Erkan Tan Türkiye’de çok sevilen bir kişi…
İnşallah öyledir.

Aslında Erkan Tan kimdir?
Televizyondaki mesleğimi icra ederken bütün aşamaları yaşamış birisiyim. Meslekî deneyimlerimi anlatmadan önce; kim diye sorarsan, ben de bilmiyorum kim olduğumu... Ben millet ve memleket için dertlenen birisi olduğumu düşünüyorum; bakıyorum, baktığım yerden dertleniyorum. Millet ve memleket için dertlenen biriyim.

Bizim ne kadar büyük sorunlarımız var ki, biz bu derece dertlenebiliyoruz?
Millet ve memleket için dertleniyorum cümlesinin içerisine, ümmet için de dertlendiğimi ifade etmek isterim. Millet, memleket ve ümmet... Ümmetin derdi büyük, Allah’ın emir ve yasaklarından kopmuş... Allah’ın ipine sarılamamış, Kur’an’dan uzak ve parçalanmışız. Bütün bunlardan kopunca tabii olarak birbirinden de kopar insanlar. Memleketimiz de bu kopuşun bir parçası; memleketimizin insanı özünden, tarihinden, ecdadından, geleneğinden ve inancından kopmuş. Böyle bir kopukluktan söz ediyorken, dertlenmemek mümkün mü? Şimdi toparlanmaya çalışıyor memleket.

Ne değişti de insanlar toparlanmaya çalışıyor?
Bana kalırsa, manevî birtakım dokunuşlar var... Bu manevî müdahaleyle millet toparlanıp, araştırıyor, kendini bulmaya, hakikati bulmaya çalışıyor. Bununla ilgili dönüşümleri Allah nasip etti. Ben de bu dönüşüme uğrayanlardan birisiyim. 2011 yılında Allah nasip etti, Hacca gittim; aslında götürüldüm. Benimle ilgili bir belgesel var internette, “Büyük Yolculuk” diye. Orada bunun hikâyesini anlattım. Hacca gittikten sonra beynim afalladı, ruhum tepetaklak oldu. O tarihten önce başka bir insandım; tipik CHP zihniyetli birisiydim. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne ilgi duyuyordum, oy veriyordum lakin, hayat biçimim açısından bir CHP’liydim. Hacca gitmeme de bu Fetullahçılar aracılık ettiler yani...

Nereden, nereye...
Evet, onların katkısı oldu, aracılık yaptılar. Sonra 2012’de bir Ramazan Umresi nasip etti Allah. Tabiî ben Hacca gitmek istememiştim, onu da söyleyelim. Hacca gitmek gibi bir maksadım yoktu, bir vesile oldu; “ya bu Suudi Arabistan basın mensuplarımızı Hacca götürüyor, senin de ismini yazalım” dediler. Ben de, “ya hu Roma, Paris, Milano, New York yok mu; bize Mekke mi düştü yani?” dedim... Ondan sonra laf olsun diye “tamam” dedim. Bir süre sonra, “bu ziyarette sen de gideceksin” dediler. “İyi bari gidelim” diye cevap verdim, hala meseleyle ilgilenmiyorum “iyi bari gidelim, Mekke’de gezerim” demiştim. Lakin biliyorum, insanların Hacca gitmesi bayağı zor, kura yapılıyor, herkes kabul edilmiyor ve saire... Bu psikolojiyle oraya gitmiştim, daha sonra beynim yandı. “Burada da böyle bir yer varmış” dedim kendime. Mekke’ye ayağımı bastım, yine bir şey yoktu, ben o eski bendim; Kâbe’yi gördüm ve oralarda gezindikten sonra, o canlı sahabeler var ya... Dağlar, taşlar, ağaçlar, atmosfer, yıldızlar, insanlar... O dağlar, taşlar, sahabeleri, Resûlullah’ı, Cebrail’i gördüler... Ben de o dağları, taşları gördüm; artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. 2012’de bir umre nasip etti Allah. Hayat değişmeye başladı benim için; siyasî görüşlerim, hayata bakışım, davranışlarım, kâinata bakışım değişti. Böyle bir değişiklikten sonra bu hâle geldim.

“Bizim mahalle” diye tabir edeceğimiz bir basın kesimi var, bir de “karşı taraf”. Mesela karşıya baktığımız zaman Hürriyet’te Ertuğrul Özkök bir yazı yazıyordu, yazdığı gibi de bir hayat geçiriyordu. Bizim kesimde öyle bir şey yok; yazdığı farklı, arzu ettiği farklı ve hayatını idame ettiriş şekli farklı.
Çok güzel bir soru. Aslında bu sadece medyada böyle değil. Bu yeryüzünde yaşayan bütün Müslümanların dev sorunudur. İnandığı gibi yaşamamak, konuştuğu gibi, yazdığı gibi yaşamamak. Medyaya haksızlık etmemek lazım. Bütün Müslümanların sorunu bu. İnsanlar Kur’an’daki gibi yaşamıyorlar. Yani ayetleri birbirine anlatmak, caka satmak için ezberliyorlar; Resûlullah’ın sünnetini ve hâdislerini de birbirlerine mesaj çekmek için, biliyorlar. Ya biz bunları birbirimize anlatalım diye değil, yaşayalım diye buyuruyor Resûlullah. Bu büyük bir sorun.

Neden kaynaklanıyor?
Allah’ın emirlerine ve yasaklarını uygulayamıyoruz, Allah’ın ipine sarılmayı unuttuk. Bir Müslüman’ın hayatındaki en temel unsurun Kur’an-ı Kerim olması lâzım. Şu anda öyle değil. Sünnetten de uzağız.

“Türkiye’de, benim de etkilendiğim manevi bir dönüşüm gerçekleşiyor” dediniz. Son dönemde gerçekleştirilen bu saldırılar, bu dönüşümle mi alakalı?
Tabiî ki. Bağımsız, güçlenen ve Müslüman hassasiyetlerle tepki vermeye çalışan Türkiye’ye düşmanlar. Hedef budur; Türkiye güçlenmesin. Onlar eskisi gibi, zayıf, bağımlı, Müslüman olmayan Türkiye Cumhuriyeti istiyorlar.

Güçlü bir Türkiye onların hangi çıkarlarını tehdit ediyor?
Bütün çıkarlarını tehdit ediyor, Müslüman hassasiyetlerle davranış sergileyen Türkiye’yi istemezler. Türkiye, bu hassasiyetle yeryüzünün bütün unsurlarına kucak açan bir güç demektir; böyle bir Türkiye Müslüman dünyasının sempatisini kazanır, Müslüman olmayanların da sempatisini kazanır. Neticede Allah’ın mesajları bütün insanlık içindir, ona uygun davranan devlet, bütün insanlığın ilgisini çeker, sempatisini kazanır. Müslüman bir devlet adil olmaya çalışır, bir yerde kan akıyorsa onu durdurmaya çalışır, komşusu açken kendisi tok yatmaz; bu ilgi çekmez mi? İşte bu onları çıldırtıyor... Türkiye Müslüman dünyanın yeniden liderliğini kazanacak diye korkuyorlar, ki zaten Türkiye bunu kazanıyor da. Türkiye adil olabilir mi, bilemiyorum, ama bunun için çaba sarf ediyor... Mesela bir yerde bir şey oluyor; tıbbî yardımda bulunuyoruz, yemek, erzak, para, konutlar teslim ediyoruz. Elimizden geldiğince kol kanat germeye çalışıyoruz. Karşısı Müslüman olmasa ne olur? Bu bir kalp... Allah Müslüman olmayana da kalp koymuş, böyle bir kalp, kendisinden daha adil olanı gördüğünde çarpmaz mı?

Bu Haçlılar-Siyonistler ittifak hâlinde, çıldırmış vaziyetteler, bizimkisi gibi bir devlet istemiyorlar; eskiden olduğu gibi, bağımlı, pasif, Müslüman hassasiyeti taşımayan bir devlet istiyor. Bu açık bir sorundur. Haçlılar-Siyonistler ittifak hâlindeler, lider de Amerika Birleşik Devletleri! Bunu kendileri zamanında söylediler, Baba Bush bunu kamuoyunda ilan etmişti.

Amerika’da iki tane hâkim güç var zaten; birisi Evanjalistler bir de Yahudiler...
Bunların arkadaşları da İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika ve Hollanda… Bunlar Türkiye’yi de içine alan bir savaş gerçekleştiriyorlar. III. Dünya Savaşı... Türkiye şu anda Haçlı-Siyonist seferinin muhatabıdır. Bu masal değildir, paranoya değildir; güneş kadar gerçektir. Minik minik devletçikler kurup, Türkiye’nin Güney’inde, Marksist-Leninist Haçlılara hizmet edecek Kürt görünümlü bir PKK devleti kurmak istiyorlar. Mümkünse Türkiye’den de yavaş yavaş toprak koparmak, daha sonra da olduğu gibi Türkiye’yi yutmak istiyorlar. Bütün bunlar gerçekleşirken “biz bunları yaparken sen de hiçbir şeye karışma” diyorlar Türkiye’ye. Nihai hedef Büyük İsrail! Hâdise bu. Herkes oyunun bu olduğunu görürse ona göre tedavi yapabilir. Teşhisi yanlış yaparsan, yanlış tedavi uygularsın. Bu Türkiye’de herkesin bilmesi gereken soru.

Ehemmiyetli bir şey daha; medya asla basit bir şey değildir. Medya bir savaş aracıdır. Radyolar, televizyonlar, dergiler, gazeteler, internet siteleri birer silahtır; tank, uçak savar, fırkateyn, kruvazörler, top, helikopter gibidirler. Dolayısıyla, yayın organlarına “güldüren, eğlendiren, hoş vakit geçirten” birtakım kuruluşlar diye bakmak korkunç bir hata olur. Medya aracılığıyla, devletlere, milletlere, topraklara, ülke bütünlüklerine, ekonomik menfaatlere saldırılar yapılır. Medyayı böyle görmezsek, büyük hata yaparız. Peki, ne yapmalıyız? Onların silahlarıyla silahlanmalıyız. Mademki bu bir savaş aracıdır, bizim de böyle silahlarımız olmalı. Saldırılara karşılık, gerekirse biz de saldıracağız; nokta! Medya bir savaş enstrümanıdır. Pozisyonunu savunmada tutarsan, hep saldırılırsın; arada sen de saldıracaksın. Bu Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı mı ben bilemem. Ama Allah’ın emir ve yasaklarını hayatımızda tutmak istiyorsak, bunu yapmamız lâzım. Dünyadaki bütün etkili medya organlarının sahipleri, neredeyse Yahudilerdir. Yahudileri anlamadan yeryüzünde neler olduğunu anlayamazsınız; nokta! Bu ehemmiyetli bir bilgidir. Bu benim alanım değil ama, bildiğim kadarını anlatayım. Bunlar kendilerini yeryüzünün sahipleri olarak görürler. Allah sözde bunları çoban olarak yaratmış, köle olan diğer bütün insanları gütsünler diye. Bizim için zekat vermek, oruç tutmak, namaz kılmak neyse; onlar için de “çobanlık” o derece önemlidir. Bu meseleyle alakalı araştırılırsa daha iyi bilgiler bulunabilir. Halkın bunu bilmesi gerekir. Bunlar toplam 25 milyon kişiler. Fitne, karışıklık, kaos bunların ibadet şeklidir. Sözde yeryüzünü ele geçirecekler ya, bunu da medya yoluyla gerçekleştirmek istiyorlar. Onun için medya sahibi olmak, Yahudiler için bir imandır. Yapmazlarsa dinden çıkarlar yani. Dolayısıyla radyolar, televizyonlar, internet siteleri, film endüstrisi, kitap endüstrisi bunların kontrolündedir. Gazete, radyo ve televizyonlar geleneksel medya olunca, “yeni medya” dediğimiz internete hâkim oldular. Google, Whatsapp, Twitter, Youtube vb. aklınıza gelen bütün medya bunların elinde, ya sahipleri bunlar, ya da bu kuruluşlara ortaklardır. Haçlı-Siyonistlerin kurnazlıklarını bilmeyen, dünyada neler olup bittiğini anlayamaz. Bunlar algı operasyonu yaparlar, bazı ülkelerin toprak bütünlüklerine saldırırlar, kültürlerini ele geçirmek isterler, kendi menfaatlerini gözetirler, ekonomik çıkarları için propaganda yaparlar ve saire! Bir ülkenin ihracıyla alakalı olumsuz bir haber yaptığın zaman, onun neticesi toprak kaybetmek kadar kötü bir şeydir. Mesela çok yakın zamanda fındık fiyatlarıyla alakalı bir haber yayınlandı uluslararası medyada, “Türk fındığının üzerinde kimyasal kalıntı var” gibi. Bir anda Türk fındığının fiyatları altüst oldu, bu yalan haber Türkiye’yi sarstı. Atıyorum fındık fiyatları 14 liraydı, 5 liraya düştü; sen bunu düzeltene kadar ne kadar zarar ettin? Aranızda Karadenizli olan varsa bilir.

Bütün Karadeniz ve Türkiye’nin en büyük gelir kaynağını sarstılar, bu yalan haber. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtuluş Ordu Milletvekili adam çırpınarak açıklama yaptı. Ama bu yalan haberle Türkiye’yi vurdular.

Medyanın gücü sadece iktidarı yönlendirmek, halkı bilgilendirmek değil. Recep Tayyip Erdoğan’dan nefret etmelerinin bir sebebi de bu. Erdoğan’ın liderliğinde, Müslüman, hassas, güçlü bir Türkiye gelişiyor. Dolayısıyla Müslüman olan bütün şeylerden nefret ediyorlar; Baran Dergisi’nden de nefret ediyor bunlar! Neden? Çünkü Baran Dergisi, Müslüman Türkiye’ye hizmet ediyor. Onlar da “o zaman Baran Dergisi de düşmanımızdır” diyor. Şartları bilmeden, Türkiye’de ve dünyada neler oluyor yanlış analiz edilir, Baran okurları özellikle bunları bilmeli. Güzel kardeşlerim, onların silahlarıyla silahlanacağız, savunmada kalmayacağız. Bizim de gazete, dergi, televizyon, internet sitelerimiz olacak. Satın alacağız! Yani Müslümanların enstrümanlarına para verip satın almıyorsan, Haçlı-Siyonistlere hizmet ediyorsun. Satın alacaksın kardeşim, bu bir lüks değil alt tarafı birkaç lira. Önemsemiyor bizim kesim bu işi. Yani fakirlikten mi alınmıyor bu, hayır. Bu memleket bu kadar fakir mi? Milliyetçi ve muhafazakâr yayın yapan gazete-dergileri koy alt alta topla tirajlarını, bir tane Posta gazetesi yapmıyor! Olur mu ulan?

Yedi senedir zam yapmıyoruz...
Senin gibi düşünen, senin gibi hisseden, senin hassasiyetlerine sahip olduğuna bildiğin dergiyi, gazeteyi, filmi satın alacaksın. Oraya ilan vereceksin, destek olacaksın, arayacaksın, irtibatta olacaksın, önemseyeceksin! Ya bu ülkede milliyetçi-muhafazakar dediğimiz insan tipi yüzde 70!.. Bakıyorsun gazete-dergilerin tirajlarına hepsinin toplamı bir Posta yapmıyor! Anormal bir durum bu! Dergini, gazeteni bul. Adamın hesabına para yatır, abone ol, iste, çabala! Senin gibi düşündüğünü hissettiğin televizyonu seyret, iş edin kendine gir seninle aynı fikirlere sahip internet sitesine tıkla! Tıkla ya hu tıklamaktan zarar mı gelir! Zaten senin bir parçan değil mi? Haberlere bakmasan bile gir, tıkla! Bunu diğerleri yapıyor, onun için daha çok sesleri çıkıyor; hâlbuki sen çoğunluksun, ama sesin çıkmıyor; sebebi bu. Neymiş, “Reuters, New York Times, BBC manipüle ediyor”muş. Ee, sen kendi dergini, gazeteni alıyor musun? Tirajlar ortada. “İçeriğini beğenmiyor”muş; hadi oradan canım sen de, hiçbirinin mi içeriğini beğenmiyorsun? Bunu önemsemiyorlar, bunu bir zorunluluk olarak düşünmüyorlar. Bu çok önemli… Yeryüzünde hiçbir zaman tarafsız yayın organı olmadı, olamaz. Böyle bir şey tabiata aykırı... Bir de dibine kadar taraflı, köküne kadar da bağımlı olan taraf var. Bunlar karşı tarafı baskı altında tutmak için sürekli köpürtüyorlar. Dolayısıyla tarafsızlık ve bağımsızlık adı altında tiyatro sergiliyorlar. Parayla satılan ürün, tarafsız ve bağımsız olur mu? Para vererek satın aldığın derginin, sana küfür etmesini, değerlerine küfür etmesini ister misin? İnsan hoşuna giden bir şeye para verir. Hiçbir yayın organı, hiçbir zaman tarafsız değildir. Kaldı ki bir başka konu, reklam verenlere karşı tarafsız ve bağımsız mı bunu hiç konuşmuyorlar. Hep iktidarla alakalı, hep iktidarı baskı altında tutmak ya da iktidarı destekleyen televizyon ve gazeteleri baskı altında tutmak için bu bağımsızlık kelimesini sürekli gündemde tutuyorlar. Mesela sana milyon dolar karşılığında reklam veren kurumların aleyhinde haber yapıyor musun, var mı? Yapmaz... Yapamaz... En çok onu gözetir, mesela bu konular gündeme gelmez. Hani tarafsızlıktı? Yalan haber, ahlâki-hukukî bir sorundur. Basın özgürlüğü şudur; isteyenin istediği şekilde yayın yapma hakkı, kanunlarca var mı yok mu? E, var. Şu anda iktidara adeta küfür edercesine yayın yapan gazeteler-televizyonlar yok mu Türkiye’de?

Var.
Altyapı olarak bunun kanunen hükmü var mıdır, yok mudur? Vardır ve şu anda da yapılmaktadır; nokta! BBC yeryüzünün en taraflı ve en bağımlı yayın kuruluşudur. Hâlbuki iletişim fakülteleri başta olmak üzere tarafsızlık ve bağımsızlık söz konusu olduğunda BBC’yi örnek gösterirler. BBC, yeryüzünün en bağımlı yayın kuruluşudur; nokta! BBC, İngiltere’nin Afganistan’da, Ortadoğu’da altına imza attığı kepazelikleri yayınlamış mı? Bitti. Irak’ın işgali esnasında külliyen yalan olan gerekçeleri BBC yayınlamış mı, yoksa yayınlamakta mıdır?

Çarşaf, çarşaf olmayan her şeyi verdiler.
Olmayanı yayınladılar.

İletişim fakültelerinde “BBC tarafsız-bağımsız” diye misal olarak gösteriliyor. Ben de uluslararası ilişkiler mezunuyum; iktisadî ve idarî bilimler fakültesinde “IMF dünyayı kalkındırmak için kuruldu” deniliyor. Uluslararası ilişkilerde de “Birleşmiş Milletler dünyaya barış, refah, huzur getirmek için kuruldu” deniliyor. Bu yalanlar hala göz göre göre niçin bize söyleniyor?
Haçlı-Siyonistlerin ittifak halindeyken kurdukları uluslararası örgütler. Bunlar sadece Haçlı-Siyonistlerin emellerine hizmet ederler. İnsanlar böyle zannetsin istiyorlar, gerçekle alakası yok.

Bunlar Türkiye’de niçin anlatılmıyor?
Sen anlatıyorsun, ben anlatıyorum. Anlatanlar var muhakkak ama bu yeterli değil.  Türkiye bu çarkı bozmaya, sorgulamaya çalışıyor. Bu örgütler sadece Müslümanların canını yakmıyor, bunlar dini Hıristiyan olanların da canını yakıyor. Oyunun daniskasıdır. Dünyayı yöneten yüzde birlik kesim, üst akıl dediğimiz adamlar bildiğin Pagan. Hıristiyan değiller, Yahudi değiller, Müslüman hiç değiller. Bunların başka hayalleri var, “dünyayı tek bir imparatorluk hâline getirme” falan. ABD’de, Detroit’te şeytanın heykeli yapıldı, diktiler oraya. Bunlar her yeri ele geçirmişler; Almanya Almanların değil, ABD Amerikalıların değil. Türkiye’yi de bizden almışlardı, şimdi geri alıyoruz!

Gördüklerimiz bunun krizi mi?
Evet, şimdi ülkemizi kazanmaya çalışıyoruz.

 CNN, BBC gibi televizyonlar; New York Times gibi gazeteler ve Economist gibi dergiler var. Bunlar dünya çapında büyük tesir edecek yayınlar yapıyor. Mesela BBC Türkiye’deki bir hadiseyi öyle bir veriyor ki, tüm dünya Türkiye’de iç savaş varmış gibi görüyor. Biz niye Avrupa-Batı’da gerçekleşen böyle hâdiseleri dünyaya duyuramıyoruz, dünya çapında yayın organları neden oluşturamıyoruz?
Daha yeni yeni anlıyoruz, biz de bunun üzerinde çalışıyoruz. TRT bunun adımlarını atıyor. İçimizde de Haçlı-Siyonist destekçileri var. Bu insanlar birbiriyle paslaşıyorlar, önümüze engeller çıkarıyorlar. Mesela buradaki bir siyasî lider, bir beyanat veriyor, bir başkası da onun beyanatını alıp manşete taşıyor. Ya da medya bir algıyı manşete taşıyor, siyasî parti lideri de onu alıp aynı dilden konuşuyor. Böylelikle insanlar arasında bir algı oluşturup, akıllarını karıştırmaya çalışıyorlar, vakit kaybettiriyorlar. Bütün bunları anlamalıyız. TRT İngilizce bir yayın kurumu kurdu. Turkuvaz medyanın da “E News” diye bir İngilizce yayın hazırlığı var. Tabiî bunlar ne kadar yeterli olur onu bilemiyorum.

İngilizce yayın yapmak mı lazım, yoksa oralarda iş yapacak nitelikli gazeteci mi lazım?
Buraları seyrettirmek lazım, o seni seyretmedikçe sen istediğin kadar İngilizce yayın yap. Batı’nın da uyanması lâzım, bence Batı da baskı altında. Bunların devletlerine de çökmüş Siyonistler. Sen İngilizce yayın yapsan ne olur, adam seyretmiyorsa? Batı-Avrupa insan tipi de Siyonistler tarafından büyütüldü, bir insan tipi var; bütün Müslümanlardan nefret ediyor.

Milli mücadele veriyoruz. Mesela DAİŞ’in bir manipülasyon videosu vardı, CHP’nin kullandığı argümanlarla aynısı. Hitap tarzı bile öyle... Bu CHP zihniyeti niçin bizim milli bir mücadele verdiğimizi görmüyor?
Çok güzel bir soru sordun. CHP milli mi ki? CHP’lilerden bahsetmiyorum, bunu ayırınız. CHP’nin yönetimi milli midir acaba? Soruyorum!.. Bir de maalesef ele geçirilmiş devletimizin bugüne kadarki eğitim politikası değişik bir insan tipi oluşturdu. Bu insan tipi Türkiye’de tahminimce yüzde yirmi beş. Türkiye’nin yüzde yirmi beşi 15 Temmuz darbesi olsun istedi!

Bazı yerlerde tankları alkışladılar.
Alkışlamak ne kelime, canı gönülden darbe olsun istediler! Aslında meydanlarda günlerce nöbet tutturmamızın sebebi de, darbenin bertaraf edilmemesi değildi. O yüzde yirmi beş var ya, onları psikolojik olarak değiştirmek için, meydanlar dolu tutuldu. Yoksa darbe zaten bastırılmıştı. 16 Temmuz sabahı darbecilerin hükümetlerinde görev almak için çırpınan ve Tayyip Erdoğan’ı da destekleyenleri hapislere tutmak isteyen yüzde yirmi beş var!..

Asıl düşmanlıkları Recep Tayyip Erdoğan’a mı, yoksa onda gördükleri şeylere mi düşmanlar?
Tayyip Erdoğan bir fani, Allah sağlıklı ve hayırlı bir ömür versin. Bu insanlar ondan değil, onun temsil ettiği değerlerden nefret ediyorlar. Tayyip Erdoğan’ın, dindar, samimi bir Müslüman olmaya çalışmasından nefret ediyorlar. Onun ailesinin görüntüsünden, temsil ettiği değerlerden nefret ediyorlar. Onun hassasiyetlerinden nefret ediyorlar. Ve tabiî en ehemmiyetlisi Müslümanlıktan nefret ediyorlar; nokta! 15 Temmuz’da sala veren imamı dövmek üzere camiyi basanların görüntülerini seyretsin okurlar, tavsiye ederim. Bunlar salayı okuyandan değil, saladan, camiden hınç aldılar. Camiin duvarını yumrukluyor, camlara yumruk atıyor; “elim kesilir, zarar görürüm” diye korkmuyor! Böyle olan insanların var olduğunu biliyoruz, hepsi olmasa bile!..

Eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Yeryüzünde savaşlar çok uzun zamandır ordularla yapılmıyor. Eskisi şereflice savaşılmıyor, erler, erbaşlar, subaylar, generaller savaşmıyor. Şimdi terör örgütleri üzerinden düşmanlık yapılıyor. Terör örgütleri de Siyonist-Haçlı ordusudur. PKK-PYD-YPG’yi sevenler, destekleyenler Haçlı ordusudur! Fetullah Gülen şerefsizini destekleyenler, onlar da Haçlı ordusu. DHKP-C, IŞİD o sapkınlar onlar da öyle. ABD nereyi karıştırmak istiyorsa oraya IŞİD giriyor.

Ortaköy gece kulübü saldırısı hakkında bir şey söylemek ister misiniz?
Ortaköy saldırısının tek sahibi, Amerika Birleşik Devletleri-CIA’dır. Gayeleri Türkiye’nin dış politikasını değiştirmek, “Ortadoğu’dan çekil ey Türkiye” dediler. Oraya gidenlerin de listesi vardı ellerinde, saldırganın desteği vardı. Öldürülenler de ehemmiyetli, her bir milleti tehdit etti Amerika akılları sıra, “Türkiye ile beraber olan herkesi öldürürüz” demek istediler. Hedef gece kulübü değildi. Bu hedefe götürecek bir diğer hedefti.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.
Asıl ben teşekkür ediyorum.

Baran Dergisi 522. Sayı