21. yüzyılın ilk çeyreği biterken, Batı ülkeleri başta olmak üzere gayrimüslim halkların yaşadığı ülkelerde İslâmî yükseliş sürüyor. Bu devletlerden biri de yüzyıllar boyunca emperyalist şer odakları tarafından sömürülen Surinam devletidir.

Güney Amerika kıtasının kuzeyinde yer alan ve adı dahi memleketimizdeki birçok kişi tarafından bilinmeyen Surinam, kıtanın en küçük yüzölçümüne sahip ülkesidir. Surinam topraklarının bilinen ilk yerleşimcileri Arawak ve Karib başta olmak üzere binlerce yıl önce bölgeye gelen Kızılderili kabileleridir. Ancak Surinam tarihine ilişkin bilgiler daha çok 16. yüzyıl başlarında Avrupalı sömürge kuvvetleri tarafından işgal edilmesiyle başlamaktadır. Bu kapsamda bölgeye ilk gelenler İspanyollar olmuş ve yüzyılın sonlarına doğru bölgeyi hakimiyetleri altına almışlardır. Akabinde ise 17. yüzyılın başlarından itibaren Hollanda ve İngiltere Surinam’ı ele geçirmek için büyük çaba harcamıştır. 1667 yılında Hollanda ile İngiltere arasında yapılan antlaşma ile Surinam Hollanda’nın hâkimiyetine bırakılmıştır. Surinam bu tarihten itibaren üç asır boyunca Hollanda sömürgesi olarak kalmıştır. Sömürge yönetimi boyunca özellikle kahve ve şeker kamışı üretimi için kullanılan Surinam, Hollanda’nın zenginleşme sürecinin önemli bölgelerinden biri olmuş, Hollanda daha çok Afrika ve Asya kıtalarındaki sömürgeleri sayesinde yükselişe geçmişse de Surinam’a farklı bir ehemmiyet atfetmiştir. Bugün Hollanda’nın çeşitli spor branşlarındaki milli takımlarında Surinam asıllı devşirilmiş Müslümanlara rastlanmaktadır. Hollanda, Surinam’da yalnızca ticari amaçla kalmamıştır.

19. yüzyıl ortalarına kadar Afrika’dan, 1860’lardan itibarense yoğun olarak Hint altkıtası ve Endonezya’dan getirilen köle ve zorunlu işçiler, Surinam topraklarındaki köle plantasyonlarında çalıştırılmış, bu süreçte on binlerce yerli katledilmiştir. Burada, Hollanda’nın Afrika’daki sömürgecilik izlerinden en bilineninin Khoikhoi halkına yönelik katliamları olduğunu da hatırlatalım. Hollanda, 1659, 1673 ve 1674-1677 yılları arasında Khoikhoi kabilesini köleleştirmek için büyük katliamlar yapmıştır. Ateşli silahlar ile Khoikhoi kabilesine saldıran Hollandalılar binlerce Afrikalıyı öldürmüş, evlerine ve arazilerine el koymuş, köle olarak kaçırmış ve bölgedeki doğal kaynakları sömürmüştür.

Surinam 1922 yılında doğrudan Hollanda Krallığı’na bağlı bir denizaşırı eyalet statüsüne, 1954 yılında ise “Hollanda Guyanası” adıyla içişlerinde bağımsız dışişlerinde Hollanda’ya bağlı özerk bir yapıya dönüştürülmüştür. Bağımsızlık sonrası süreçte de ülkedeki ABD ve Hollanda etkisi devam etmiş, ülke uzun yıllar darbeler, siyasî kaoslar ve askerî yönetimlerle karşı karşıya kalmıştır. 1991 yılında meclis kararıyla başkanlığa getirilen Ronald Venetiaan 1996 yılına kadar başkanlık görevini sürdürmüş, 1996 yılındaki seçimlerde Jules Wijdenbosch karşısında kaybetmişse de, 2000 ve 2005 yıllarındaki seçimleri kazanarak iki dönem daha başkanlık görevi yürütmüştür. 2010 yılından bu yana ise devlet başkanlığı koltuğunda Désire Bouterse oturmaktadır. Surinam başkanlık tipi demokrasi ile yönetilmektedir. 2010 yılından bu yana devlet başkanlığı koltuğunda oturan Désire Bouterse, 1980 yılında gerçekleştirilen Çavuşlar Darbesi’nin baş aktörlerinden biri olup, 1980-87 yılları arasında ülkenin askerî yönetim altında olduğu süreçte Ulusal Askeri Konsey Başkanı olarak görev yapmış asker kökenli bir siyasetçidir. Askerî eğitimini Hollanda’da almış olan Bouterse, başta Moiwana Katliamı olmak üzere, askerî yönetim boyunca işlenen pek çok katliam ve insan hakları ihlalinden sorumlu tutulmaktadır. Hollanda bugün hâlâ Surinam üzerinde çok etkilidir. Devlet yönetimini dahi kontrol etmektedir.

Diğer yandan Türkiye–Surinam ilişkileri ise, Surinam’ın sömürge geçmişi ve Türkiye’nin kıtaya olan uzaklığı gibi etkenler dolayısıyla pek gelişmiş değildir. Ancak son yıllarda ikili ilişkilerde görece bir güçlenme söz konusudur. Özellikle Surinam’ın Güney Amerika kıtasının en yüksek Müslüman nüfus oranına sahip ülkesi olması, Türkiye’nin bu ülkeye olan ilgisini oldukça arttırmaktadır. İki ülke arasındaki ilk üst düzey ziyaret 2018 yılı Eylül ayında gerçekleşmiş ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Surinam’ı ziyaretinde mevkidaşı Yldiz Pollack-Beighle ve Surinam Devlet Başkanı Désire Delano Bouterse ile görüşmüştür. Ziyarette karşılıklı vize muafiyetinin yanı sıra kültürel ve diplomatik iş birliği konularında antlaşmalar için mutabakat imzalanmıştır. Bu iş birliği önem teşkil etmektedir. Çünkü Surinam, Güney Amerika bölgesinde toplam nüfusa oranı bakımından en fazla Müslüman nüfusa sahip ülkedir. Takriben 600 bin kişilik nüfusunun 120 bine yakını Müslümanlardan oluşmaktadır. Bu Müslüman kitle Sünnîdir.

Surinam’ın İslamiyet’le ilk tanışması, sömürge döneminde Hollanda tarafından bölgeye çalıştırılmak üzere Batı Afrika’dan getirilen köleler vasıtasıyla olmuştur. 17 ve 18. yüzyıllarda Afrika’dan gelen Müslümanlara ilaveten, 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Güney Asya’dan ve Endonezya’dan getirilen zorunlu işçilerle ülkedeki Müslümanların nüfusu daha da artmıştır; ki bugün de Surinam’daki Müslümanların büyük bir kısmını Asya kökenli göçmenler oluşturmaktadır.

Latin Amerika’nın genelinde olduğu gibi halkın büyük bir kısmı yoksulluk içinde yaşamaktadır. Karayip bölgesindeki Müslümanlar açısından değerlendirildiğinde, Surinam Müslümanları, Trinidad ve Guyana’daki Müslümanlara göre daha olumsuz şartlara sahiptir. Bu doğrultuda, Türkiye STK ve Kurumları ile Surinam’a iktisadi, siyasi, sosyal, kültürel ve eğitim konularında destek vermektedir. Türkiye’nin Latin Amerika açılımı içerisinde Surinam’ın yeri vardır. 2018 yılında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bunu ziyaretleri esnasında belirtmiştir ve gelecek yıllarda Türk Dış Politikasının daha çok ilgileneceği aktörlerden biri olacağı düşünülmektedir.

Güney Amerika kıtasında Guyana ile birlikte İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye iki ülkeden biri konumundaki Surinam’da ülkenin dört bir yanına yayılmış 200’den fazla cami ve sivil toplum kuruluşunun yanı sıra İslamî müfredata göre eğitim veren 6 okul bulunmaktadır. Bunların başlıcaları “İslam Teşkilatı”, “Surinam İslam Öğrenci Teşkilatı”, “Müslüman Ligi”, “Surinam Müslüman Meclisi” ve “Sahabetü’l-İslam”dır. Türkiye, Surinam açılımını şayet arttırır ve Afrika açılımı gibi bir güçlü politika oluşturursa, Latin Amerika bölgesindeki diplomasi trafiğini ve ilişkilerini Surinam özelinde geliştirebilir ve ilerleyebilir. Bu noktada fırsatları değerlendirmek gerekmektedir. Surinam, Latin Amerika’nın jeopolitik öneme sahip devletlerindendir. Makus talihi tersine çevirici ve ezilmişliği giderici politikalarla Türkiye bölgede çok şey kazanabilir.

Baran Dergisi 779. sayı