Dünyanın çivisi çıktı deniyor; bunu her alanda görüyoruz. Hergün yeni bir skandal, yeni bir facia, yeni bir ahlaksızlıkla karşılaşıyoruz. Bu kıyamet şartlarını, güzel günlerin müjdecisi olarak görebiliriz. Kıyameti “kıyam et!” olarak algılarsak bu tevafuk daha mânâlı olur.
Dünya, “global dengesizlikle” sallanıp duruyor. Ruhî, içtimaî, siyasi, ahlâkî, iktisadî depremler, gittikçe derinleşen ve çözümsüzleşen depremler.
Dünya bunalımının kaynağı Batı medeniyetidir. Artık kapitali finansa döndürdü Batı. Fabrika yapımı, yol yapımı gibi işlerle uğraşmak istemiyor, tefeciliği,  hazır para kazanmayı tercih ediyor. Finanslaşmış kapitali, devlet kurma, iktidar değiştirme için kullanıyor.  İMF, Dünya Bankası bunun araçları.
Borsalar da bu sistem için varlar. Clausewitz “savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” diyordu, finanslaşmış kapıtal de savaş aracı oldu. Soros gibi spekülatörlerle turuncu devrimler yapılıyor, ülkelerin maliyesiyle oynanarak iktidarlar devrilip iktidarlar kuruluyor, bütün bunlar para oyunlarıyla sağlanıyor.
Türkiye, 400 milyar iç ve dış borçla, 65 milyar cari açıkla boğazına kadar batmış. Dünyada faizin en yüksek olduğu ülke Türkiye. Türkiye, global oyunun bir parçası.
Dünyada likidide çılgınlığı var ve bu sıcak para çok tehlikeli bir para. Paranın egemenliği yabancıda, istedikleri gibi oynuyorlar, soygun yapıp gidiyorlar. Dünyada ekonomik krizlere yol açabiliyorlar. Fakat kendilerini de bekleyen tehlike, sebep oldukları hassas dengeler.
Amerikan doları da sağlam temellere oturmuyor, Bilindiği gibi en çok dış borcu olan Amerika ve karşılıksız dolar bası-yor. Artık para ve piyasalar kontrol edilemez süreçte. Domino taşı etkisine çok açık dünya piyasaları; âdeta kuş gribi gibi nereden ne geleceği hiç belli olmuyor.
Türkiye ekonomisi ise hiçbir krizi göğüsleyecek durumda değil. Brezilyada (1) tesirinde hissedilen ekonomik deprem, bizde (7) tesirinde hissediliyor.
Bu kadar olumsuz tablo çizmemize rağmen yazımızın başlığını özellikle “güzel günler kapıda” koyduk. İlhamımızı Vakit gazetesinin emektar yazarlarından Atilla Özdür’den aldık. Atilla Özdür, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın hasılı herşeyimizin  Batı ve ABD tarafından sömürüldüğünü ve bu tezgahta da  hükümetin suçlu olduğunu belirttiği 6 Şubat 2007 tarihli yazısına “Güzel günler, ulusal kıyamet kapıda” başlığını koymuştu. Sözkonusu yazısında medyanın uçkur havasında “ulusal kıyametimizi” sansürlediğini belirtmiş ve kurtuluş savaşından günümüze “direniş” ve “terörizm” farkına da dikkat çekerek şöyle bir tesbitte bulunmuştu,
“20’li yılların Türkiye’si sıcak işgal altında bulunduğundan direnişci millici güçler, düzenli ordu olarak, kuvayı milliye olarak ya da başı bozuk mahalli çeteler olarak, amma dinimiz, imanımız, şeref ve haysiyetimizin yanında Şeriatımızın izzeti uğruna olanca yoksulluğuna rağmen elde kazma kürek, doğrudan düşmanla çatışıyor idi...
Açık cephe savaşı...
Yunanla işbirlikçimiz yoktu. Belki bir mikdar İstanbul sermayesi ile İzmir’i “Gavur İzmir”e çeviren koloni çoğunluğu...Hepsi bu, dolayısıyla işbirlikçilere yönelik intihar eylemlerine ihtiyaç hissedilmedi...
Şimdi bankalar, imalat sanayi, market adı verilen bakkaliye ve nalburiye mağazaları, alışveriş merkezleri, tatil köyleri ve mütekabiliyet esasıyla gölgelenerek satılan topraklarımızda yabancıların ve yabancılarla, yabancılaşmış yerli ortaklıkların...
Her köşe başında birilerinin üzerindeki düzeneğin ipini çekerek kendini havaya uçurduklarında hadiselerin üzerine yerli millicilerin direniş, işbirlikçi ağızların terörizm etiketi yapıştıracakları karmaşa ortamına doğru hızla sürüklenmekte olduğumuz, maalesef aşikar...”
Burada bir parantez de biz açalım. “Karmaşa ortamına sürükleniyor” değil, karmaşa ortamındayız zaten. Ve işler, Büyük Anadolu İhtilâl güçlerinin “nihaî darbe” yi  vurma noktasına gelmiştir.
Kimi hâkimi kerhane işletmecisi, alimi hırsız, polisi- askeri çete, siyasetçisi ajan, medyası uçkurcu olan bir ülkede kurtuluş, kan emicilerin son ferdine kadar  kökünü kurutmaktan geçer..

Baran Dergisi 6. Sayı