıklarının asıl sebebi ise bunların tasarlayıp da başaramadıkları "Cumhuriyet Projesiyle" bu milleti İslâm'dan uzaklaştırıp bir Sabetay cumhuriyetine dönüştüremedikleri içindir. Devleti, rezerv bir Yahudi devleti hâline getiremediklerindendir. Çünkü Necib Fazıl tek kişilik bir ordu gibi bunlarla savaşmış, foyalarını ortaya çıkartıp Yahudi soyundan olduklarını topluma anlatmıştır. "Büyük Doğu" dergileri baştanbaşa bunlarla savaşmanın destanıdır. 
Bu soysuz "Aydınlık Grubu"nun asıl korktukları ve baş düşman olarak gördükleri Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu'dur. " Bilim ve Ütopya" adlı dergi durup dururken Üstad Necib Fazıl'ı hedef almadı. 
Kumandanımızın dışarı çıkmasıyla alâkalı, kamuoyunda gündemde olması dolayısıyla net olarak anlaşıldı ki, Sayın Salih Mirzabeyoğlu yaşayan Necib Fazıl'dır. İBDA da "Yürüyen Büyük Doğu"dur. Bu it soyunun asıl hedefi de Sayın Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA'dır.

Üstad ne güzel söylemiş:
-"Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes 
Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es."


baran dergisi 322. sayı