24 Haziran Seçimleri’nin neticesi birçok hususu içinde barındırsa da biz evvelâ bariz olan birkaç hususun üzerinde duralım.

Hangi varyasyonuyla denenirse denensin, seçimlerdeki her tecrübe artık aynı neticeyi veriyor, yani Başkan Erdoğan ve diğerleri… Bu hâl artık CHP ve avanelerine “yüzsüz” demenin bile yüzsüzlük sayılacağı bir hâle dönüştü…

Milletimiz, evvelden politik arenada ağlayan, sızlayan birini gördü mü, şefkatinden ötürü kim olduğuna bakmadan acırdı, artık acımıyor, hatta seçim neticesine nisbetle söylersek, böylesi durumlara “hunharca”  karşılık veriyor bile denilebilir… Seçimden sonra Müslümanlara atfen sokağa çıkamaz demişlerdi, bilakis seçim kazanmış gibi değil de, 15 Temmuza gider gibi herkes gövde gösterisine çıktı… “Gövde gösterisi” derken işin sadece torso kısmını kastetmediğimin altını çizeyim; maşallah bildiğin istiklâl harbine gider gibi, 97 yıllık hıncın hesabını sorar gibi emanetlerle ortalığı şenlendirdiler. Şu sıralar İslâm düşmanı kesimin “yürür müyüz”, “yürüyebilir miyiz”, “yürüsek mi” diye kendi kendilerine sorup da bir türlü karar veremedikleri tedirginliklerinde, bu görüntülerin inanın çok etkisi oldu!

“Sokağa Çıkamayacaklar” sözleri doğru çıktı da kitleyi karıştırdı müptezeller!

Bu mevzu diğer bir tarafıyla sosyolojimizin değiştiğini, hususiyetle Anadolu ruhiyatına mensup olan insanlarımızın daha aktif, etrafındaki mevzulara dâhil olucu bir periyoda geldiğini de gösteriyor; bu seçimde muhalefet cephesinde toplanan ve her zarif Müslüman’ın “şer ittifakı” dediği cephenin ve o cepheye şu yahut bu şekilde kuyrukçuluk yapan herkesin nefs emniyeti içinde yaptıkları yavelerin sosyolojik olarak karşılığının eski bilindik tepkilerden daha farklı cereyan ettiğini söyleyebiliriz. Bu hâl, başka başka mevzularda bu değişen sosyolojik yapının karşısına çıkanlara hiç beklemedikleri tepkileri verebilecek istidatta olduğunu da gösteriyor… Göstermeli de!
***
Hesaplar, vaatler, söylenenler bir yere kadar; milletimiz, Batı karşıtlığını her durumda destekliyor ve kendisinin en hassas tarafının hâlâ İslâm olduğunu bir kez daha gösterdi... Bunu hesap etmeden insana ikrah getirenlerle iş tutan, hareket eden her parti, grup, çete, dedikodu mahfili ancak avucunu yalamakla iktifa eder!

Fark edildi mi bilemem ama, Erdoğan’a muhalefet edenlerin canını dişine takarak abandıkları hâlde kaybediyor oluşları, onlarda, tamiri imkansız bir motivasyon kaybına sebeb oldu ki, bu değerlendirilmesi gereken mühim bir açıktır!

Bu yazıyı kaleme alırken Türkiye Umûmisi’ndeki seçim sandıklarının yüzde doksan üçü açılmış vaziyette ve geri kalan bütün sandıklardaki reylerin İnce’ye gitmiş olacağını hesap etsek bile Erdoğan başkan!

Fakat benim bundan bahsetme sebebim yine şu anda TV’de hususiyetle FOX TV’de konuşan CHP sözcüsü Bülent Tezcan’ın Muharrem İnce’nin seçimi kazandığı ve başkanın o olduğunu söylemesi?
Bu zihniyet, sadece CHP’ye has bir alçaklıktan öte ortalığı bulandırmak isteyen her madrabazın en çok kullandığı bir taktiktir. Ve bunu da sadece politik arenaya ait bir düşüklük zannetmeyelim; bugün sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla her türlü grup, hizip, cemaat ve kuruluşu tahrif etmek isteyenlere baktığınızda ilk göreceğiniz alâmetifarika budur; yani, hakikati, gerçeği, müsbeti, herhangi bir vâkıâyı nerede görürse görsün ırzına tasallut edip onu tahrif niyetiyle ellerini ovuşturmak, yaptığı ve yapacağı her şen’i fiile mukabil umûmun edebinden emin olduğu için de bunun üzerinden terbiyesizliğine devam etme ahmaklığı!

Bu ahmağı nerede görürseniz tanıyabilirsiniz; sadece her zaman yaptığımız gibi söylediklerine değil de karakterine, iş tuttuğu karanlık mahfillerdeki iğrenç adamları kaldırabilen midesine ve etrafına seçerek topladığı zekâ istidadı olmayan karikatürlük tiplere bakmayı bilmeliyiz!
***
Yeni dönemde Türkiye’deki politik kavga artık mahiyetini şu an gelinen noktadan öteye, yani iki zıt kutbun iyice ayrışmasının belli ve açık olduğuna göre kimin kimi tasfiye edeceği şartlara ermiştir. Tuhaf olan Başkan Erdoğan’ın Batı karşıtlığı ve millî duruşu her ne kadar tavizsiz olsa ve her kesimi kucaklayıcı bir politika sürdürse bile muhaliflerinin onu tasfiye etme işi her dâim İslam karşıtlığı noktasında cereyan etti. Dolayısıyla ayrışmayı Batıcı kanat yani içinde lâik’i, ateisti, iti kopuğu artık kim varsa hepsi beraberce yapmıştır.

Tasfiye edilecek taraf tasfiye edileceği yolların adım adım açıldığını gördüğü için kudururken ve bunun için mevzuyu İslam karşıtlığı etrafında kümeleştirirken, kitlesinin muhtevası sebebiyle bizim taraf demekten imtina etmeyeceğimiz taraf ise açıkçası mevzuun tam anlamıyla farkında değil; demek ki, hâdiselerin oluşunda her daim insanın kendisine ait zannettiği işlerde her zaman kendisini aşan bir taraf var!

Bu seçimin neticelerini diğer seçimlerin klasik yorumlarıyla değerlendirmek ve şimdiden şöyle olur demek de zor; çünkü umumiyetle bilinmese de hem yönetim ve hem meclis yapısı tamamen değişiyor. Artık gensoru dedikleri iğrenç kokteyller yok ve mecliste öyle çoğunluk için pazarlık yapmak, takla atmak işleri de en aza iniyor; çünkü Başkan’ın istediği bir kanun meclis toplantı çoğunluğunun yeter sayısı ile elde edilebiliyor...

Artık kanunlarda yapılacak düzenlemelerin milli çıkarlara muvafık olması daha muhtemel gözüküyor ki, biraz evvel zihniyetinden misal verdiğimiz azılı güruhun ellerindeki son kozları da sahaya süreceklerini, en büyük finansörlerinden en kıyıda, kenarda kalmış, kendi bulundukları camialar tarafından ikrah getirdikleri için dışlanmış çetelere kadar abanmaları pek sürpriz olmaz!
***
İslam düşmanlarının tek cephede Tayyip Erdoğan üzerinden saldırmaları, eğitimlisi-eğitimsizi bütün milletimizde tabiî bir şekilde karşılığını ve yansımasını bulurken, yıl olmuş 2018, hâlâ particilikti-değildi gibi ele alıp sanki esas meseleleri bu imiş gibi ileri sürenlere de tesadüf ediyorsunuzdur. Akil baliğ yaşını doldurmuş her fert böylesi bir mevzu etrafında ideolojik keskinlik yapmanın zavallılık olduğunu kolaylıkla anlayabilir! Kaldı ki, ideolojik açıdan Allah düşmanı her fraksiyonun bir yere toplandığı yerde gidip oraya pazar açmak, maçası açık açık oraya da pazar açmağa yetmediği halde politik tavır gösteriyorum edâsıyla ağzını eğe eğe ahmaklığını her fırsatta dile getirmek, ancak iflasını çoktan beyan etmiş parsacı küçük esnaflara yakışır! Ve insan kendisine yakışanı da yapmalı her zaman; halk dilinde artık hiçbir urganın da tutamayacağı tiplere kullandığı tabirle bu “azmış”ların şu madrabazlığına dikkat etmeli: bir arkadaşımın harika tesbitiyle, yaptığı yahut yapacağı ahmaklığı ideolojik olarak gerekçelendirebiliyor olmak o mevzuun ideolojik olduğunu göstermez!

Bunun hemen arkasına şu hususu da muhakkak eklemeli:

İdeolojik bir davayı, bütün bir fikri de herhangi bir partinin kongre yetkilisi edasıyla sadece parti meselesi çerçevesine çekmek, mevzuyu sadece bu meyanda ele almak, her mevzuyu bu mesele etrafında sanki ölüm-kalım meselesi gibi sahiplenmek birbirleriyle kıyas kabul etmez bu iki bambaşkayı aynı derekeye indirmek aptallığıdır; birisi, kendisine nisbetle her meselede bütün bir hareket tarzının, yani insan ve toplum meselelerinin halli davasında tatbik etme işinin lokomotifi, diğeri ise dünya görüşüne nisbetle ehemmiyeti yüksek olsa da alet ifadesinde! Şahsen zaman zaman bazı şahıslarda dozajı aşmak tabiriyle ifade edilse az gelir bir haddi aşma yönüyle gördüğüm bu türlü bir seviyesizliğin az evvel layık oldukları yer olan yerin dibine soktuğumuz ideolojik sapkınların en büyük malzemesi olduğu nasıl görülmez?

İlki, maksatları dâima ideoloji olmayıp parsa kapmak için her vakit umûmun aklını bulandırmak mezhebinin müdavimleri; ikincisi de, ilk mezhebin parsa kapmak için gerekçelerini üzerine binâ ettiği zekâ geriliği! Birisi kerâmeti kendinden menkul küçük bir grup, diğeri şahıs planından öte bir mevcudiyet belirtmeyen bu iki türe şu türlü hitap etsek kaybettikleri zekâ parıltılarına dâir ufacık ta olsa bir şavk görme ihtimâlimiz belirir mi acep?

Bağlı olduğuna bağlı olmak demek, bağlı olmak demektir! Bağlı olduğuna bağlı olmamak demek, bağsız olmak demektir! Bu ikisi arasındaki keskin fark ise, ideolojik meseleleri çok iyi biliyor olmak yahut bunları ifâde edebiliyor olmakla değil işin karaktere bakan birinci şartı haddini bilmekle alakalıdır!
***
Bu seçim etrafında hayretime sebeb birkaç husus:

Doğu Perinçek ile Temel Karamollaoğlu’nun sıfırın altındaki kıyasıya mücadelesi…

Doğu Perinçek’in adaylık için yüzbin imza toplayıp aynı sayıda oy alamamasının tuhaflığı…

Artık kaymakamlık kurumunun kaldırılmış olmasından ötürü Muharrem İnce’ye Yalova’da ne türlü bir iş tevdî edilmesi gerektiği…

Seçim gecesi Kemal Kılıçtaroğlu’nu parti genel merkezinde istifaya davet eden güruhun günlerdir Süleyman amcanın “lâiklik elden gidiyor”u etrafında dalga geçmeye çalışıyor olmasına mukâbil “aşağı” değil de “aşağa, aşağa” diye slogan atmaları...

FOX TV ve Fatih Portakal… (Bu kısmı herkes istediği biçimde doldurabilir)

Bayburt’un Cumhur İttifakı’na “hunharca” denilesi bir abanma ile oy vermiş olması…
***
Yazı başlığı? Ha, onu hepimiz biliyoruz; Süleyman Çakır amcanın kendine has şivesiyle gayet tabiî ve bu toprakların insanına yakışır bir şekilde röportajda ifâde ettiğini, onun şahsında Müslüman Anadolu İnsanı’nı karikatürize etmek için Batıcı Lâiklerin dillerine dolayıp alay ettikleri hitap! Öylesine çok alay ettiler ki sosyal medyada ele alınmadık şekli kalmadı.

İnsan ve toplum meseleleri başta olmak üzere Müslümanların ele aldığı esaslı hiçbir mevzu hakkında hiçbir şekilde gıkları çıkamazken, madem kültürleri, edepleri, dünyayı kavrayış biçimleri bir insanın şivesinden ötürü doğan konuşma tarzını ele almaya yetiyorsa ve o şivenin bu topraklara has orijinal bir ifâde biçimi olduğunu anlayacak kapasiteden mahrum bir şekilde bütün herşeyi ancak bir “gaga şangırtısı” etrafında ele alabiliyorlarsa, o hâlde hazır olsunlar “Lâiklik elden gidiyeah!” Bizden söylemesi…


Baran Dergisi 598. Sayı