Star gazetesi yazarı Yakup Köse, dünkü köşe yazısına Sivas Davası'nı taşıdı. 

Sivas Davası'nın Türk hukuk tarihinin en kara lekelerinden biri oldugunun altını çizen Köse, şunları söyledi: 

"Sivas Davası'ndaki hukuksuzluklar hâlâ çözülememiş ve hâlâ insanları mağdur etmektedir. 

Mağduriyeti devam eden isimlerden biri de Faruk Belkavli'dir. Sivas Davası'ndan yargılandığında 23 yaşında olan Belkavli, Kayseri 1 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde 51 yaşına girdi! 

Faruk Belkavli 12 yaşından beri sara hastası. Ağır sara nöbetleri geçiriyor. 

1993 senesindeki Sivas'taki hâdiseler sırasında otelin yakılmasının faillerinden biri gösterilen Faruk Belkavli karakolda işkence altında da mahkemede de hep aynı ifadeyi verdi: "Olay günü ben evde idim. Benim rahatsızlığım vardır ve sara ve epilepsi hastalığım vardır. O gün dışarı çıkmadığım için saat 19.45'de S.Y., E.N., C.Y. geldiler. Akşam namazını beraber kılmak için Uzun Hacıoğlu Camii'ne gittik. Akşam namazını kıldık. Arkadaşlarım Adıyaman'a gideceklerini söylediler. Arkadaşları ile orada buluşacaklarmış, o arkadaşları gelmedi merak ettiler ve onlar arkadaşlarını merak ettikleri için aramaya gittiler. Ben ise camide kaldım. O sırada arkadaşlarım gittikten sonra polisler geldi. Kapıyı örtüm ve ben onlara buranın ibadet yeri olduğunu söyledim. Polisler kapıyı açar açmaz beni dövmeye başladılar. Ben hasta idim. Tekme tokat dövdüler, bayılana kadar dövdüler. Orada bayılmışım. Aradan zaman geçti komşularım geldi. Beni SSK Hastanesi'ne götürdüler ve orada üç gün kaldım. Sonradan Savcılar SSK Hastanesi'nde ifademi almak için geldiler. Olayın nasıl olduğunu Savcılardan orada öğrendim. Sonradan polisler hastaneden alıp, yani üç gün beni nezarete aldılar. Benim iddia olunan olayla uzaktan yakından bir ilgim yoktur. Beni Aydınlık Gazetesi resmimi çekerek Hizbullah örgütünün lideri olarak göstermiş, bu gazetenin verdiği haberden etkilenerek benim hakkımda tahkikat yapılarak sanık durumuna getirildim." 

Tabiî ki bu ifade, belgeler ve şahidler gözlerini intikam bürümüşler için bir şey ifade etmiyordu. Belkavli ve 32 Müslüman Anadolu evladına idam cezası verildi. 

TCK'dan idamın kaldırılmasıyla cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilen Belkavli ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Hastalığı son evresinde ve 45 kiloya kadar düştü. Ablası ve aynı zamanda vasisi olan Aynur Kangalgil'in talebi üzerine İstanbul Adli Tıp Kurumu'na sevk edilen Belkavli'ye 'cezaevinde yatabilir' raporu verildi. Kendi ihtiyaçları karşılayamayan, geçirdiği sara ve sinir nöbetlerinde kendine ve koğuş arkadaşlarına zarar veren, kendine bakamadığı için hızla kilo kaybeden Belkavli'ye 'cezaevinde yatabilir' raporu aslında yerinde olmuş; eh Belkavli koğuşta sadece yatabiliyor ve bu gidişle de yatarak tabutun içinde cezaevinden çıkacak! Belkavli'ye 'cezaevinde yatabilir' raporu veren İstanbul Adli Tıp Kurumu da haklı çıkmanın gururunu yaşar artık!.. 

Dün Yeni Akit Gazetesi'nde Faruk Arslan Belkavli'nin ailesine gönderdiği mektubu yayımladı. Mektubunda Belkavli Kayseri 1 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde kendilerine kötü davranıldığını yazmış. Belkavli, "14 tane cezaevi gezdim. Bunların içinde burası gibi 'T Tipi' olan cezaevleri de vardı, F Tipi de vardı. Yüksek güvenlikli cezaevlerinde bile böyle sıkı uygulamalar görmedim. Bir olay patlak veriyor hemen sorumlu olarak biz gösteriliyoruz. Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş'a bile böyle uygulamalar yok. Yoksa bizler Müslümanız diye bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?" diye mektubunda sormuş. 

Belkavli'nin sorusuyla ve sorunlarıyla ilgili makamların ve vicdan sahiplerinin alakadar olacaklarından hiç şüphem yok."