“Allâme Muhaddis Muhammed Avvâme ve Hadis ilmindeki çalışmaları” isimli uluslararası sempozyum FSM ve İbn Haldun Üniversiteleri tarafından 27-28 Nisan 2018 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Sempozyumda yabancı konuşmacılar önemli bir yekûn teşkil ediyor idi ve sunumların bir çoğu Arapça yapıldı. Simultane tercüme hizmeti vardı. İkinci gün katıldığım bu sempozyum intıbalarını anlatırken hadis üzerinden yapılan bazı tartışmalara kısaca temas edeceğim.

Çağımızın egemen güçleri (ABD-Batı-İsrail) İslâm’ın yükselişini kesmek için siyasî ve askerî alandaki saldırılar yanında kültürel, ilmî ve dinî alanda da saldırılara ağırlık vermektedirler. Fetö eliyle yürütülen “Ilımlı İslam” projesi de bizi içten bozmaya yöneliktir. Keza Ehl-i Sünnetin hak mezhep anlayışına ve hadislere yapılan saldırıları da böyle görmek gerek. Kur’an’a yapamadıklarını tartışmaları hadisler üzerinden yapmak istemekteler.

 Müsteşrikler bu hususta çalışmaktalar. Zaten selefilik ve reformistlik cereyanlarının altında İngiliz parmağı var. İçimizdeki nefsine ve aklına güvenen gafiller de bunda pay sahibidir. İslâmî bir otorite olmamasından dolayı müptezel miktarda sapkın yorumlar vardır. Âdeta herkesin keyfine göre bir din anlayışı yaygındır.

İşin başında şunu ifade edelim ki, dünyada bir emsali olamayacak şekilde teşekkül eden ve müesseseleşen hadis ilmi, insaf sahibi Batılı ilim adamlarının bile dikkatini çekmiştir. Bunun sebebi de Müslümanların Peygamberlerine duydukları derin saygı ve sevgidir. Öyle ki bir hadisi rivayet etmek için kıtalar arası seyahat edecek kadar. Bu sahabilerden biri de İstanbul’un fethinde şehid düşen ve Eyüp’te medfun olan İstanbul’un imzası olarak “Eyüp Sultan” namıyla bilinen sahabidir.

Aslında hadislerin sıhhatiyle ilgili bir problem yoktur. Bizim onları doğru anlamamız yani hadislere bakış açısı problemi vardır. “Ölçüler yerli yerinde ona bakacak göz nerede?” problemiyle her yerde karşılaşıyoruz. Kur’an’a, sünnete, sahabilere, mezheplere ve öbür İslâmî ilimlere bakışta da aynı sorunla karşılaşmamız söz konusudur. İslâmî bir yönetim şekli ihdasında da aynı sorun vardır.

Sahih bakış açısına (Biz buna BD-İBDA İslâm’a muhatap anlayış diyoruz) sahip olmanın yanında, hadis ilmi ve sistematiğini de bilmek şarttır. Aksi halde cahilce çıkarımlar yaparız ki, bundan Allah’a sığınırız. Ve her şeyin başının edep olduğunu hatırlatırız. Müslümanız diyoruz ama Kur’an’a ve sünnete hangi şuurla baktığımız ve ondan ne anladığımız meselesi söz konusudur. Kur’an’ı ve sünneti kendi seviyemize indirmekten sakınmalıyız.

Muhaddis Avvâme sempozyumu, malumatfuruşluktan uzak, ilmî ve manevî bir ortama dikkat edilerek gerçekleşti. Bunda baş amil Muhammed Avvâme’nin ilmî edebi, onun ve dışardan gelen hadisçilerin ulema heybetini çağrıştıran başlarındaki sarıkları, organize edenlerin Muhaddis Avvâme’ye manen ilgi duymaları, Avvâme Hoca’ya talebelerinin bağlılığı ve davetlilerin Peygamber sevgisi idi.

Sempozyumun sunumlarından aldığım notlardan olarak, Akkar müftüsü ve şeriat mahkemesi hâkimi (Lübnan) Dr. Üsame Abdürrezzak er-Rifâî’nin şu sözü Hz. Peygambere niyabet edecek ilim talebelerinin özelliklerini vermektedir:
 “Geniş anlamıyla ilim; hem metne taalluk eden bilgiyi hem kalbe taalluk eden bilgiyi kapsamaktadır ki, buna “haşyetüllah” diyoruz. Bir ilim talebesi için, ancak bu özelliklerin kendi nefsinde bulunmasıyla mümkün olur.”

Zahîdül-Kevserî’nin önemli öğrencisi büyük hadis âlimi Ebu Gudde’nin öğrencisi olan Muhammed Avvâme, Sünnî anlayışa sahip biri olarak geçmiş büyük âlimleri süzebilmiş ve hadiste bütüncül anlayışa erebilmiş muhakkik bir âlimdir. “İmamların Fıkhî İhtilaflarında Hadislerin Rolü” eserinde ihtilaf ve eleştiri edebini birlikte ele alarak hadislere yönelik hiçbir şüphe bırakmayacak tarzda mevzuyu fasleder. Başka çalışmasında mürsel hadisle amel meselesini de vuzuha kavuşturur. Ayrıca zayıf hadislerin yeri olduğunu, amellerin faziletleri mevzuunda kullanmanın caiz olduğunu da izah eder.

Manen rivayetin geçerli olması şartlarını açıklar. Aslında geçmiş hadis külliyatında bu meseleler tartışılmış ve izaha kavuşturulmuş, ancak günümüzde anlayışı yenilemek ve günümüz meselelerine tatbik edebilmek kabiliyeti kaybolduğundan ve otorite yokluğundan bir kafa karışıklığı var. Muhammed Avvâme gibi âlimler ise bu sorunları giderici olmaktadır. Onun sağlam ve titiz çalışmaları ve toparlayıcı yorumları ile. Allame Avvâme sadece tahkik yapmaz, sıhhatli tahkik yaparken eserleri inşaîdir. Klasik eserlere nasıl bakılmalı, onu da gösteriyor. Alan körlüğüne düşmemek için bütüncül bakış açısıyla meselelere eğiliyor.

Kur’an’dan sonra dinin kitapları olan Buharî ve Müslim’in Sahihleri (Sahihayn) üzerinde de günümüzde tartışma çıkarılmak istenmektedir. Bu mevzuyu sunumunda işleyen Özcan Hıdır Hoca, selefi bir âlim olan hadisçi Elbanî’yi Avvâme Hoca’nın eserlerini kaynak göstererek tenkit eder. Sahihaynı duygusal değil, ilmî yönden savunur. Özetle söylersem: “İsnadın zahirini esas alan” Elbânî haksız yere sahihaynı eleştirir, tahkikten yoksundur. Selefiliği gereği işine geleni alır, gelmeyeni almaz. Metodsuz âlim olamayacağına nazaran, Elbanî’de metodsuzluk var. Bir yerde A derken öbür yerde B diyor. Dikotomik tutum, çifte standarda gider. Fıkıhta gevşek, itikatta katılar. Muhafazakâr reformculuk-muhafazakâr ıslahatçılık denen bir durum söz konusu. Anlaşılan mezhepsizlik metodsuzluğu doğurmuş. Ayrıca Elbânî hakkında şunlar söylenir: Hadis alış yöntemi yanlış olan, genellemeler yapan, âlimlerin menhecini kullandığı iddiasına rağmen o menhece uymayan biri şeklindedir.

Hadis Müessesesi’nin sağlamlığını hatırlatmak açısından hadis ilimlerinden bahsedelim. Hadis ilmi önce Rivayetül-Hadis ilmi ve Dirayetül-Hadis ilmi diye ikiye ayrılır. Hadis ilimleri bu iki bölüm içinde yer alan bilim dalları olup bu branşlar 52’den 93’e kadar uzanır. Bazılarını sayalım:

1-Hadislerin vürud sebeblerinin ilmi.
2-Garibul-hadis ilmi.
3-İlelül-hadis ilmi.
4-Muhtelifu’l-hadis ilmi.
5-Nâsih-mensuh ilmi.
6-Hadis şerhi ilmi.
7-Cerh ve Ta’dil ilmi.
8-Hadis Râvileri ilmi.

Hadis ilminin üzerinde döndüğü isnad sistemi veya metodundan da bahsedelim. İsnad sistemi, hadisi ilk söyleyenine kadar kontrol eden hadis ilminin bilimsel ve sağlam zeminidir. Hadisi rivayet eden raviler zincirinin sağlamlığıdır, sened de denir. İsnad, aslında sadece bu ümmete mahsus bir özelliktir. Hem Hıristiyanların hem Yahudilerin böyle sağlam bir isnad sistemi olmadıkları için kutsal kitapları da bozulmuş ve çelişkili rivayetlerle dolmuştur. Dünya bilim çevrelerince de ortaklaşa kabul edilmiştir. Sağlam senedler vasıtası ile sözleri ve hayatının en ince noktaları tesbit edilmiş yegâne Peygamberin Allah Resulü olduğu apaçık gerçektir.

Hadis müessesesi kendi sistemi içinde koruma ve önleme tedbirlerini de almış, yanlışın geçemeyeceği koruyucu kalkan oluşturmuştur. Hadislerin sened ve metinlerini tenkidi için hadis ilmi altında ilimler doğmuştur. Hadis rivayet edenler (râviler) ince elekten geçirildiği gibi, her devirde sürekli denetim altında bulundurulmuştur. Cerh ve Ta’dil ilmi, Raviler Tarihi ve Tabakât (Biyografi) hadislerin sıhhati için vazife görmüştür.. Müsteşrik Spenger, “İslâmî edebiyatın haşmetini, biyografi edebiyatı gösterir... Her kalem erbabının hayatını hikâye eden onlara benzer hiçbir millet, on iki asırdır ne mevcut olmuştur, ne de hâlen vardır” diyerek Müslümanların gayretlerinin benzersizliğini itiraf etmiştir.

Allame Avvâme ihlası amelle, ameli ilimle birleştirmiş ve yarım asrı geçen çabalarıyla ortaya koyduğu eserleriyle bunu bize göstermiştir. İslâm hazinesinden klasik metinlerden günümüze lazım olan oranda çıkarmış. Tahricin kıymeti burada. Yoksa akademik kariyer yapmak için, bu anlayışla büyüklerin eserine el atanların buldukları kendi sığ kafası ve nefsî anlayışları olacaktır. Nitekim günümüzde bunun bolca örnekleri vardır, hem de İslâmî ilimler iddiasıyla ortaya çıkanlarda. Ayrıca kitap ve nakillerin vakıaya tatbiki amaçlanmalı ve toplumla içiçe olunmalıdır. Akademik çevreler ise toplumdan uzaktır. Ancak iyi şeyler de yapılmaktadır. Mesela bu sempozyumu yapanlar da iki vakıf üniversitesidir.

Sudan, Mısır, Pakistan, Suudî Arabistan, Katar, Malezya vs. ülkelerden renk renk Müslümanların katıldığı sempozyumda Hadis fakihi diyebileceğim Muhammed Avvâme, ne dindekini dışarı çıkaran ne de dışarıdakini dine dahil etmeyen, ifrad ile tefridi ayırdeden değerli bir alimdir. Kapanış oturumunda Avvame Hoca, huşu içinde düzenlenen konuşmasında, iman ve ihlasa vurgu yaparken, Zeyd bin Sabit ile sahabî komutan Ebulala el-Hadramî’nin hayatlarındaki zorluklardan ve Allah’ın yardımlarından (keramet) iki kıssa anlattı. Ancak hissederek ve hissettirerek hikâye etti.

Sempozyumun sonu namaz çıkışı Ahmed Efe Hoca, Avvâme Hoca’nın anlattığı keramet kıssalarını kastederek yanındaki hocaya takılıyor, “Bazı akademisyenler bu kıssalara inanmazlar şimdi” diyor. Kendi de kelamcı olan Salim Sancaklı Hoca, “bunlar şaz (kural dışı)” diye itiraz edileceğini fakat kendisinin inandığını ifade eder.
Allame Avvâme’nin Suriye’den Suudi Arabistan’a geçtiğini orada selefilerin baskısına maruz kaldığını ve davet üzerine üç senedir Türkiye’ye yerleşip vatandaş olduğunu, İbn Haldun Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yaptığını belirtelim.

Sünnet, Kur’an’ın tatbikidir, yorumudur, açılımıdır. Hadisler olmadan Kur’an anlaşılamaz. Namaz vakitleri ve rekâtları, zekâtın miktarı, haccın farzları vs. birçok hususu hadislerden öğreniyoruz. Sahabilerin hepsi de adaletli ve üstün insanlardır. Onlar Peygamberden duyduklarını hemen yaşamış ve sonraki nesillere aktarmışlardır. Tabiin dönemi ile birlikte de İslâmî ilimler tedvin olmuştur. Allah Resûlü’nün her davranışı kayda geçmiştir. Rivayetlerdeki bazı farklılıklar ise hadis ilmi disiplini içinde yeri olan hususlar olup ümmet için ikinci kaynak olan hadislerin sıhhati açısından bir problem yoktur. Sempozyumda şu husus vurgulandı. İmamlarımızı ve metodlarını bilmiyoruz. Mesela İmam Müslim kısmî illetli hadisleri kitabına koymuş ama bilinçli yapmış. Fesadçılar ise şüphe tünellerini açmak istiyorlar. Öyle ki Şiilerden hadis getirerek Buhari’ye saldırı yapılıyor. Netice olarak söylersek problem ne hadislerde ne de hadis müessesesinde... Problem bizde olup kendimizi gözden geçirmeliyiz. Problem hadislerin sıhhatinde değil, bakış açısındadır.
 
 
Baran Dergisi 590. Sayı
03.05.2018