v                      "Eser vermenin baş şartı çile çekmektir. Tohum çatlarken ve hayvan doğururken bir nevî çile içindedir. Kaldı ki insan... Çile çekebilmenin ilk şartı, eseri be­nimsemek... Eser benimsenmeyince çekilecek hiç bir ıs­tırap, yani çile kalmaz. Kuru odun, tomurcuk derdin­den, katır da yavru kaygısından uzaktır."(İdeolocya ve İhtilal)
 
v                      "Esaretlerin en korkuncu başıboş Batı hürriyetçiliğidir. Bu mezhep, başıboş rey hastalığında, çürümüş ve kokmuş bir cemiyet bünyesinin örneklik arâzlardan birini gösterir. Hürriyet, kendisini vasıta olmaktan çıkarıp gaye hâline getirince dejenere olur ve iş eşek hürriyetine dek dayanır. Hürriyetin gayesi, sadece hak ve hakikat olmalıdır.
Aslında, herkese mahsus bir söz, herkese mahsus bir fikir, herkese mahsus bir hakikat yoktur. Hakikat birdir. Onu yine bir kişi bulur, bir milyon kişiye tasdik ettirir. Böylece nizâm ve âhenk dediğimiz şey doğar. Ve böylece, ister istemez reyler tekte birleşir. Eğer bu bir kişinin bulduğu şey eğri ve yanlışsa, başka bir kişi çıkar, yine tek başına bulur, yine bir milyon kişiye tasdik ettirir. Ve yine böylece reyler hakta toplanır.
Büyük ve soylu kavga, bu "bir kişi"ler arasında, usűl, tahlil ve terkip altında cereyan eder. Bütün ihtilâl ve inkılâplar, eğrileri ve doğrularıyla, bu "bir kişi"lerin uyuklayan cemiyet saflarından heyûlâ gibi doğrulup, öz şahsiyetlerini, zorla ve her türlü mukavemeti tepeleye tepeleye öne atmalarından ve ruhlarındaki mimariyi topluma nakşetmelerinden ibarettir.
Bâtıl ve hak olan her şeyde en büyük tecelli, her bâtılı bir hak takip ettikçe, hep böyle, büyük şahsiyetlerin fikir ifâdelerinde meydana gelir. Yoksa, özü hakta olan bu müstesna "bir kişi" selâhiyeti, herkeste onun aynını kabul etmeye sebep değildir. Bu selâhiyeti herkeste kabul ettiğimiz gün herkes bir şey bulur; yani herkes "bir" olan "doğru" yerine nâmütenahi olan "eğri"den bir örnek getirir, hiç kimse hiçbir şeyi tasdik etmez, böylece de itişme, kakışma ve kakafoni dediğimiz şey doğar... "Hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar!" sözü, hürriyet esaretinin şarkılarından biridir ve yüzde yüz tersinden doğrudur:
- "Fikirlerin çarpışmasından yalnız toz duman doğar!"
Nerede ki, nizâm ve âhenk vardır, orada başıboş hüküm, tercih ve rey yoktur. Bir orduda askere, taarruz emrine karşı ne düşündüğü; bir hastahanede hastaya, kendisine ne gibi bir ilâç tasarladığı; bir orkestrada çalgıcıya ne zaman susmak ve ne zaman ötmek istediği sorulamaz. Başıboş tercih ve temayül, olsa olsa, "kadınlar hamamı"nda, bohem kahvelerinde, kibarlık budalalarının toplandığı salonlarda ve "Bâb-ı âdi" fikirsizlik tezgâhlarında olur... Asıl hürriyet, nefs esaretinden kurtulmak ve Hakk'a esir olmaktadır:
-"Hakk'a teslim ol, hürriyete kavuş!"."(Başyücelik Devleti)
 
v                      “Demokrasinin ihraç edildiği memleketlerde dolaylı yoldan bolca imkân elde etmeleri meselesine gelince: Bir yandan “ferdi hak ve hürriyetler” kapsamında ekonomi alanının “kâr” ve “çıkar” ilişkilerine dayalı düzeninde tayin edici mevkiye geçmek, öte yandan para gücüyle “iç”e ve “dış”a bakışta kamuoyu oluşturucu işbirlikçi basını gütmek demokratik kitle örgütleri adı altında kamuoyu baskı gruplarını temsil eden  ve oluşturulan kuruluşlar vasıtasıyla işi milletler arası alana ait kılmak, her biri her birinin içinde ve birbiriyle alâkalı buna benzer çeşitli tesir unsurlarıyla siyasî iktidar tayin etmek… Bir memleketin ahlakî, hukukî sosyal, iktisadî ve siyasî yapısını işine gelen tonda yönlendir! Meselâ bizde, her ne kadar Meclisin duvarında “Hakimiyet Milletindir” yazıyorsa da, iktidara gelmek için ya da iktidara gelince gözler hep Amerika ve Batı’nın baba devletlerindedir!..”(Başyücelik Devleti)
 
v                      “Kavim, fikrin tecelli imkânıdır; buna nisbetle de, İslâm’ın hakikatine yaklaşıldığı kadar kavim hakikati ortaya çıkar… Yâni Kürt, Türk, Arab, ilkel bir psikoloji içinde kavmiyle böbürlenen değil, İslâm’ın hakikatini yaşatandır... İnsan ve kavim, bu hakikate yaklaştığı kadar azizleşir, uzaklaştıkça da süflileşir… Anlaşılıyor ki değer keyfiyettedir; şu veya bu kavme ait olmak kimsenin elinde değildir ve insan ancak kendi emeği derecesinde şereflenir…” (Adımlar)
 
v                      Bütün insan faaliyetleri temelde ruha dayanır ve biz ruhçuluğun hakikatine mensubuz… Devleti de, genişliğine insan aksiyonunun en büyük kuruluşu olarak görüyoruz. O hâlde, her devlet temelde doğuşunu “din-ü devlet” kavramının çerçevelediği mâna içerisinde bulur. Din; inanılan yol… Devlet; kendisini doğuran insan ilişkilerinde bulunan işleyici ve işletici sıfattaki ahlâkını “en büyük oluş” tezahürü. Yalnız burada dikkat edilmelidir ki, en büyük ahlâkî tezahürden bahsederken söz konusu olan, genişliğine insan aksiyonudur; ahlâkın dışa dönük ikinci yönü…”(Kültür Davamız)
 
v                      “Güya İslâm adına çırpıştırılmış fikirlerden kurulu köpek kulübesi cinsinden uyduruk oluşumlar bir yana, kelimenin gerçek anlamıyla insan ve toplum meselelerini kuşatıcı İslâmî bir dünya görüşü, ancak «Ehl-i Sünnet» itikadıyla mümkündür; Büyük Doğu-İbda, bu davanın hem tespitçisi ve hem de dünyada “İslâm’ı eşya ve hadiselere tatbik” mevzuundaki tek «sistem» terkibidir!..” (İbda Diyalektiği)
 
v                      “Herkesten verebileceği kadarını istemeliyiz…
Öyle ya!
Büyük Doğu Mimarı şöyle demişti:
-  «Ben, sizin sadece verdiklerinizi değil, verebilecekken vermediklerinizi de istiyorum!»
Birincisinde kapasite söz konusu… İkincisinde ise, kapasitenin kullanılabilmesi ve atıl kalmaması”(İslam’a Muhatap Anlayış)
 
v                      “Mazlumları, ideolojileri ve sunî “devrim”leriyle örten, kandıran ve sömüren Batıydı. Şimdi hamle sırası, yani “mantığın kurnazlığını kullanma sırası Doğu halklarının eline geçti ve Batı artık savunmada. Savunma onlarca için çok lüks, hiç nefes almamaları için çözüm, İbda’nın “ortak dil”i.”(İstikbal İslam’ındır)
 
v                      Aramıza katılmamaya sebep gösterilebilecek hiçbir mazerete açık kapı bırakmamak için tekrar belirtelim ki; kim pazarlıksız olarak Allah ve Resulü diyorsa biz ondanız ve o da bizdendir. Bizim gibi dar çerçevelerini tepeleyecek ve kaleme aldığımız bu deklarasyona imza atabilecek olanlarla hiçbir meselemiz olamaz. Dar çerçeveleri içinde kendilerine yönelttiğimiz doğru tenkitler de, üzerinde «girilmez!» yazılı levha olarak kalır...
Kısaca iç savaşı ihtar eden şartlarda birleşmenin ve gerçek İslâmiyeti temsil eden Büyük Doğu aksiyonunun ne olduğunu göstermenin günündeyiz. Derdimiz de, dâvamızı dar ve hasis çerçevelerde harcanmaktan kurtarmak ve kızgın bir aşk potasında erimek ve kaynaşmak hasretiyle ifadeli...
Tek kelimeyle: NE PUT ADAM, NE HAM YOBAZ, NE BOZKURT; YENİ NİZAM, YENİ İNSAN, YENİ YURT (Kavgam)
 
v                      'Selam size akıncı!'-'Size selam!' iâde
Doğruyu Allah bilir bizce tamamdır vâde
                                      (Kayan Yıldız Sırrı)