Taksim Gezi Parkı olayları AKP’ye muhalefet meselesi olmayıp Batıcı hayat tarzını savunanların isyanı olduğunu belirtelim. Bilhassa içki düzenlemesiyle isyana geçen Atatürkçü Alevici ve ulusalcı solcu kesimin kışkırtmasıyla Gezi Parkı olayları tüm yurda yayılmıştır. Yoksa Taksim’de kesilen 3- 5 ağaç mevzu değil. Okullara Kuran-ı Kerim ve temel din dersi konmasından rahatsız oldular. Sonra içki düzenlemesinden ve 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim ismi konmasından rahatsız oldular.
Atatürkçü- Alevici -solcu kesimin derdi İslam düşmanlığıdır. AKP’ye düşmanlıkları AKP’nin muhafazakâr ve geleneksel de olsa halkın dininden yana olmalarıdır. Nihayetinde AKP halkın yarısından fazlasının desteği olan bir partidir.
“Fazilete göre mi yaşamalı, yoksa hazza göre mi?” Aslında kavga budur ve Gezi Parkı olayları vesilesi ile görülmüştür ki, eylem heyecanıyla kışkırtılan kitleler bir yana, kışkırtmayı yapanlar ve en ön safta savaşanlar militan Alevilerdir, bunların beslemesi örgütlerdir. “Şarapçı taife diyebileceğimiz işi gücü Müslüman’ın hayat tarzına müdahale olan ve “Ergenekon Çetesinin” içeriye tıkılmasıyla askeri dayanaklarını yitiren ve esasen halktan da yüz bulamayan bu şarapçı-zinacı kesimin son isyanlarıdır. Zaten dikkat ettiyseniz ortada hiçbir siyasi talep yok, toplumsal istek yok; çünkü “içkiye sınırlama olmasın, gece gündüz parklarda meydanlarda içeceğiz” vb. asıl niyetlerini ifadeye dökemiyorlar. 
Ayakkabılarıyla ve içki şişeleriyle Firuzağa Cami’ine dalıyorlar, camiyi tahrip ediyorlar. Gezi Parkı eylemcileri içki şişeleriyle T.C. yazısı yazıyorlar. Son kaleleri olan Taksim-Şişli, Kadıköy ve Beşiktaş gibi bölgeleri kaybetmek istemiyorlar. Kısaca, dertleri AKP muhalefeti veya Taksim Gezi Parkı değil, İslam karşıtlığıdır. Ellerinden içki şişelerinin de alınacağının panik hissiyle Batıcı Allahsız-içkici-zinacı bir neslin isyanını görmekteyiz. Fakat Müslüman halkımız ayağa kalkınca bunlar ne yapacak bunu da göreceğiz. 
Alevîler iyi propagandacıdır, “acem palavracılığı” da denen durum. Demem o ki, Alevîlerin gazına, cazına, sazına gelmeyin. Üstad Necip Fazıl, Osmanlı imparatorluğunun iki büyük sultanı olarak Fatih ve Yavuz'u işaretledikten sonra, ittihadı İslam davası güttüğü için, Yavuz Sultan Selim’in daha büyük olduğunu söyler. Alevîlerin Yavuz’un cellat olduğu yönündeki propagandaları, 4-5 milyonluk sayılarını aşırı büyütmeleri gibi palavradır. Yavuz Sultan Selim han gerekeni yapmış ve gerektiği kadar pislikleri temizlemiştir. Cennet mekan sultandır. İlk Osmanlı Halifesidir.
Biraz tarihi köklere inelim. Osmanlı düşmanlarının tohumlarının nereden geldiğine bakalım. “Kahrolsun Şeriat”, “ Hepimiz Ermeni’yiz” diyenlerin köklerinin nerelerde birleştiğine bakalım. Hem Fatih’e hem Yavuz’a hem de Abdülhamid Han’a düşmanlıklarının temelinde hangi ihanet ve pislik damarının olduğuna bakalım. 
Fatih’e savaş açan Akkoyunlu sultanı uzun Hasan’ın kızı Şah İsmail’in annesi ve Rum Pontus’un da torunu. Uzun Hasan Pontus dan kız almış, aldığı kızdan çocuğu olmuş, onu da Şah İsmail’in babasıyla evlendirmiş. Ve böylece Akkoyunlu-Pontus ve Şah İsmail şer ittifakı doğmuş. Osmanlı düşmanı bu yapılanmadan ilk ikisini Fatih, sonuncusunu da Yavuz temizlemiş.
3. Köprüye verilecek olan Yavuz Sultan Selim ismine karşı yapılan düşmanlığın köklerinin nerelere kadar uzanıyor görüyoruz. Şunu da belirtelim ki Osmanlı eğer Alevî katliamı yapsa idi bugün Alevî mi kalırdı. Ama onlar her fırsatta nankörlüğe devam ediyorlar. Kemalizm’le bir olup Müslüman katliamına ortak oldular, fakat yine de yaranamadılar. Halbuki, Üstad Necip Fazıl ise hak ve hakikat vicdanı gereği Dersim Katliamını Büyük Doğu'larda ilk defa dile getiren ve bu zulme karşı çıkandır.
Türkiye’de gerçek mânâda Marksist-Leninist sol yok, Alevî milliyetçiliği var, onu sol olarak görüyorlar. Kemalizm’in bunlara etmediği zulüm kalmamasına rağmen Alevîler Kemalizmden vazgeçmiyorlar. İslam düşmanlığı paydasında Alevîler sürekli Kemalistlerle beraberler. Alevîlerin CHP ile birlikteliği de bundandır. CHP Dersimde katliam yapar ve bugünde savunur bunlar yinede CHP’den vazgeçmezler. Yeter ki İslam düşmanlığı olsun her dâim birleşirler. “Küfür tek millettir” esprisi…
Mesele, AKP’ye muhalefet değil, İslama ve İslamî hayat tarzına muhalefettir. İçlerinde heyecana gelen veya AKP’nin yanlışlarından muzdarib kitle ve gençlik olsa dahî, işin rengi ve amacı budur. Yoksa AKP’ye muhalefeti bizde yapıyoruz. AKP’ye İslamcı gençliği pörsüttüğü ve Batı ile entegre olduğu şeklindeki muhalefetimiz bâkidir. Fakat AKP’ye muhalefetimizde bu kitle AKP ile müşterektir; yani Batıcı hayatı sürdürmek konusunda.Bunu da AKP’ye acı bir eleştiri olarak yapıyoruz. Tabi anlayana, din ve vicdan hassasiyeti kalanlara sözümüz.
Bizim derdimiz Necip Fazıl’ın emanetine sahip çıkmaktır. Yoksa Necip Fazıl’ın Adnan Menderes’e mukaddesatçı gençliği yetiştirmesi noktasındaki tavsiyelerinden sonra Menderes’in bir türlü olamaması, doğrulamaması, hamle yapamaması neticesinde olduğu gibi, doğacak tehlikelere acı bir şekilde çatılır. 
AKP ve lideri için şunları da belirtelim: 
Arkandaki polis gücüne güvenerek burnunu kaldırana gaz kullanmak, her şey benim dediğim gibi olacak diye dayatmak, menfaatin için celallenmek, Müslümanları kendine peşkeş çekmek, kapitalist zümre ve Amerika ile yaşamaya devam etmek! Bu mu, Türkiye’nin misyonu ve beklediği lideri? Hem düzeni besle, hem düzenden beslen, ondan sonra düzen mâmulü insan kitlelerinin isyanlarından şikayet et! 



Baran Dergisi 334. Sayı.