Hadiseler hızlandı. İslâm inkılâbı vâdedilen noktaya doğru ilerlemekte. “İSTİKBAL İSLÂMINDIR.” Bu ilahî müjdenin gereği, bizatihi halk ve onu gerçekten temsil makamındaki kişiler tarafından “kendinden zuhur diyalektiği” çerçevesinde gerçekleştirilmekte… Yüzyıllık projeler çökmekte, kırk yıllık hainler deşifre olmakta, ihanet şebekeleri bir bir halkın nefretini kazanmakta… “Yağmurcu” kıssasından mülhem, her şey belli bir nizam içerisinde aslî oluşu tamamlamak için hareket halinde. Yeryüzü kaosu kabul etmiyor, yeryüzü nizamsızlığa tahammül etmiyor ve her şey her şeyle ilgili hâlde, büyük inkılâba hazırlanıyor.

Amerika’da siyahî isyan, Fransa ve Almanya’da ayrımcılığa ve zulme karşı ferdî eylemler, İran’da Müslümanların Şii rejime karşı destanlık direnişi… Büyük bir doğum sancısı var. Büyük bir zuhur beklentisi var. Bu zuhurun tecelligahı ise Anadolu olacaktır. Bu bekleyişin getirdiği stres ve gerginlik hâlidir ki ABD-İsrail’in güttüğü içteki vatan hainleri bir kalkışmada bulundu ve Anadolu’da kendi halkına, kendi polisine, kendi askerine, kendi anasına ve babasına kurşun sıktı. Kendi şehirlerini, kendi meclisini, kendi köprüsünü bombaladı, kurşunladı. Bu gözü dönmüşlük, bu kışkırtılmışlık, bu akıl tutulması hâli sadece bir ihtirasın ve makam sevdasının eseri değildir. Gelen doğumun, beklenen büyük zuhurun önüne geçmek için Batıcı güçlerin son hamlesidir. Bundan sonra bunun artçıları bir müddet daha devam edecektir. Tâ ki dalgalar duruluncaya kadar. Bu devrede kim öle kim kala Allah bilir. Ama şurası kesin ki ALLAH VAADİNDE SADIKTIR VE NURUNU TAMAMLAYACAKTIR.

Fetullah Gülen; ABD’nin en verimli işçisi, Papa’nın kutsal misyonunu tamamlamak için görevlendirilen Vatikan’ın gizli kardinali, İslâm ve Müslüman düşmanı, vatan ve millet hâini. Bu sözleri yeni demiyoruz ve bu sözler camiamız için hiç yeni değil. Büyükdoğu – İbda tarihini takip edenler çok iyi bilir; fetullah adlı bu özne varlığı ve görevi fark edildiği andan itibaren Büyükdoğu – İbda bağlılarının imha hedefinde olmuştur. 1970’li yıllardaki ilahiyat boykotlarında, 12 Eylül darbesi esnasında takındığı tavırlarla, 1986 şanlı başörtüsü kıyamında ve açlık grevlerinde Müslümanlara karşı aldığı düşmanca tavırlar neticesi Büyükdoğu – İbda bağlıları bu adamı ve bu adamın örgütlediği ihanet şebekesini İslâm inkılâbının önünde en büyük engellerden biri olarak görmüş ve “İslâmcı” kamuoyunu bu fitne hareketine karşı uyarmıştır. Ancak o dönem birçok kişi bu ihanet şebekesini değil, İBDA camiasını töhmet altında bırakıcı sözler söylemişlerdi. Zaman, o hakikati, büyük bir belâ ve musibet olarak getirip o kişilerin önüne koymuştur. İBDA gibi bir FİKİR ve AKSİYON hareketine “terörist” iftirasını atanların ve yıllarca bu iddia ile binlerce Müslümanı işkenceden geçirip zindana tıkanların ne menem bir katil ve canavar olduklarını “kader sırrı” getirip önümüze koydu. Hala o propagandanın etkisi ile İBDA gibi özü ve aslı samimiyet dolu bir zümreyle birlikte hareket etmek yerine “yılan”larla birlikte hareket etmeye meyyal bu tipler pek uslanmışa benzemiyorlar. Bu ise yarın nasıl bir belânın içerisine düşeceklerinin ve milleti de aynı şekilde peşlerinden sürükleyeceklerinin işaretlerini barındırmaktadır.

FETÖ tukaka da ERGENEKON iyi mi? FETÖ’cüler hain de ERGENEKON’cular değil mi? Meseleyi KARŞI DEVRİM sürecinde değerlendirdiğimizde Kürt Meselesi, AÇILIM faaliyetleri sürecinde irileştirilen PKK, bilhassa adam sanılıp 2002’den sonra beklenmeyen bir hızda bürokrasiye yerleşmelerine ve ticari güçlerinin artmasına fırsat verilen FETÖ’cüler, binlerce yıllık istikamet yolunu EHLİ SÜNNET VE’L CEMAAT’i, “ne şii ne sünni” diye belirsizleştiren ve mezhepsizlerin artmasına imkân veren politik anlayış görülen o ki iflas etmiştir. Verilen bunca tavize ve imkâna rağmen bu zümreler sadece iktidara değil vatana da ihanet etmişlerdir. Bugün İKTİDAR kendine yıllardır uzak tuttuğu, hatta yakın durmamak için çaba gösterdiği ER’lerden ve SAMİMİ KÖYLÜ, İŞÇİ, EV HANIMI vatandaştan, yani kısacası Müslüman Anadolu halkından başkasından NEREDEYSE destek görmemiştir. Dik duruş sergileyen medya organı ve sermaye sahiplerini tenzih ederek söylüyorum ki bazı özel beslemeleri kıllarını bile kıpırdatmamış, tek saç tellerini dahi feda etmemiştir. Hele hele STK’lar. Şu ve bu bahane ile iktidarın kanını emen STK’lar yine bir kaçını tenzih ederek söylemeliyim ki darbeciler püskürtülüp moraller yükselince ortaya çıkmışlardır. Bunların hepsini tarih bir yere kaydetmektedir. Bu çerçevede iktidar YILAN’ların koynuna girerek hareket etmeyi artık bir kenara bırakıp gerçek münevverlerle, gerçek yiğit erlerle ve gözü kara bir şekilde bu davanın çilesini çekeceklerle yola devam etmelidir. Bilhassa samimiyeti ve dik duruşu ile gözlediğimiz Sayın Cumhurbaşkanımız ve ekibi, bahsini ettiğimiz bu mevzuya özellikle kulak kesilmelidir. Yoksa daha büyük felaket kaçınılmaz olacaktır.
Diğer taraftan Baran dergisi olarak, ilk çıktığımız 2006 tarihinden beri bizi takip edenler, bu FETÖ örgütüne karşı nasıl canla başla mücadele ettiğimizi ve yine FETÖ’cü polisler ve yargı tarafından nasıl mahkûm edilip “cezalandırıldığımızı” çok iyi biliyorlardır. Birçok kesimin FETÖ’cülerle “ortak çıkar” duygusu ile birlikte hareket edip kolkola gezdiği dönemde, FETÖ’cülerle mücadele etmek –ki sadece FETÖ’cülerle değil, KEMALİST’lerle de, BATI’yla da, YAHUDİ’yle de mücadele etmek- Büyükdoğu-İBDA bağlılarına düşmüştür. Bunun neticesi olarak dergimizin birçok sayısında hem de kapaktan, bu fitneci ve fitne başı ile ilgili haberler yaptık. “Bir İmaj Cemaati Fetullahçılar, Bankasya Faiz İmparatorluğu, Fetullahçıların abisi Graham Fuller vs. O günkü uyarılarımız dikkate alınsaydı bugün yaşananların hiçbiri olmazdı. Ne diyelim!.. Şimdi de uyarıyoruz; NE FETÖ NE KEMALİZM, NE BATI NE İSRAİL!.. SİLİN HEPSİNİ VE YENİDEN BAŞLAYIN. İSLÂM’A SIMSIKI PERÇİNLİ YENİ BİR RUH VE YENİ BİR DÜNYA GÖRÜŞÜ İLE HAREKET EDİN.

Burada kısa bir duraklayalım. Graham Fuller; CIA’in eski Millî Haberalma Konseyi Yardımcı Başkanı, eski CIA Türkiye İstasyon şefi ve Fetullah Gülen’in hamisi, ABD’nin en önemli ajanlarından. Yaptığı işlere bakınca da sorumlu olduğu alanın Türkiye olduğu anlaşılıyor. En verimli işbirlikçisi ise Fetullah Gülen. Malumunuz 15 Temmuz darbesinde ABD’nin rolü artık tartışılamaz kadar kuvvetli durumda. Hele hele darbenin, İncirlik gibi, Ortadoğu’daki katliamların en acımasız üssünde planlanmış ve askeri sevkiyatının yapılmış olması meseleyi bedahet derecesinde tartışmasız kılmaktadır. Uzatmayalım; işte o Graham Fuller –medyadan öğrendiğimiz kadarıyla- bizzat darbeyi yönetmek üzere darbe günü Türkiye’deydi. Ve darbe başarısız olunca Yunanistan’a kaçırılan-kaçan helikopterin içinde sıvıştı. Çünkü FETÖ’cü subaylara bu görev de verilmişti. Helikopter Dedeağaç’a indiğinde Amerikalı görevliler oradaydı ve Graham Fuller’i alıp götürdüler.

Hadisenin çapı dehşet verici ve bu dehşet karşısında hâlâ ABD üsleri ülkemizde açık… Ortadoğu’ya kan ve gözyaşı getirmekten başka bir iş yapmayan bu üslerin ülkemizde bulunmasının ne faydası var, bundan ne çıkarımız var? Aksine hem komşularımıza ateş yağdırmakta hem de ülkemizi her dönem karıştırmaktan geri durmamaktadırlar. Bunların ülkemizden atılması HALKIN en büyük arzusudur. Milyonlarca insanın can pahası sokaklara dökülmesi, gözü kara bir şekilde kendini tankın önüne atması birileri meydanlara çıkıp şarkı türkü söyleyip ben de tankın önünde durdum martavalını atsın diye değildi herhalde. Hâli hazırda, topyekûn Anadolu’ya karşı düzenlenen emperyalist darbe Müslüman halk tarafından püskürtülünce, bu defa işi kara propagandaya çevirdiler; tiyatroydu, senaryoydu, er şöyleydi falan filan. Sayısı 30-40’ı geçmeyen, bir ayağı dışarıda satılık kalemlerin Milletin HAKLI İSYANI’nı çalma davranışıdır bu.
Hâkimiyeti, adaleti tesis etme adına ele geçiren MİLLETİ meydanda yenemeyince masada yenmeye kalkışmanın adıdır bu. Yüzlerce kişinin şahadeti, binlerce kişinin yaralanması, milyarlarca lira devlete zarar verilmesi, onlarca kamu kurumunun bombalanması bunların Batı’sından daha önemli değildir. Bunların içinde liberal demokratı da vardır, sosyal demokratı da, güya dindarı da vardır muhafazakârı da. Lâkin onlar için bu kavramlar yahut ideolojiler gerçek yüzlerini ve vazifelerini örtmek için maskelerdir.  Ama hepsi belli bir merkeze ve o merkezin Anadolu üzerindeki gayesine hizmet etmekte ittifak halindedirler. Yapılması gereken; her vesileyle ANADOLU HALKINI ARKADAN VURMAYA ALIŞMIŞ BU TEBAYI BİR DAHA AYAĞA KALKAMAYACAK ŞEKİLDE GÖMMEKTİR. Anadolu insanına hakaret eden hiç kimse bu topraklarda barınmamalı, bu vatanın ekmeğini yememelidir. Kime hizmet ediyorsa oraya defolup gitmelidir.

Bu hususta SOL’u anlamak neredeyse imkânsızdır. Dünyanın hiçbir yerinde SOL, halkına, halkının değerlerine ve toprağına düşman değildir. Ama Türkiye’de SOL, en azından ciddi bir kısmı, sol olmadığı gibi, halkına, halkının değerlerine ve öz toprağına da düşmandır. Antiemperyalist değildir. Aksine emperyalistlerin taşeronluğunu yaparak halkını aşağılamakta, halkını emperyalistlere teslim etmenin yollarını aramaktadır. Kendine SOL diyen birçok “yabancılaşmış adam”, 15 Temmuz’daki Emperyalist Darbeye karşı halkının yanında yer almak dururken emperyalistlerin köpekliğini, tellallığını yapmıştır. Zihinleri, emperyalistlerin ekmeğine yağ süren propaganda yalanları ile manipüle ederek ve bir takım algı yönetimi oyunlarına başvurarak yönlendirmeye kalkışmışlardır. Bu hâl SOL cephede çoğunlukla böyle olmuştur: bir türlü halkla barışık ve bu toprağa sadık bir şekilde emperyalistlerin karşısına dikilmemiştir. Bu “SOL MASKESİ” takmış, “SOL görünümlü” güruh, kapitalist sermayenin uşağıdır. Bu milletin çocuklarına ‘faşist, gerici’ diye saldırmaktan başka bir iş bilmez.
Yazımızı noktalarken gözden kaçan birkaç şeyi hatırlatalım: Devlet birçok askerî ve bürokratik kurumdan oluşur malumunuz. Devleti ele geçirmeye niyet edenlerde yine bu yerlere sızmaya gayret ederler. Tıpkı FETÖ örneğinde olduğu gibi. Bildiğiniz üzere bu terör örgütünün ilk yayın organın adı SIZINTI’dır. Bu çevre, yıllar öncesinden kendilerince yapılması gerekeni dergi adı olarak zaten mahyalaştırmışlardır. Uzatmayalım!.. İktidar, yaşanan 15 Temmuz Emperyalist Darbe sonrası bürokraside bu SIZINTI’ya karşı inanılmaz bir temizliğe başladı. Askeriyeden Maliyeye, Milli Eğitimden Sağlığa, STK’lardan Üniversitelere birçok asker ve memuru açığa aldı, soruşturma başlattı. Ama cezaevleri unutuldu. Oranın idaresi sivilleşme ile kimlerin elinde. Hâli hazırda güvenliği jandarma tarafından sağlanan bu yerler ne kadar güvenli? Yarın o kadar asker-subay (ki 7 – 8 binden bahsediliyor) dışarı salınsa ne olur? İçeride ordulaşsa, ne bileyim, artık devir o hale geldi ki her an her şey beklenmekte. O zaman durum ne olur? Ve en önemlisi infaz ve koruma memuru yetiştiren okulların –ki bu dönem kurulmuştur- yıllardır buraların yönetimi kimlerin elindeydi ve yetiştirilen öğrencilerin şimdiki durumu nedir? Bu çok dikkatle araştırılmalı ve kontrol edilmelidir. Çünkü malumdur ki “FETÖ”cü olduğu iddia edilen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin döneminde açılan Güvenlik Akademisi oldukça büyük sıkıntılar yaşatmış ve ardından 17-25 Aralık sonrası İdris Naim Şahin’in bakanlıktan alınması sonrasında bu akademi kapatılmıştır.

On binlerce insanın tasfiyesi ile oluşan kızgın ve büyük bir kitle belli bir şuur dalgası, propaganda ve rehabilite sürecinden geçirilmezse “ayak kayması” sonrası neler olabileceği hesap bile edilemez. Ve sonuç tam bir vahşete dönebilir. Demek ki iki mevzu çok önemli; ilki cezaevi yönetimi, ikincisi ise devletten tasfiye edilen “dışardaki” kitlenin kısa zaman içerisinde rehabilite edilip FETÖ’cülerin telkin ve propagandalarından korunması. Yapılmasını istediğimiz ikinci şey olağanüstü hadiselerin yaşandığı bu zamanda biraz imkânsız gibi görünebilir. Ama ne olursa olsun bu yapılmadığı takdirde FETÖ’nün elini güçlendirici kindar bir kitle afyonlanmış ve iyice haşhaşlanmış halde FETÖ’ye yeniden teslim edilmiş olur. Muradımız anlaşıldı sanırım.
Nihaî sözümüz, İslâm inkılâbının lideri, fikir ve aksiyon devi Salih Mirzabeyoğlu’nun YEŞİLIRMAK adlı şiirinden birkaç mısra ile olsun.
 
Toplum nedir bilmişler inananlar elele
Sümüklüler kovulmuş ayıklanmış hergele
 
-‘Selam size akıncı!’- ‘Size selam!’ iade
Doğruyu Allah bilir bizce tamamdır vâde.
 
Baran Dergisi 498. Sayı