Müthiş bir akıl tutulması, idrak körlüğü, iman zafiyeti, ahlak garabeti, zihin kirliliği, dava dezenformasyonu  yaşıyoruz. Hakikat apaçık meydanda iken Batı ve Yahudi,  hakikati örtmeye, anlaşılmaz ve erişilmez kılmaya, temsilcilerini ve güdücülerini ademe mahkum edip davayı emin olmayan ellerde güdükleştirmeye, hakikati tahrif edip bulanıklaştırmaya  çalışmaktadır. Herkesin malumudur; Ortadoğu, kendini idare eden katı ve kuduruk Batıcı-Laik rejimlerden kurtulmak isteyen büyük bir insani eylemlere imza atmaktadır. Ancak Ortadoğu Müslümanlarının haklı ve hakkı talep eden bu isyanları “fikirsizlik-örgütsüzlük” sebebi ile bir oldu bitti ile yeniden Laik-Batıcı güçlerin eline geçmektedir. Neyi kiminle nasıl istediğini bilmediği için, nefret ettiği, bizdeki soykırım rejimi Kemalizm gibi sistemleri imhaya yönelirken, örgütlü ve siyaseten kendini oturtmuş grupların kontrolünü aşamamakta ve adı geçen dikta rejimleri yıkarken hem zihnen, hem fikren, hem ruhen, hem bedenen yorulmakta, buna rağmen rejimi yine batıcı-laik ellere kaptırmaktadır. Kitlelerin ruhiyatı her daim açığa çıkmaz, bazen bir öfke fitili ateşleyebileceği gibi, bazen en acımasız katliamlar bile kitleyi yerinden oynatamaz. Kitlelerin bu zor hareketi sebebi ile hakiki İslâm inkılabı için bazen fırsatlar kaçırılabilir. Batı ve Yahudi’nin istediği de buna yakındır;  bir taşla iki kuş vurmak. Hem eskimiş-pörsümüş ve milletin birikmiş öfkesini kendinde toplamış katı rejimlerden kurtulacak hem de kendilerine yakın “ılıman İslam” projesine uygun kadroları iktidara getirecektir. Türkiye’de olanda bunun dışında bir şey değildir. Katı Kemalizm derdest edilip içeri tıkılırken, Gülen ve AKP taifesi iktidara taşınmıştır. 28 Şubat öfkesi ile dolup taşan Müslümanların iman öfkesi, kan emici vampirler gibi emilerek ideolojik anlamda Müslümanların İnkılapçı siyasetinin içi boşaltılır. Dinler arası diyalog ayağı, BOP Eşbaşkanlığı havası, Medeniyetler İttifakı sarhoşluğu ile büsbütün Müslümanlar YENİLENMİŞ Batıcı-Laik rejime entegre edilmeye çalışılır.
Uzatmayalım dünya çapında büyük zuhurların arefesindeyiz. Yepyeni oluşlar ve şahıslar kapımızı çalmak üzeredir. Olan biten; alametleri beliren büyük zuhurun önünü kesmek hiç olmazsa geciktirmek için, yalancı zuhurlar, hileli devrimler, sahte kahramanlar oluşturmaktır. Mevcut isyanlar gerçektir, murad hakikate olan meyildir, talep edilen ilahi irade, beklenen lider ise hakiki kahramandır. Ancak savaşlar strateji ve taktik işidir ve her zaman göğüs göğüse olacak diye kuralda mevcut değildir. Ve son dönem gerçekleşen adı “bahar”la özdeşleşen “devrim”ler kontrollü bir iktidar-yönetim değişikliği stratejileridir. Gücünü ve etkisini yitiren Batı, vakit kazanmak istemekte ve bu sebeple bölgesel güçlerle barışık bir hava oluşturarak sözde “İslami” kesimlere iktidar hakkı tanımaktadır. Ve bunu yaparken Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmakta ve yine damarlarına kadar yabancılaşmış, uşaklaşmış, alçaklaşmış kişileri kullanarak elini bile kirletmemektedir. Batı, bölge insanının onlarca yıldır başına çöreklediği dikta rejimlerin, kendi sonunu da hazırlayacak derecede milli bir tepkiye sebep olduğunu-olacağını bildiğinden, kontrollü bir iktidar-değişimi stratejisi gütmekte ve bunu yaparken değişimi halka maledici isyan havasına bürüyerek, inkılabi anlamda millet ruhen ve fikren yorulmaktadır.
Tanınmaz Hale Gelenler; NATO’cu Mücahidler
Ve dahi İslam dünyasından çıkanlar, NATO’cu Mücahidler, … Müslümanlığını unutup NATO meddahı kesilenler, yüz binin üzerinde Libyalı Müslüman öldürülür ve on binlerce kadına tecavüz edilir ve Kaddafi en ağır işkence ve linç kültürü ile (makata cop sokulması gibi) katledilirken, Libya’ya NATO hareketini meşru görüp Haçlı Ordusu’na İzmir’i merkez atayanlar mütecavizlere yaraşır bir zafer sarhoşluğu ne düşünüyorlardı. Libya’da iki yüzbin Müslüman’ın ölümüne sebep olan AKP ve Gülen taifesi  NATO saldırısına, Amerikan müdahalesine yeşil ışık yakmağı dinin hangi müeyyidesine dayadılar ki, bu kadar rahatlar.  Irakta 2 milyon kişin ölümüne ortak olmak için Meclisten baskıyla teskere çıkarmaya kalkışanlar ve çıkmayınca teskerenin vereceği imkândan daha fazlasını Haçlı Güçlerine verip, Irak’ın yağmalanmasına, Iraklıların katledilmesine verenler binlece insanın katline sebep olduklarını hangi duyguyla örtüyorlar. Bu gaflet perdesi ne kadar kalınlaşmış ve kalpler ne kadar katılaşmış ki, birde bunu Tekbirler eşliğinde yapıyorlar.
Sormak lazım değil midir ki; ne zamandan beri, ABD, NATO, Fransa, İngiltere, İtalya Müslümanların dost ve yardımcısı, müttefik ve kurtarıcısı oldu? NATO, ABD Fransız, İngiliz savaş uçakları İslam şehirlerini, Müslüman topraklarını bombalarken sevinç “tekbir”leri atan, oh olsun der gibi Müslümanların katliamına seyirci kalan ve pireye kızıp yorganı yakacak kadar akıl tutulması yaşayan insanlar, sahi hangi dinden ve insanlığın hangi türündendirler.
Suriye ye kimler savaş istiyor. Amerika, Avrupa, İsrail ve Amerikancı Suud, Katar ve AKP. Peki kimler hayır diyor Çin, Rusya, İran ve bölge Müslüman devletleri. Mesele bu kadar basit ve açık.
 Bir yıl öncesine gidelim; tarih 16 Eylül 2009, AKP İstanbul İl Teşkilâtı Wow Hotel’de bir “iftar yemeği” vermektedir. Ve bu iftarın baş konukları, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad idi. Oysa şimdi, ne oldu ne değişti. O gün tüm bu yakınlıklar, “kasabın keseceği koyunu beslemesi ve ona yakınlık göstermesi” gibimiydi ki aradan daha iki yıl geçmeden, kanlı bıçaklı olundu Suriye ile… Libya’da da benzeri olmuştu, Libya’da Müslüman katliamına giden Haçlılara katılmadan üç-beş aya önce Kaddafi ile arasından su sızmıyordu. Öyle ki, Libya’nın en yüksek ödülünü Kaddafi’nin elinden alıvermişti Tayyip Erdoğan. İnsanın aklına AKP, CIA’ya mı çalışıyor ve AKP’liler CIA ajanımı sorusu geliyor. Nitekim büyük bir güruh gidiliyor itibar gösterilen ve kazanılan bu yerlere. Geri dönenler ne yapıyor, ne iş çeviriyor meçhul. Irak teskeresi unutulmuş değil, Haçlı ordusu mensubu Amerikan askerlerinin Irak’ta katliamlar ve tecavüzleri gerçekleştirdikten sonra sağ salim evlerine dönmesi duasına taşıyanlar unutulmuş değil. Hatırlatırız ALLAH VAR.  Halkı kandırdığını zannedenler, sadece kendini kandırır.
Aslan Tayyip Göreve!
 Irak, Mısır ve Tunus’ta en öndeydi, BOP eşbaşkanı olarak görevini layıkıyla yapıyordu. Halkının gözünü, Müslümanların zihnini sahte bir İsrail muhalifi profili ile bulandırırken bir yandan’da Ortadoğu’nun ABD-İsrail istekleri ve projeleri doğrultusunda yeniden şekillenmesinin aktif oyunculuğunu yapıyordu. Libya’da bir ara açık ara ile neyşi var NATO’nun Libya’da diyecek oldu? Hemen aynı gün, hesabını kestikleri gibi birde üstüne İzmir’i Libya Savaşının komuta merkezi, yani katliamların emrinin verildiği yer yaptılar. Yetmedi, TSK çerçevesinde bir donanmayı Libya savaşının Haçlı tarafını destek için gönderttiler. Aylar sonra Başbakan günah çıkarır gibi, savaşın en büyük ortağı kendisi değilmiş gibi Libya’da batılı ülkeleri petrolle, çıkarla suçluyor. Dağdaki çobanın bile haberdar olduğu bu mevzudan, Başbakan şimdilerde haber olmuş olamaz heralde. Ve emperyalizmin Suriye’ye saldırısı büsbütün örtülmek ve Türkiye’ye ihale edilme isteniyor ve başbakan haykırıyor.  BM neden uzak duruyor(uzak durduğu falanda yok), Batı ve ABD neden Libya’da ki hemen hemen Esad’ın üstüne çöreklenmiyor(yüklenmediği yok, bütün gücüyle kuşatmayı sürdürüyor) ve Suriye katliamları sürdürüyor falan(binlerce güvenlik görevlisi ve bir o kadar sivil, adı isyancı olan batılı ajanlar, komandolar ve batılılaşmış işbirlikçiler vasıtası ile öldürülüyor.Bundan bahseden yok). Başkan Tayyip, Gülen medyatik taifesi ve Amerikan Sefiri Davutoğlu Türkiye’yi bir uçurumun kenarına getirecek derecede bir akıl tutulması, idrak iflası yaşıyor ve yaşatıyorlar millete.
Gong 1; Amerikan dergisi Time kapak yaptığı Başbakan’ı yere göğe sığdıramadı, Orta Doğu ülkelerine örnek lider olarak gösterdi. Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçmesi için AKP iktidarının sürekli sırtını sıvazlayan Amerika, son olarak Başbakan Erdoğan’ı Time’a kapak yaptı. Derginin Avrupa, Asya ve Güney Pasifik baskılarında Erdoğan için “Her şeye gücü yeten, askeri dizginleyen lider” tanımı yapıldı.
Gong 2; Öte yandan, Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe, 18/11/2011’de  Fener papazı  Bartholomeos’u da ziyaret etti. Juppe, Fener Rum Kilisesi’nde Bartholomeos ile yaklaşık 40 dakika görüştü. 1. Dünya Savaşı’nda Suriye’yi işgal eden Fransa, bu ülke için yine devrede Fransız Dışişleri Bakanı Juppe, Ankara’da Başbakan Erdoğan ve mevkidaşı Davutoğlu ile yaptığı görüşmede Suriye’ye tampon bölge istedi.
Gong 3; CIA ajanı Abramowitz’in yönettiği sözde düşünce kuruluşu CFR heyeti, Gül ile kapalı kapılar ardında görüştü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya’da ABD’nin en büyük sivil (!) kuruluşu “Council on Foreign Relations” (Dış İlişkiler Komisyonu) üyeleriyle içeriği de açıklanmayan bir toplantı yaptı.
Onursal Başkanlığı’nı Soros’un yaptığı CFR, dünya siyasetini yönlendirme amacında. CFR’nin önemli ismi Abramowitz, Erdoğan ve Gül’ü AKP’nin lideri olarak keşfeden isim olarak biliniyor. Siyonizm’in Türkiye ve Orta Doğu stratejisti Morton Abramowitz ABD’nin Ankara Büyükelçisi olduğu dönemde Erdoğan’ı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında ziyaret etmişti. Abramowitz’in, “Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz!..” sözleri basında yer almıştı. Abramowitz’in Gül’e de, “Tayyip Erdoğan’ın önünü açmak gerekiyor. Ama siyasi yasağı kalkmazsa, başkan sen olursun” dediği kamuoyuna yansımıştı.
Dışişleri Bakanı Amerikan Sefiri mi?
  Bir höykürüyor ki sanırsınız Haçlı’ya meydan okuyor. Tam aksine Haçlı güçlerinden aldığı cesaretle Müslümanlara öfkeleniyor, Müslümanları tehdit ediyor. N e adına, kimin adına... Bol laf salatası; komşularla sıfır sorunmuş, Büyük Türkiye’ymiş. Dışişleri Bakanımız, Suriye'ye karşı silahlı silahsız tüm güçlerini seferber ettikçe yabancılardan takdir görüyor. Amerika'ya hizmeti tescillenmiş propaganda kanalı El-Cezire, Davutoğlu'nun savaşçı Suriye politikasını “enfes idare” olarak niteliyor. İstikbal ve kariyer derdi havası yoksa eğer büyük bir ihanet ve vebal içerisinde gördüğümüz Davutoğlu  hiç kesintisiz, bir gün Mısırda, bir gün Libya’da, birgün Irak’ta, birgün, Somali’de, birgün Tunus’ta görülüyor. Kimin mesajını taşıyor, kimin adına tehdit ediyor ve Türkiye adına ne yaptı. Daha birkaç hafta önce Libya iç savaşının NATO’cu ayağını teşkil eden güya isyancı güçlere 300 milyon doları elden aktardığını, büyük bir kahramanlık gösterisi halinde ifa etmişti. Kimin parası bu; Anadolu bozkırlarında alnının terini toprağa damlatan çiftçinin, tüy bitmemiş yetimin, açlıktan nefesi kokan garip gurabanın parası… Havadan gelmedi ya! Ne zamandan beridir bu milletin parasını Haçlı ordusuna vermek meşru oldu.
Şimdi de Suriye devletine karşı Haçlı destekli, Haçlılaşmış “özgür Suriye ordusu” isimli terör örgütüne verilen destek… Son haberde bu yönde bir tehdit bir tehdit ki, ne demeli bu adama BE ADAM, SEN AMERİKAN SEFİRİMİSİN. Neredeyse hergün beraber olup “ŞAK” yaptığınız Clinton’u biliyoruz’da o’nun yerine eşbakanlık yaptığını bilmiyoruz. Haber şu; Davutoğlu’nun Cumartesi gecesi Türkiye’nin Suriye’de bulunan diplomatik misyonlarına düzenlenen saldırılardan Suriye hükümetini sorumlu tuttuğu da ifade edilen açıklamada, Bakan’ın Suriye Ulusal Konseyi’nin kısa sürede elde etti başarılardan ve Suriye davasına hizmetlerinden duyduğu memnuniyeti de dile getirdiği belirtildi.  Davutoğlu’nun, İslam Konferansı Örgütü’ne üye ülkelerin dışişleri bakanlarından oluşacak bir komite aracılığıyla Suriye’nin üyeliğinin dondurulması, büyükelçilerin geri çağırılması, ekonomik yaptırımlar uygulanması ve Suriyeli sivillere uluslararası koruma sağlanmasına destek verilerek Suriye Ulusal Konseyi’ne yardımcı olunması önerilerine sıcak baktığı da açıklamada yer alan detaylar arasında.
Peki bu “Suriye Ulusal Konseyi” ne? Libya'da benzerini gördüğümüz “Geçiş Konseyi”nin aynı tek farkla o Libya sınırları içinde Bingazi’de kuruluyor bu Suriye dışında Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde İstanbul’da kuruluyor.  Bu konseylerin ortak özelliği HAÇLI-NATO desteğinde çalışan ve kontrolü altındaki silahlı güçlerin içerisinde isyancı diye İngiliz, Fransız, İtalyan ve ABD’li komandolar ve askerler barındıran bir örgüt olmasıdır. Kendileri laik ve Batıcı bir cumhuriyet kurmak için vardırlar. Burada bir not düşmek gerekir ki, mevzuun çapı anlaşılsın. Bu konsey bir devlet kurmak için vardır ve Libya’da iktidara taşınanda bu konseydir. Bugün “Suriye Ulusal Konseyi” diye İstanbul’da kurulan örgütte bu minvalde bir örgüttür ve Esad rejimi yıkılarak bu konsey üyeleri iktidara getirilecektir. Bilin bakalım Esat sonrası rejimin başı olarak kim düşünülüyor? 1982 Hama katliamının birinci derecede faili Rıfat Esed'in (Beşar Esed'in amcası) Suriye'nin başına geçmesinden bahsedilirken bu devir teslim ihtimali ne Ankara'nın, ne de ona tâbi, mûti, itaatkâr sivil toplumun tepkisini çekiyor. Suriye için edebiyat paralayıp NATO müdahelesini tekbirler karşılayanlar nasıl bir akıl tutulması yaşıyorlar ki, “yakın yıkın yeter ki” dışında bir leyi düşünüp akledemiyor. Müthiş bir akıl tutulması, ferasetsizlik yaşanıyor. Esat yıkılsın ne için dahada güçlendirilmiş yeni Batıcı-Laik rejim için. Haydi eller havaya, Tekbirrrr…
Savaşın Komuta Merkezi;İncirlik ve Hatay mı?
Libya savaşının komuta merkezi İzmir’di. Ve Türkiye Haçlı savaşı olarak adlandırılan bu savaşta AKP emri ile Haçlı tarafındaydı. Adı, şekli ve şemali ne olursa olsun Libya Müslümanlarının kanına ortak bir AKP vardır. Şimdi ise merkez İncirlik ve Hatay olacak gibi görünüyor. Özgür Suriye ordusunun lideri buradan emirler veriyor, koridor oluşturmaktan bahsediyor, sızmaktan girmekten bahsediyor. Mesele artık su götürmez olduğu için AKP’den birkaç olan biteni yalanlayacak olsa bile, kendilerinin en başından olan biten deşifre ediliyor ve devreye Psikolojik harp giriyor. Bu psikolojik harp Türk kamuoyuna karşı yapılıyor ve onlardan rahat olmasını isteyerek öfkelerini başka yönlere kaydırıcı, enerjilerini başka yede tüketici propaganda alanları açılıyor. Detaya girmeden  meseleyi özetleyen haberi okuyalım; ABD, Türkiye’nin Suriye politikasını överken, Türkiye’nin Suriyeli teröristlere verdiği desteği de ilan etti. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jeffrey Feltman, ABD Senatosu’nda, Türkiye’nin Suriyeli muhalifleri organize ettiğini söyledi.
İşte bu “Özgür Suriye Ordusu” adlı terörist örgüt en önemli saldırısını önceki hafta gerçekleştirdi. Hava Kuvvetleri İstihbaratı'nın Şam'ın Harasta banliyösünde bulunan tesisine roket ve makineli tüfeklerle saldırdı. Aynı vakitlerde İran’da da benzer saldırılar oldu: CNN Türk televizyonun Londra temsilcisi tarafından hazırlanan habere göre, İran'a düzenlenecek saldırı öncesinde CIA ve MOSSAD'ın operasyonel birimleri İran'da nokta operasyonlarına başladı. Ancak İsrail gazeteleri ve Amerikalı bazı uzmanlar bunun CIA ve İsrail istihbarat  teşkilatı MOSSAD tarafından İran'ın nükleer tehdidini ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenmiş operasyonlar olduğunu söylüyorlar.
Hatay Çadır Kampları Tecavüz Kampı mı?
Henüz ortada göç veya göçe dair politik manevra da yok. Ancak ne hikmetse bölgede betonları atılmış, yerleşime hazır hale getirilmiş çadır kentler için hazırlık tam gaz sürüyor. Planlana bir şeyler var ve birileri bu planın dışında değil. İlk hareketlilik ve ciddi bir tahrikle 8000’e yakın Mülteci akını… Tahrik, Suriyeli kaynaklara göre Türkiye’den mültecilere 500 dolar verildiği yönünde. Ancak fos olan bu haber sonrası bir çok kişi ger dönüş gerçekleştirir. Hali hazırda ise mülteci akışı tektük olmakla beraber daha çok azalma eğiliminde. Mülteciler üzerinden inanılmaz bir propaganda profili var ve Suriye ordusundan kaçan bir çok askerle beraber yüzlerce erkeğin, gizli saklı-basından uzak kamplarda silahlı eğitimden geçirildiği, ağır silahlarla desteklendiği basına yansiyan haberler arasında. Bu haberlerin içinde en acısı şu; Altınözü çadır kampı… Suriyeliler "tecavüz kampı" diyorlar. 400 göçmen kadın burada tecavüze uğramış ve 250 kadın hamileymiş. Kadınlar buradan bir yerlere götürülüp getiriliyorlarmış.  Antakya garajında gece 24 den sonra kamplardan çıkartılan kızlar buraya getirilip pazarlanıyormuş.
Suriye İle İlgili Yalanlar
Suriye kökenli ve Suriye temsilcisi aydınlardan Hüsnü Mahalli’yi tanımayanınız yoktur sanırım. Kendisiyle yapılan bir röportajda “Esad Suriye'de şiddet uyguluyor' diye okuyoruz haberlerden. Bir sürü mülteci Türkiye'ye geldi. Ne oluyor Suriye'de?” soruna şöyle cevap veriyor: “Hiçbir şey yok. Bu işlerin hepsi örgütlü! Bakın, tam bir yıl öncesinde, daha ortada hiçbir olay yokken, bu çeteler harekete geçti. Ayrıca, 'görgü tanıkları' dediğimiz insanların Katar'da eğitim gördüklerini, kendilerine istihbarat örgütlerinin kullandığı türden elektronik teçhizat verildiğini biliyoruz. Ben bunu kendim birinci elden biliyorum. Operasyonun kumanda merkezi Katar. Şu anda El Cezire'nin Arapçası resmen istihbarat merkezi, CIA merkezi gibi hareket ediyor ve provokasyon yapıyor. Evet, öyle diyorum. Batı bu coğrafyada istikrar aramaz, ben buna inanmam. Osmanlı buradan çıktığından beri bu coğrafyada istikrar yok. Osmanlı'nın çökertilmesinin ardında da bu var. Yine aynı plan sahnede. Bakın, iddia ediyorum: Eğer Türkiye ABD'nin çizdiği rolü üstlenmezse, burada kurulan El Cezire her türlü provokasyonu yapacaktır. Biz 100 yıl önce Osmanlıyı çökerttik, şimdi de Türkiye'nin önünü nasıl keseriz diye bir psikoloji içindeler. Türkiye bölgede inanılmaz prestij sahibiydi. 25 Mayıs'ta önemli bir zirve yapılacaktı. Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak Başkanları Avrupa Birliği benzeri bir oluşuma imza atacaklardı. Hazırlıklar yapılıyordu ve ben bunu bizzat biliyorum.”
Bir başka yalan PKK’ya Suriye desteği. Esad son anı olsa bile yanlış ata oynamaz ve hele ki böyle bir nazik dönemde böylesine bir işe koyulmaz bu yüzden tam on yıldır bu hususta tek bir kanıt yok, Kanıt olmadı için Türkiye’nin zihnini istilaya koyulan Washington-Tel Aviv lobisi çıldırıyor, iftiraya varan açıklamalar ile Türk kamuoyunu yanıltıyor. Bunu Suriye’de Beşşar Esad yönetiminin halka şiddet uyguladığından, her gün onlarca iktidar karşıtının öldürüldüğünden, halkın Esad’ın iktidardan çekilmesi için ayaklandığından söz ederkende yapıyor. Politik olarak olayların ilk başladığı anlarda kontrol için gelişigüzel davrana Suriye ordusu oyunu sezdiği andan itibaren dehşet çapta kayıp vermesine rağmen ilk zamanlara göre daha dikkatli davranmaya başladı. Ancak paralelinde Suriye ordusuna ve gelişigüzel yerlere  yapılan provakatif saldırılar ile ülke neredeyse iç savaş ortamına getirildi. Nihayetinde 15 bin kişiden bahsedilen ve çoğu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jeffrey Feltman, ABD Senatosu’nda, söylediği gibi Türkiye’nin organize ettiği Suriyeli muhaliflerdi. Binlerce insanın katliamında Esad’in payı kadar bunlarında payı vardı.
Ve bir başka yalan, Suriye’nin her yanında halk Esad’a karşı ayaklanmış… Batı’nın yaydığı görüntüle baktığımızda hep aynı görüntüleri, fonetik yapıları görüyoruz. Holyvood yapımı değilse eğer fazlaca yerde değil. Şu kadar kişi öldü şöyle oldu vs. Batı’nın barbarlıkta haddi aşmışlığı ve misal kaldırmadığı malum. İki ünüforma, kes üçbeş tane Suriyeliyi tamam, daha ne istiyorsun.  Ve ondan sonra gazı. Elbette benim dediğim basitlikte değil. Ama Batı yalancıdır, ahmaktır ve katildir. O’ndan gelen hiçbir habere itibar edilmez, edilmemelidir. Nihayetinde geçen hafta Arap Birliği’nin kararı ardından yapılan gösterilere bakıldığında “kendiliğinden” toplanan ve bir çok şehirde aynı anda bir araya gelen müthiş kitleler var. Başkent Şam başta olmak üzere, Halep, Lazkiye, Deyr Ez Zor ve Haseke kentlerinde sabahın erken saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan ve Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın posterlerini taşıyan Suriyeliler, Arap Birliği'ne tepki sloganları attı. Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’nın haberine göre; Sabahın erken saatlerinden itibaren Şam, Homs, Hama, Halep, Lazkiye, Haseke, Dera, Rakka, Süveyda ve Tartus illerinde kitleler meydanları doldurdu.
Hrisitiyanların isyan ettiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Aksine Suriye’de işi daha karmaşık hale getiren grup Hıristiyanlardır. Rejimle organik bir bağları olmamasına rağmen, Hıristiyan nüfusun çok büyük bir kısmı rejimle birlikte hareket ediyor. Protestolara katılmamak bir yana, rejimi baki kılmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Lübnan Hıristiyanlarının bir kısmı da bu desteğe arka çıkıyor. O kadar ki Lübnan Marunî kilisesi –Lübnan Hıristiyan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan sekt- Patriği Beşar Butros el-Rey Suriye rejiminin yıkılmasının Orta Doğudaki tüm Hıristiyanlar için bir tehlike oluşturacağına dair görüş bildirdi. Hıristiyanların Esad desteğinin en önemli gerekçesi ise basit: İslami İnkılabı korkusu…
En önemli yalan Nusayri/Alevi Baas iktidarına son verileceği. Ham hayal. Batı bunu istemiyor, hele hele İsrail mümkün değil böyle bir şeye müsaade etmez. Türkiye’de estirilen Sünni-Alevi suni propagandası palavradan, gevelemeden başka bir şey değildir. Nihayetinde  Washington-Tel Aviv lobisi münasip gördüğünde Nusayri/Alevi Rıfat Esed yeni Suriye lideri olarak karşınıza çıkabilir. O zamanda “tekbirler” eşliğinde NATO uçaklarına zafer selamı çakanlar ve Kaddafi’yi linç edecek kadar Haçlılaşıp başı dönen Nato’cu mücahidler bu defa Suriye için “tekbir”ler eşliğinde Haçlı selamı çakarlar.
Netice; Kimse bana esed şöyle zalim, şöyle katil, şu mezhepten diye saymasın. Hele hele sureti haktan misali Müslümanlara ne faydası vardı, gibi idrâkleri iflas ettirici “teşhis”lerde bulunmasın. Esed bir zalimdir, katliamcıdır şudur budur, bunda hemfikiriz. Peki NATO, İsrail nedir? Esedi reddedelim tamam ama öyle bir dil geliştirelim ki NATO’nun dümen suyunda akan “DİLSİZ”lerden olmayalım. Varsın tarih bir daha tekerrür etsin. “hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” Dün Mısır, Tunus, Libya; bugün Suriye… Yarın Türkiye!


Baran Dergisi, 254. Sayı