Ocak 2009’da Erdoğan “one minute” restini çektiğinde Batıda bir gazeteci “Artık Ortadoğu’da tepeden inme rejimler tarafından yönetilen halklar değil, halkın baskısına boyun eğen liderler göreceğiz.” demişti. Evet, sözün doğrusu buydu. Belediye başkanlığı dışında siyasette boy göstermemiş olan Tayyip Erdoğan’a 2002 yılında girdiği ilk seçimde tek başına iktidar vererek 28 Şubat’a tekme vuran bu halk, ta o zaman Erdoğan’a büyük kredi açmıştı, hem de faizsiz. 2007 yılında e-muhtıraya rest çeken Erdoğan’ı bu defa daha yüksek krediyle destekleyen bu halk İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun söylediği gibi “Erdoğan’da yeşili, yani İslam’ı vehmederek” yaptı bunu. Nihayet “one minute” hadisesi patlayıp da dünyayı salladığında Batıda birileri olan bitenin anlamını çözdü. İktidar denizine gönüllü veya itilerek düşmüş olan Erdoğan’ın arkasındaki saik budur: derin halk iradesi!

O günlerden bugüne sürekli Erdoğan’ı destekleyen Müslüman Anadolu halkı, açtığı kredinin karşılığını gördükçe desteğini artırdı ve bir taraftan da kendi iktidarının tadını almaya başladı. Erdoğan da halkın istediklerini vermeye gayret ettiği sürece gördüğü destek ve dolayısıyla cesareti arttı. Belki hayal ettiği birçok şeye halkın desteği sayesinde cesaret etti denebilir.

15 Temmuz ihanetinde de düşman saldırısını durduran esas unsur olan bu halk, kendi iradesini ve iktidarını kanıyla canıyla korumasını da bildi. Henüz Erdoğan’dan haber alınamazken halkın kendi kendine refleks göstererek sokağa döküldüğü unutulmamalıdır. Erdoğan da buna layık liderlik sergileyerek tarihe geçti; ama eğer ki halk bu kahramanlığı yapmasaydı neler olurdu bilinmez.

O günden beridir sadece Erdoğan için değil, bütün siyasiler ve bürokratlar için de aynı baskı yani halkın baskısı karşı konulamaz hale geldi. Gitgide Müslüman halkın isteklerine yakınlaşan iktidar ve devlet bir hamlede Ayasofya Camiini açıverdi.

Bütün bunlar olurken, Erdoğan’ın sırtında kambur olarak yaşayan, hem onun partisinde ikbal sahibi olup hem de ona zarar vermekten başka bir işe yaramayan, “elitimsi”, yahut kendini bir şey sanan tuhaf bir kitle oluştu. Erdoğan’ın halkın isteklerini yerine getirmesinden rahatsız olan bu tipler, dünyaya bakışları açısından Erdoğan’la çok uzak olduklarından, her türlü ciddi meselede onu yalnız bıraktılar. Bilumum cukka doldurma işinde en önde olan ve mevcut seküler dünya sayesinde elde ettikleri rahatı, halkın dindarlığı karşısında kaybedeceklerini bilen bu kesim, Erdoğan ve devlet halkın isteklerine uydukça adeta çılgına dönüp baş kaldırıyor. Bu şekilde halkla Erdoğan’ın arasını açmaya yeltenen bu tipler, güya herkesi yani Müslüman halkı ve Başkan Erdoğan’ı hizaya getirmeye çalışıyor. Akılları sıra şirazesinden çıkmış gördükleri Erdoğan’ı geri çekmeye, fazla dili uzamış halkı da ağzına biber sürerek susturmaya çabalayarak, debelendikleri bataklığı iklim değişikliğinden koruduklarını sanıyorlar. Yalnız unuttukları bir şey vardı ki, tankları çiğneyen bu halk derin bir öfkeyle olan biteni izliyor ve meşhur tokadını hazırlıyor.

Nihayet Ayasofya Camii baş imamlığını hak ederek ifa ettiğini ispat eden Mehmet Boynukalın Hoca’nın, trollükten başka marifeti olmayan bir medya maydanozu tarafından saldırıya uğraması hadisesinde halkın iradesine baş kaldıran bu kesim aniden tokadı yedi ve o medya maydanozunun şahsında ağır bir ders aldı. Buna rağmen çaresizlikten çırpınan ve başkaldırıya devam eden “seküler muhafazakar” tuhaf kesimden bir bayan vekil, Batıcı bir bayanla televizyona çıkıp yine Mehmet Boynukalın Hoca’ya hücum etme cüretini gösterdi. Hatta medyacı bayan, Erdoğan’a bu hoca hakkında gerekeni yapması talimatını verecek kadar ileri gitti. Müslüman halk kimseden talimat ve emir almaksızın gayet net bir refleksle bu bayanlara hak ettiği dersi verdi. Tam bir ilim adamına yakışır şekilde konuşan ve hakkı söyleyen Mehmet hocamız karşısında son derece seviyesiz kalan bu iki bayan bilmiyorum halkın verdiği mesajı aldı mı? Hala anlamamakta inat edenler ne derse desin, Müslüman halkta “derin irade”ve iktidar arzusu oluşmuş durumdadır. Tankları çiğnediğinde bu iradenin karşı konulmazlığını tankın içinde ve parmağı tetikte olanlar anladığı halde, oylarına muhtaç oldukları bu insanlara höt höt yapmaya devam edenler anlamıyor ve ne kadar komik duruma düştüklerini fark edemiyor. Artık sadece sandıkta ve savaş meydanında değil, aktif olarak gündemi alt üst edecek şekilde her platformda kendini gösteren halk, istediğini vezir istediğini rezil ederek gücünü bir kez daha gösterdi.

Onların anlamadığını, başa dönerek tekrar edelim; savaştan sağ dönen erkeklerini İstiklal Mahkemeleri terörüne kurban veren bu Müslüman millet, bu devleti yönetmeye taliptir ve kendisini yönetenleri istediği yöne çekmektedir. Menderes’e oy verirken de böyleydi, şimdi de böyle. Şu farkla ki, Üstad Necip Fazıl’ın hamurunu yoğurduğu ve kahramanlık idealini İbda Mimarı’nın şahane aksiyonunda görmüş olan bu millet artık durdurulamaz. İkbal peşinde koşup ahiretini tehlikeye atanlar, ikbali ahirette arayan bu gazi milletin rüzgarına uymak yahut kenara çekilmek zorundadır. Onun rüzgarına uyan yükselir, karşı duran yıkılır.

Baran Dergisi 740. Sayı